NAMAZ HAKİKATİNDEN
İslami bir bilincin ve Müslüman olmanın ilk basamak ve merhalesi kelime-i şehadetten sonra, Kuran ve sünnetin de üzerinde çokça durduğu ibadet namazdır. İslamı bir sedefe benzetirsek onun incisinin namaz olduğunu görürüz.
“İşin başı İslam, İslam’ın direği namaz, en zirvesi ise Allah yolunda cihattır” diye buyuran Allah Resulü, başka hadislerde de namazı göz nuruna benzetir. Böylelikle namazın karanlığı aydınlatan bir şule olduğu anlaşılır. Yine “namaz müminin miracıdır” der Cevami’ül Kelim.
Namazdır beni Aşkın’a ulaştıran tek aşkım
Eğilir secde secde ruh u kalbim bir başım
Can feda, ömür feda ila ahir yaşım
Kaybetmek olmaz asla, kazanmaktır savaşım
Bu dörtlük, namazla miraca çıkan müminin şiirsel ruh ifadesidir/halidir.
Bununla beraber namazın başka bir özelliği var ki bu özellik ‘Arap baharı’ adı verilen ayaklanmada, direniş ve başkaldırıda açıkça görüldü. Şer ve şerirleri, asrın Firavun ve Nemrutlarını baş aşağı etmede/yıkmada başrol oynayan ve imansızlara karşı amansız mücadele sembolü olan namaz, halklara kazandırdığı güzel akıbetle birlikte tarih sayfalarında geniş yer tutacaktır inşallah… Demek ki buna göre namaz, inkılabi bir özelliğe haizdir.
İlgi çekicidir ki Resulullah (as) hadis-i şerifinde “İslam’dan ilk ayrılacak parça hâkimiyet esası, son parça ise namazdır.”(İbni Hibban) diye buyurarak namaz ve hâkimiyeti dibace ve netice olarak birbirine bağlar. Gerçek şu ki İslami hâkimiyetin kaybolmasında namazın hakikatini anlamanın büyük bir etkisi vardır. Çünkü namaz tevhidî bir eylem ve vahdete bir çağrıdır. “Biz yalnızca Sana ibadet ederiz”(Fatiha/4) ayetini her gün, her vakit, her rekâtta namazda okurken tevhidimizi ilan eder, Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceğimizi şekilsel olarak haykırırız.
Açılımı “la ilahe illallah” olan tevhid kelimesi tüm Resullerin ortak daveti olup ihtivası, kula kulluğun, beşeri sistemlerin, Firavun, Karun, Nemrut ve daha ne kadar zorba tağut varsa reddedilmesidir.
Bu reddediş “la ilahe” kısmında saklıdır. İşte biz namazımızda “la ilahe” yani ilah yoktur derken bunu dile getirmiş oluruz ve “illallah” ancak Allah vardır diyerek de yalnız Allah (cc)’ı ve O’nun emrettiklerini kabul etmiş oluyoruz. Bunun dışındakilere razı olmadığımızı her namazda tevhidi dile getirerek söz veriyoruz.
Namazın Tevhidi oluşu
Değişimin onda gizlenmesinden
Boynumuzda zincirin oluşu
Uzaklaşmaktır hakikatinden
Ayrıca Resulullah’ın Mekke’deki mücadele dönemine bakmak gerekir. Resulullah Kâbe avlusunda namaz kılarken, secdedeyken üzerine deve işkembesi atılmasına, Ukbe bin Ebu Muayt adlı azılı müşrikin kuşağıyla boynunu sıkıp kendisini boğmaya çalışmasına ve daha birçok eziyet görmesine rağmen Kâbe avlusunda namaz kılmaktan vazgeçmemiştir. Çünkü namaz, tevhidi bir eylemdir. Bir kimliktir. Safların ayrılması noktasında bir işarettir. Putlara ve onun hamilerine, tuğyan ehline yönelmiş bir tehdittir. Namaz, halvette ruhun irfanla yükselişi, meydanlarda ise kıyami hareketin başlangıç noktasıdır.
Yine aynı şekilde namaz cemaatsel kılınışıyla hidayet ve vahdete bir davettir. Namaz, temizlenme ve pak kalma gayretidir. Çünkü “Gerçekten namaz, kötü işten ve hayâsızlıktan korur”(Ankebut/45) Müşriklerin en çok korktukları ibadet namazdır. “Dediler ki ‘Ey Şuayb atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor?...”(Hud/87) Bu yüzdendir ki yaşadığımız bu ülkede camiler ahıra, kışlaya çevrildi, secdeleri ve rükuları yok etmek için camilere kilisevari sandalyeler yerleştirilmeye çalışıldı.
Hüseyin Gündüz / Kandıra 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi