Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: Müslümanlara düşen en büyük sorumluluk taassupla mücadeledir
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, "Müslümanlar olarak bizlere düşen en büyük sorumluluk, Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamberimizin sünnetini merkeze alarak her türlü ataletin ve esaretin kaynağı olan taassupla mücadele etmektir." dedi.
Diyarbakır Dicle Üniversitesi tarafından düzenlenen "Hadis Meseleleri ve Babanzade Ahmed Naim Uluslararası Sempozyumu" başladı.
Sempozyum, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ve yurtdışından birçok akademisyenin katılımıyla gerçekleşti.
Bugün itibariyle 3 sürecek olan sempozyumda modern dünyada sünnetin hayata rehberliği, Babanzade ve ilmi kişiliği ile dönemindeki tartışmalara katkısı, Babanzade ailesi ve ailesinin kendi dönemlerindeki etkileri, İslami İlimler, ahlak ve felsefe, ahlak ve sosyoloji ile psikolojinin yanı sıra hadis alanında yorum, hadis usulü, kelam ve tarih, metinlerinin anlaşılması ve yaklaşımlar, oryantalizm, hadis-edebiyat ve kültür, İslam dünyasında son dönem hadis çalışmaları ile hadis usul ve edebiyatı gibi konular ele alınacak.
Sempozyum, Dicle Üniversitesi Doktor Öğretim üyesi Rıfat Ablay'ın Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı, Doç. Dr. Ali Karakaş'ın açılış konuşmasıyla devam etti.
Sempozyumda bir selamlama konuşması yapan Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu, "Babanzade Ahmet Naim, Osmanlıdan cumhuriyete geçerken kriz döneminde özellikle hadisle ilgili yaptığı çalışmalar, sahih kaynakların Türkçeye aktarılması konusundaki çalışmalarıyla çok önemlidir. İnşallah yeniden Diyarbakır üzerinden İslam'ın Anadolu kapısı iddia ettiğimiz Diyarbakır'dan böyle önemli bir şahsiyetin tekrar ülkeye ve İslam dünyasının gündemine taşınmış olmasının çok önemli olduğunu ifade ederim." şeklinde konuştu.
Daha sonra konuşan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Kur'an ve sünnetin, İslam düşüncesinin kurucu kaynakları olduğunu vurguladı.
İslam dininin, insanlığa hem bir dünya görüşü hem de bir hayat tarzı telkin ettiğini söyleyen Erbaş, "Dinin dünya görüşü boyutunu vahyin kendisi oluştururken hayat tarzı boyutunu da peygamberlerin söz, tutum ve davranışları oluşturmaktadır." dedi.
Erbaş, "İslam dininin temel kaynağının, sübutunda asla şüphe olmayan Kuran-ı Kerim olduğunda bütün Müslümanlar ittifak etmiştir. Bu sebeple İslami düşünce ve ilim ekollerinin tamamı, öncelikli delil olarak Kuran-ı Kerim’i görmüş, soru ve sorunlarını ilk önce ona arz etmiş, her türlü meselenin hallinde daima ilk kaynak olarak ona başvurmuştur. Hatta Kuran-ı Kerim’in içerisinde anlaşılması güç olan mücmel, müphem, müteşabih gibi ayetleri anlamak için de öncelikle Kuran’ın başka ayetlerine müracaat edilmiş, şayet orada bir çözüm bulunamamışsa o zaman Allah Resulü’nün hadislerine başvurulmuştur." ifadelerini kullandı.
Sünneti günümüze güzelce taşımanın ancak vahyi ve nübüvveti doğru anlamakla mümkün olduğunu söyleyen Erbaş, "Esasen Kur’an’ın yaşanan hayata dönüştürülmesi anlamında sünnet, vahyi de içine alan bir ifadedir. Bu sebeple sünnetin doğru anlaşılması ve hayata taşınması hususunda Allah Resulü’nün kim olduğu ve insanlık için ne anlam ifade ettiği soruları son derece büyük bir önem arz etmektedir." diye konuştu.
"İtidal; ölçülü, tutarlı ve dengeli bir hayat yaşamanın en önemli zeminidir"
İtidalin önemini anlatan Erbaş, "İtidal, Kur’an’ın tavsif ettiği “vasat ümmet” olmanın bir gereğidir. İtidal; ölçülü, tutarlı ve dengeli bir hayat yaşamanın ve istikamet üzere bulunmanın en önemli zeminidir. Bu yüzden Kuran ve sünnet bizleri ifrat ve tefritten sakındırıp itidale davet eder. Yüce kitabımız Kuran’a ve sevgili Peygamberimizin uygulamalarına baktığımızda iman, ibadet ve ahlak konularında dahi bir itidal vurgusu görüyoruz." şeklinde konuştu.
Hazreti Muhammed'in ashabına her konuda daima itidal üzere olmalarını emrettiğini, ashabından aşırıya gidenleri açıkça uyardığını hatırlatan Erbaş, şunları söyledi:
Onun için Hz. Peygamber ve onun sünneti karşısında mutedil bir tutum sergilemek, fıtrata uygun davranmanın ve sağlıklı bir dindarlığın vazgeçilmez ilkesidir. Onun risalet yönünü göz ardı etmek nasıl yanlışsa, saygı gösterme ve değer verme vehmiyle onu insanüstü görmek de aynı derecede büyük bir hatadır. Zira Allah Resulü’ne değer vermek ve saygı duymak, ona itaat etmekle gerçeklik bulur. Kuran-ı Kerim’de birçok ayette ona itaat etmenin, ona tabi olmanın ve onu örnek almanın önemi vurgulanır.
Erbaş, "Bugün Müslümanlar olarak bizlere düşen en büyük sorumluluk, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamberimizin sünnetini merkeze alarak her türlü ataletin ve esaretin kaynağı olan taassupla mücadele etmektir. Meselelerimizi cesaretle ele alarak Kur’an ve sünnetin rehberliğinde basiret ve ferasetle çözmenin gayreti içerisinde olmaktır." ifadelerine dikkat çekti.
Tarihin kimi dönemlerinde birçok ilim ve düşünce adamının, problemlerin üstesinden gelmek için büyük gayretler sarf ettiğini, kaleme aldıkları eserlerle gerek içerden gerekse dışarıdan İslâm’a yönelik saldırılara kapsamlı, soğukkanlı ve müdellel cevaplar verdiğini belirten Erbaş, bunlardan birinin de Babanzâde Ahmed Naim Efendi olduğunu aktardı.
"Ahmet Naim Efendi fikir ve aksiyon insanı kimliği ile tarihteki yerini almıştır"
Erbaş, "Ahmet Naim Efendi, Batı uygarlığı karşısında hiçbir komplekse kapılmadan, özgüven içerisinde yazdığı makalelerle İslam’ın müdafaasını yapmıştır. Bu doğrultuda dinin bilimle, vahyin akılla bir çatışmasının asla mümkün olamayacağını makalelerinde delilleriyle anlatmıştır. İslam toplumlarının Batı karşısında zayıf düşmesinin, ilim ve sanatta geri kalmışlığın faturasını İslâm’a kesmeye çalışanların varlığına karşın o, asıl sorunun dinde değil Müslümanlarda olduğu gerçeğini dile getirmiş, çözüm olarak da aklı, özgür düşünceyi, Kur’an’ın şaşmaz ilkelerini ve Hz. Peygamber’in sünnetini göstermiştir. Ahmet Naim Efendi fikir ve aksiyon insanı kimliği ile örnek alınması gereken bir şahsiyet olarak tarihteki yerini almıştır. Bizler de Ahmet Naim gibi ilim adamlarından alacağımız ilhamla medeniyetimizin ilerlemesine ve gelişmesine katkı sunmanın azmi ve gayreti içerisinde olmalıyız." diye konuştu. (İLKHA)