Mevlana Celaleddin’i Rumi Hazretleri
17 Aralık 1273’te 66 yaşındayken Mevlana hazretleri yıllardır hasretini çektiği, sevdası ile yandığı Rahmeti Rahman’a kavuşmuştur. Vasiyetinde de kimsenin arkasından ağlayıp, feryat etmemesini, öldüğü günün kavuşma günü olduğunu söylemiştir. Bundan dolayıdır ki o günden beri vefat yıl dönümleri Şeb’i Aruz yani Düğün Gecesi, ismiyle anılır olmuştur.
DOĞRUHABER / M. Ali ORTAÇ / Araştırma-Analiz
İslam Ümmetine mal olmuş büyük şahsiyetlerden bir tanesi de hiç şüphesiz Mevlana Celaledin’i Rumi hazretleridir. Kendisi ismini Mesnevi’sinin girişinde Muhammed b. Muhammed b. Hüseyin El-Belh’i olarak nakletmişlerdir. Mevlana hazretleri, Konya’da medresede ders vermeye başladığında kendisini yüceltmek maksadı ile ‘Efendim’ anlamında ona Mevlana, söylenmiş. Celaleddin onun lakabı, Rumi ise Anadolu toprakları onun zamanında Rum diyarı olarak adlandırılırdı. Kendisi de Konya’da ikamet ettiğinden, onu tarif etmek için ismine Rumi kelimesi de eklenmiştir.
Harezmşah devletinin sınırlarında Bulunan Belh Şehrinde Miladi 30 Eylül 1207 yılında dünyaya geldiği söylenir. Belh şehri bugün Afganistan sınırları içerisinde kalmaktadır. Kendisi Fars Müslüman bir ailedendir. Ancak, Ümmete mal olmuş büyük şahsiyetleri Ümmetin geneli sahiplendiğinden dolayı onları bir sınıfla sınırlandırmak hem zor, hem de çok doğru olmasa gerek. Türkler onu Türk, Farslar onu Fars ve bazıları da babasının soyunu Hz. Ebubekir’e dayandırarak Arap olduğunu ifade etmek istemişlerdir. Ve hatta Yunanlılardan bazıları ismindeki Rumi kelimesinden onun Yunanlı olduğunu bile iddia etmişlerdir. Her ne olursa olsun Mevlana Hazretleri bulundukları bölgelere yaptığı irşad faaliyetleri ile Ümmet için bir değer olmuştur. Ki halen onun öğretilerinden etkilenip, ıslah olan günahkar Müslümanlar ve İslam’ı kabul eden gayri müslimler var. Yazdığı eserlerle de İslam kültür mirasına adeta bir hazine katmıştır.
Mevlana’nın 1151 doğumlu Babası Bahaeddin Veled’in İmam Gazali’nin Tarikat silsilesine bağlı olduğu ifade edilmektedir. Harezmşahların yöneticilerinden birinin kızı Mü’mine hanımla evlendiği bilinmektedir.
Bahaeddin Veled’in Alaeddin Muhammed, Mevlana ve Fatıma adında kızları dünyaya gelmiştir. Bahaeddin Veled’in etrafındaki müridleri Harezmşahı Alaeddin Muhammed’e karşı ayaklanacağı dedikodularından dolayı, aralarında bir huzursuzluk oluşmuş. Bundan dolayı Bahaeddin Veled’in ailesi ve birçok müridi ile Karahanlılar’ın kontrolünde olan Semerkand’a gittikleri anlaşılmaktadır. Bu konuyla ilgili Mevlana, Fihi Ma Fih eserinde Harezmşahı Alaeddin Muhammed’in 1212 Semerkand kuşatmasında Semerkant’ta olduklarını söylemektedir. Sermerkand’ın da Harezmşahların eline geçmesinden sonra tekrar Mevlana’nın babasının ailesi ve sevenleri ile birlikte Belh’e gelip yerleştikleri sanılmakta. Moğolların 1219’da Harezmşahların elindeki İslam topraklarını işgal ve yağmaya başlamalarına kadar Belh’te kaldıkları tahmin edilmektedir. Moğol istilaları başlarken, Bahaeddin, ailesi ve yanında kalabalık bir mürid kitlesi ile Hac vazifesini yapmak için Mekke’ye doğru uzun sürecek bir yolculuğa çıkmışlar.
Detaylı yazılmasa da kaynaklarda Nişabur’da bir süre konakladıkları geçmektedir. Ardından Bahaeddin Veled’in kafilesi ile 1220’de Bağdat’a vardığı söylenir. Yörenin uleması tarafından, özellikle de Şeyh Ebu Hafs Ömer Sühreverdi hazretlerinin kendilerini çok iyi karşıladığı ve değer verdiği belirtilmektedir. Bu arada Belh’in Moğollarca işgal edilip, yakılıp yıkıldığı haberi de Bağdat’a ulaşmıştır.
Moğol işgalleri karşısında 1221 yılına kadar ancak dayanabilen Alaeddin Muhammed, Moğollara yenilip, vefat etmiştir. Yerine oğlu Celaleddin Harezmşah geçmiş. 10 yıl boyunca İslam topraklarını Moğollara karşı Abbasi Halifesinin de desteği ile kahramanca savunmuş. Ancak Celaleddin ile Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat, Sivas, Erzincan arasında bulunan Yassı Çemen mevkiinde talihsiz bir savaş yapmışlar. Bu savaşta ilk başlarda yenilen Harezmşahlar olsa da sonraki süreçte Moğollarla diğer İslam beldeleri arasında tampon görevi gören Harezmşahların yenilgisi ve Celaleddin’in vefatı sonrasında topraklarının savunmasız kalıp tamamen Moğolların eline geçmesiyle, maalesef durum sadece Selçuklular değil, tüm Müslümanlar aleyhine vahim bir hal almış. Artık Sulçuklular’ın elindeki ve hemen hemen diğer tüm İslam beldeleri uzun yıllar sürecek Moğolların işgal, katliam ve talanlarına maruz kalacaktır. Tarih bize, Müslümanların birbirleri ile savaşlarının hepimize kaybettirdiğini bir kez daha acı bir şekilde göstermiştir.
O dönemin vahim tablosunu kısaca özetledikten sonra Bağdat’a tekrar dönüyoruz. Mevlana Hazretlerinin babası Bahaeddin Efendi yanındaki kafile ile Bağdat’ta fazla kalmayıp, Kûfe üzerinden Mekke’ye Hac yapmak için varmıştır. Oradan da Şam yoluyla Anadolu’ya gelmişlerdir.
Bahaeddin Veled Efendi, Erzincan’da bir sene, Larende yani Karaman’da da 1228 yılına kadar Medreselerde ilim hizmetinde bulunmuşlardır. Anadolu yolculuklarında Malatya, Sivas ve Niğde’ye kısa bir süreliğine uğradıkları da belirtilmiştir.
Karaman’da Mevlana Hazretleri Lala Şerafeddin’in kızı Gevri hanımla evlenmişlerdir. Gevri hanımdan Sultan Veled ve Alaeddin Çelebi adında 2 oğlu olmuştur. Ancak Karaman’da Annesi Mümine hanım, abisi Alaeddin Muhamed ve kayınvalidesini kaybetmiştir. İleriki yıllarda Mevla hazretlerinin hanımının vefatından dolayı ikinci bir evliliği de olacaktır.
Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykubat’ın ısrarları üzerine Bahaeddin Veled ailesi ile birlikte Konya’ya yerleşir. Orada Medreselerinde sabahtan öğlene kadar talebelere dersler verir. Öğleden sonra da müridlerin irşadıyla ilgilenirmiş. Ta ki 1231 yılında Sultan’ül ulema namını almış, Mevlana’nın babası rahmeti Rahman’a kavuşur.
Mevlan’a babasının vefatından sonra Seyyid Burhaneddin Muhakkık’ı Tirmizi(Tirmiz, Özbekistan’da bir yer) Mevlana’nın yanına gelmiş. Seyyid Burhaneddin, Bahaeddin Veled’in müridlerinden olduğu söylenir. Mevlana hazretlerini 6 yıl sürecek Halep ve Şam’daki Eyyübi medreselerinde göreceği Arapça, Tefsir, Hadis ve Fıkıh ilimlerinin tahsili için gönderir. Şam’da Sultan Selahaddin’i Eyyübi’nin danışmanı İbn’i Şeddad’ın öğrencisi Kemaleddin İbni Adim’den 4 yıl boyunca dersler almıştır. Mevlana hazretleri Şam’da Muhyeddin’i Arabi ve daha bir çok bilinen devrin alimi ile tanışma ve uzun uzun konuşma fırsatı bulmuştur.
Burada bir Fars olarak Mevlana Hazretlerinin Konya’ya gelip Müslüman Türkler tarafından himaye edilmesi, Kürtlerin medreselerinde, Arap hocalardan ilim tahsil etmesi, bize o dönemlerde Müslüman halklar arasındaki Ümmet anlayışında bir sorun olmadığını, bilakis bir dayanışmanın varlığını gözler önüne sermektedir. Asıl sorun, bugün de olduğu gibi Müslüman idarecilerin birbirleri ile dayanışma ve yardımlaşma içerisinde olmamalarıydı.
Mevlana Hazretleri Konya’ya ilimle mücehhez döndükten kısa bir süre sonra 1241 yılında Seyyid Burhaneddin de vefat eder. Mevlana, artık Konya’da 3-4 medresede talebelerine dersler vermekte ve müridlerinin irşadları ile de meşgul olmaktadır.
29 Kasım 1244 yılında Konya’ya gelen ve Pirinççiler hanına yerleşen Şemsi Tebrizi bir sabah hanın kapısındaki sedirde otururken Mevlana ile karşılaşır. Mevlana Hazretleri Şemsi Tebrizi’nin 16 ay boyunca marifetullaha dair sohbetlerinden feyizlenir. Divan’ı Kebir’ini oluşturan şiirleri bu dönemde söylemeye başlar. Hatta Mevlana’yı Sema yapmaya da Şems’in bu dönemde teşvik ettiği söylenir.
Mevlana Hazretlerinin Şemsi Tebrizi’ye gösterdiği büyük ilgi ve alaka, Mevlana’nın Alaeddin Muhammed isimli oğlu ve birçok müridin hoşuna gitmez. Bunu fark eden Şemsi Tebrizi ansızın çekip, Şam’a gider. Bu duruma çok üzülen Mevlana, Şems’e 4 tane mektup yollar. En sonunda onu tekrar Konya’ya dönmeye ikna eder. Hatta Şems’i, Şam’dan getirmek için peşine oğlu Sultan Veled’i gönderdiği de ifade edilmiştir. Şems’i Tebrizi’nin bu gelişinde Mevlana onu Konya’ya bağlamak için himayesindeki Kimya hatun ile evlendirir. Mevlana’nın oğlu Alaeddin ve bazı müridleri, Şems’in gelişine ve evlendirilmesine tepki gösterirler. Kısa bir süre sonra Şemsi Tebriz’i 1247 yılında tekrar Konya’dan ayrılır. Hatta orada katledildiği dahi söylenir. Ancak 1248 yılında Tebriz’de Vefat ettiği de rivayet edilir.
Mevlana Şems’i Tebrizi’den sonra ilim ve irşad vazifesinin ağırlığından olacak ki tekrardan kendisine manen destek verecek bir dost aramış. Bu sefer Selahaddin’i Zerkubi ile yakın dostlukta bulunmuş. Selahaddin’in okuma yazması olmayan bir derviş olduğu da söylenmektedir. Mevlana onu yerine vekil olarak tayin etmiş. Oğlu Sultan Veled’i de Selahaddin Zerkubi’nin kızı ile evlendirmiştir. Ancak Selahaddin Moğolların Konya’yı kuşatmasından 2 sene sonra vefat etmiştir.
1256 yılında Moğollar Konya’yı kuşatmışlar. Halk ellerindeki altınları Moğollara teslim ettiğinden dolayı, Moğollar kimseye zarar vermemiş. Ancak diledikleri zaman gelip şehri kolayca yağmalayabilmek için de şehrin surlarını yıkarak geri çekilmişler.
Mevlana hazretleri Selahaddin Zerkubi’nin vefatından sonra Urmiye Kürtlerinden olup, Konya’ya yerleşmiş olan Hüsameddin Çelebi ile dostluğu devam etmiştir. Hüsameddin Çelebi Mevlana Hazretlerini Mesnevi’sini yazmaya teşvik etmiştir. Mesnevi’nin birçok yerinde de Mevlana hazretleri Hüsameddin Çelebi’den övgüyle söz etmiştir. Mevlana Hazretleri kendisine olan sevgisinden dolayı gelen tüm hediyeleri Hüsameddin’e gönderirmiş. Hüsameddin de Mevlana’yı çok seviyormuş. Hatta bir yerde Hüsameddin’in mensubu olduğu Şafii mezhebinden Mavlana’nın tabisi olduğu Hanefi mezhebine sırf Mevlana hazretlerine olan sevgisinden dolayı geçmeyi düşündüğünü Mevlana hazretlerine ifade ettiği söylenir. Ancak Mevlana hazretleri, Hüsameddin’in Şafii mezhebinde kalmasını ve mezhebini değiştirmemesini söylemiştir. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled, babasının, dostlarından Şems’i Tebrizi’yi Güneş’e, Selahaddin’i Ay’a, Hüsameddin Çelebiyi de Yıldız’a benzettiğini ifade etmiştir.
17 Aralık 1273’te 66 yaşındayken Mevlana hazretleri yıllardır hasretini çektiği, sevdası ile yandığı Rahmeti Rahman’a kavuşmuştur. Vasiyetinde de kimsenin arkasından ağlayıp, feryat etmemesini, öldüğü günün kavuşma günü olduğunu söylemiştir. Bundan dolayıdır ki o günden beri vefat yıl dönümleri Şeb’i Aruz yani Düğün Gecesi, ismiyle anılır olmuştur.
Cenaze namazını vasiyeti gereği Sadeddin Konevi hazretleri kıldıracaktı. Ancak üzüntüsünden ve kederinden namazı kıldıramamış. Mevlana hazretlerinin vefatına sadece Müslümanlar değil, şehirdeki gayri müslimler de üzülmüşlerdir.
Hüsameddin Çelebi Mevlana’dan 11 yıl sonrasına kadar onun yerine Mevlevi tarikatını idare etmiştir. Kendisi de 1284 yılında vefat edince, Sultan Veled babasının yerine şeyh olarak tarikatın başına geçmiştir.
Mevlana Hazretlerinin müritleri genellikle halktandı. Ancak onun yöneticilerle de iyi ilişkileri vardı. O, kamil manada alim, Sufi ve Allah aşkı ile yanan şair bir zattı. ‘Canım tenimde oldukça Kur’an’ın kölesiyim ben, Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım’ diyerek, Kur’an ve Peygamber sünnetine olan bağlılığını açık ve net bir şekilde ifade etmişlerdir.
Duruşunu ve dünya görüşünü de ‘Pergel gibiyim, bir ayağımla Şeriat Üstünde durduğum halde, öbür ayağımla yetmiş iki milleti dolaşıyorum, diyerek veciz bir şekilde ifade etmişlerdir. Mekanı yüce olsun...