ALLAH VAR GAM YOK
Tüm hamdler, alemlerin Rabbi olan şanı yüce Allah (CC)a mahsustur.
(ALLAH VAR GAM YOK) XUDA HEYE ĞEM TUNEYE
Salat ve selam, iki cihan serveri Peygamber Efendimiz (SAV)’e, âline, ashabına ve onların yolundan giden tüm salih ve sadık Müslümanların üzerine olsun.
Cenab-ı Allah (CC) bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:
“Olabilir ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız, oysa o sizin için daha hayırlıdır; yine olabilir ki siz bir şeyi seversiniz, oysa o sizin için daha kötüdür. Allah (CC) bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara / 216)
Bir Müslüman ve bir davetçi olarak hayatımızı her daim bu ayet-i kerime ışığında gözden geçirmeli ve hayatımızın her dönemini bu gerçeğe göre değerlendirmeliyiz.
Hangi hal ve durumda olursak olalım, fakirlikte veya zenginlikte, evimizde veya karanlık zindanlarda, matem günlerinde veya sevinçli günlerde, yalnızlıkta veya dost ve arkadaşlar arasında, sağlıkta veya hastalıkta bu gerçeği göz önünde bulundurmalı ve asla unutmamalıyız.
İslam davasını yüklenen ve bu davayı sürdürmek isteyen Müslümanları sindirme faaliyetlerinin bütün hızıyla devam ettiği bu dönem ve zamanlarda bazı şer odakları Müslümanları cezaevlerinde dahi rahat bırakmamakta, Müslümanlara her türlü sıkıntıyı, eziyeti ve mağduriyeti yaşatmaktadırlar. Bu odaklar faaliyetlerine ilk olarak memleketlerinde ve ailelerine yakın olan cezaevlerindeki Müslümanları memleketlerinden ve ailelerinden çok uzaklarda bulunan Türkiye’nin en ücra illerindeki cezaevlerine sürgün etmekle başladılar.
Bundan yaklaşık iki sene kadar önce hiçbir yere sevk ve nakil talebimiz olmadığı ve bulunduğumuz Diyarbakır D Tipi Cezaevi idaresiyle de hiç bir sorun ve problemimiz olmadığı halde bu odaklar ve kime hizmet ettikleri belli olmayan eller tarafından Türkiye’nin çeşitli illerdeki cezaevlerine sürgün edildik ve büyük bir zulme uğradık.
Evet, belki bu durum biz mahkumlar için pek farketmeyebilir. Sonuçta neresi olursa ve hangi cezaevi olursa olsun, yine zindanda ve yine dört duvar arasındayız. Ancak ailelerimiz açısından durum hiç de böyle değildir. Çünkü kimimizin ya annesi, ya babası, ya eşi ya da çocuğu hasta ve raporlu olup bu kadar uzaklıktaki bir cezaevine yolculuk yapamaz durumdadır. Dolayısıyla yapılan bu sevk ve sürgün zulümleriyle hasta olan anne-babamızın ve yakınlarımızın en tabii ve insani olan ziyaret hakları engellenmiş ve ellerinden alınmış oldu. Hiç bir suçu ve günahı olmayan ailelerimiz çok ağır bir şekilde cezalandırıldı ve onlara büyük bir zulüm yapıldı, hâlâ da yapılmaktadır.
Nitekim son zamanlarda yapılan bu zulmün sonucu olarak bir çok arkadaşımız ya annesini, ya babasını ya da çocuğunu son bir defa olsun göremeden bu arzu ve hasretle vefat etti.
Daha hayattayken anne-babamızla bizi birbirimizden koparıp birbirimizi görmemizi engelleyenler, anne-babamız vefat ettiğinde de cenazelerine katılmamıza dahi izin vermediler ve bu haktan da bizi mahrum ettiler. Üstelik cezaevlerinde bulunan makum ve tutuklulara yakınlarının cenazelerine katılmaları için sözde yasa çıkarmışlar ve böyle bir hak tanımışlar. Tabi yasa çetecilere, mafyacılara ve darbecilere tıkır tıkır işlerken sıra Müslümanlara gelince sudan sebep ve bahanelerle bu hak verilmemekte ve bu yasa işletilmemektedir.
Evet, Müslümanlara ve ailelerine yapılan tüm bu zulümler ve eziyetler yetmiyormuş gibi şimdi de son dönemlerde bir çok cezaevinde İslam davasından yatan Müslümanlara insanlık dışı muameleler uygulanmakta, her türlü işkence, darp ve hakaretler yapılmakta ve her geçen gün yeni bir hak ihlali yaşanmaktadır.
Adana, Osmaniye ve Pozantı cezaevlerinden sonra Bolu F Tipi Cezaevi’nde yaşanan insanlık dışı uygulamalar ve yapılan vahşetler, söz konusu zulümlerin son halkasını teşkil etmektedir.
Cezaevlerinde yapılan bu insanlık dışı muameleler ve zulümler zaman zaman cezaevlerini gezen çeşitli heyetler tarafından tutulan raporlarla da tespit edilmektedir.
İşte en son CHP milletvekillerinden oluşan bir heyetin toplam 28 cezaevinde yaptıkları incelemeler sonucunda hazırladıkları raporlarda da bu insanlık dışı uygulamalar, işkenceler ve hak ihlalleri tespit edilmiş ve ortaya çıkmıştır.
Öncelikle cezaevlerinde yaşanan bu tür insanlık dışı uygulamaları, işkence ve zulümleri nefretle ve şiddetle kınıyoruz, mahkumlara reva görülen bu eziyetleri de lanetliyoruz. Bu zulmü ve vahşeti yapanları ve yaptıranları da Züntikam olan Allah (CC)’a havale ediyoruz.
Evet, yazının başındaki ayet-i kerimeye döndüğümüzde ve bu ayet-i kerime ışığında duruma baktığımızda tüm bu olan bitenleri hakkımızda şer ve kötülük olarak görebilir ve böyle değerlendirebiliriz. Ayrıca cezaevlerinde yapılan sürgünler meselesinde bizleri memleketimizden çok uzaklara sürgün edenler, belki hakkımızda şer ve kötülük düşündüler ve ailelerimizle birlikte bizi mağdur etmek istediler, tüm gaye ve amaçları da buydu. Nitekim ailelerimizle birlikte bu sıkıntı ve eziyeti çektik ve hâlâ da çekiyoruz. İnşaallah, Rabbim bu sıkıntı ve eziyetlerin mükafatını kat be kat verecektir. Buna inancımız tamdır. Bunun yanında aslında kendimize şer olarak gördüğümüz tüm bu olup bitenlerin içinde birçok hayrın ve hikmetin gizli olduğunu da gördük, bizzat şahitlik ettik ve daha görmediğimiz, bilmediğimiz bir çok hikmetin gizli olduğuna da inanıyoruz.
Gördüğümüz ve şahit olduğumuz hikmetlerin başında gelen bir tanesi sürgün edildiğimiz memleketlerdeki insanlara kendimizi ve davamızı anlatma ve tanıtma imkânını ve fırsatını bulduk. Çünkü o insanlar bizi tanımıyorlardı ve bilmiyorlardı. Bizi kartel medyasından, rant müptelası ve her türlü iftira ve karalamanın mubah olduğu basın ve yayından tanımışlardı. Bu da onların üzerinde olumsuz bir izlenim bırakmıştı. Allah’a çok şükür ki bu olumsuz izlenimleri sildik. Bu insanlar bizi tanıyınca hal ve hareketlerimizi görünce şaşırdılar ve “biz, sizi böyle bilmiyorduk” diyerek bazı samimi itiraflarda bulundular. Böylece bize olan bakış açıları yüzde yüz değişti.
Bunun yanında çok değişik suçlardan cezaevine düşmüş ve dinden, imandan ve İslam’dan habersiz olan birçok mahkum ve tutukluyla değişik vesilelerle görüşme ve tanışma fırsatımız oldu. İmkanlar dahilinde bu insanlara İslam’ı, imanı, Allah(CC)’ı ve Peygamberi anlatmaya çalıştık ve bunun neticesinde bu insanlardan bir çoğunun namaza başladığına, Kur’an-ı Kerim okumaya başladığına ve hayatına bir çeki düzen verdiğine tanıklık ettik. Buna bir örnek olsun diye kendisiyle mektuplaştığım adli suçtan yatan bir mahkumun bana yazmış olduğu mektuplarından sadece bir tanesini aktarmak istiyorum. Mektup; Allah’a hamd ve Resulune salat ve selamdan sonra aynen şöyle devam ediyor:
“Esselamu aleyküm çok değerli Mehmet abim..!
Öncelikle senin ve yanında ki Yusufi abilerimin hal ve hatırını sorar sizlerin iyi ve de sağlıklı olmanızı yüce Allah’tan niyaz eder, hasretle kucaklar, ellerinizden öperim.
Değerli Abim! Bana göndermiş olduğun mektubunu aldım, inan çok sevindim. Abim senin de dediğin gibi her işte bir hayır ve hikmet vardır. Buralara düşmemizin nedeni geçmişte yapmış olduğumuz bazı hatalarımızdır. Burada boş boş zaman geçireceğimize kendimize dinimizi öğrenelim. Helali, haramı öğrenelim. Evet, Mehmet abim ben bir önceki mektupta belirttiğim gibi benim dışarıdaki halim küfür haliydi. Cenab-ı Allah’a çok şükür ki bu dünyada sizin gibi değerli insanlarla, dost ve kardeşlerle tanıştım. beni ıslah ettin cenabı Allah beni ve ıslah etmiş tüm kardeşlerimi eski yani küfür haline döndürmesin inşallah. Amin.
Değerli abim! Sana bunu demek istiyorum: Ben ıslah edilmiş birisiyim ve eski günleri unuttum. Çıkarsam helal ekmek peşinden koşacağım. İlim öğrenmek te istiyorum ve sonrasındaysa evlenip temiz evlatlar yetiştirmek istiyorum.”
Mektup, bu şekilde uzayıp gidiyor.
İşte bunun gibi bir çok mahkum ve tutukluyla gerek yüzyüze gerekse birbirimize gönderdiğimiz mektuplar aracılığıyla kurduğumuz ilişki ve diyaloglar sonucunda bu tür durumlara şahit olduk. Bundan dolayı da Rabbimize sonsuz şükürler olsun. Şayet bu insanların hidayetinde bir nebze de olsa bir katkımız olmuşsa kendimizi şanslı ve bahtiyar hissedeceğiz. Zira, Resulullah sallallahu aleyhi vessellem bir hadis-i şerifte Hz. Ali’ye hitaben şöyle buyurmaktadır: ‘’Ey Ali! Allah’a yemin olsun ki senin elinle bir insanın hidayete ermesi, sana vadiler dolusu kırmızı develerden daha hayırlıdır.’’
Evet, Müslümanları ailelerinden çok uzaklarda bulunan cezaevlerine sürgün edenler bu gibi durumları bilseydiler belki onları sürgün etmeyeceklerdi. Onlar, sıkıntı çekelim ve mağdur olalım diye bizi sürgün ettiler. Evet, ailelerimizle birlikte birçok sıkıntı ve meşakkatler yaşadık, hâlâ da yaşıyoruz ancak çekilen bu sıkıntı ve eziyetlerin boşa gitmeyeceğine ve Cenab-ı Allah’ın bunları mükafatsız bırakmayacağına inanıyoruz.
Sonuç olarak biz, Allah’a iman etmişiz ve biliyoruz ki hiç bir şey O’nun takdiri dışında gerçekleşmez. Müslümanın kaybedeceği bir şeyi olmaz. Olabilir ki bazıları insana zarar vermek isteyebilir ve tuzak kurabilirler fakat Allah (CC) izin vermedikçe ellerinden hiç bir şey gelmez ve tuzakları işe yaramaz, boşa gider.
Cenab-ı Allah bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
‘’De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla isabet etmez, O bizim mevlamızdır. Öyleyse mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.’’ (Tevbe Süresi 51)
Bize düşen istikameti bozmadan bu yolda sabretmektir. Zira, sabır yüklü olanlar ve umut dolu olanlar bu yolda mesafe kat etmişlerdir.
Sabırsız davrananlar ve yarı yolda yürüyüşü bırakanlar kaybetmişlerdir. Bu yolda en temel azığımızdan biri sabırdır. Yolun uzunluğuna sabır, yalnızlığa ve düşmanların çokluğuna sabır, aceleciliğe sabır, acizlik arz edenlerin panik ve gürültülerine sabır, hainlerin hile ve tuzaklarına sabır, din düşmanlarına hoşgörüyle bakıp sıra Müslümanlara gelince her türlü iftira ve karalama kampanyaları yapanlara karşı sabır, yolun daralmasına, yükün ağırlaşmasına ve sonucun gecikmesine sabır…
Yüce Rabbimiz ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
‘’İşte onlar, sabretmelerine karşılık(cenneteki) yüksek makamlarla mükafatlandırılacak ve orada bir sağlık temennisi ve bir selamla karşılanacaklardır.’’ (Furkan:75)
Cenab-ı Allah’ın bizleri akleden, şükreden ve sabreden kullarından kılması temennisi ve duasıyla...
Muhammed Fidancı /
Osmaniye T Tipi Kapalı Cezaevi