• DOLAR 32.456
  • EURO 34.8
  • ALTIN 2441.063
  • ...
Tesettür seferberliği başlatılmalıdır çağrısına icabet
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Bu çağrının bize de yapılmış bir çağrı olduğunu düşünerek ve bu çağrıya icabet edilmesi gerektiğine inanarak icabet ediyoruz. Daha önce tesettür ile ilgili yazı yazmaya çalışmıştık. Bu çağrı daha önce yazdıklarımızı bir daha gözden geçirmemize vesile oldu.  Biz de gözden geçirdiğimiz bu yazılarımızdan istifade ederek yeni bir yazı oluşturmaya karar verdik.

Öncelikle kıyafet bir kimliktir şeklinde algılamak durumundayız! Çıplak olmak kimliksiz olmaktır. Hüviyet sahibi olmak,  kişilikli olmaktır. Yıllardır başörtüsüyle uğraşanlar, başörtüsüne karşı savaş ilan edenler, sadece inançlara savaş açmamışlar, bu savaş, insanlık ailesinin kimliğine, kişiliğine ve fıtratına karşı başlatılmış bir savaştır. Kimliğini bulamayanlar/kaybedenler kişiliklerini ve şahsiyetlerini kaybetmişlerdir. Zira kimlik; kişinin kendisi olduğuna dair vesikasıdır. Kişinin, kimliğini muhafaza etmesi, inancını, kişiliğini ve fıtratını muhafaza etmesidir.

Bugünün Batı dünyası İslam coğrafyalarına ve özelde Müslümanlara karşı yürüttüğü politika kimlik üzerine yapılan hesaplamalardır. Müslümanların hüviyetini “moda anlayışıyla’’ dejenere etmeye çalışıyorlar.

Kılık-kıyafetin Avrupa’nın kokuşmuş modasından ithal edilip, Müslümanların inançlarıyla hiçbir ilgisinin olmamasına rağmen, Müslümanlara servis edilmesi düşündürücüdür.   Biz Müslümanlar bu olup biten aşikar desiselere karşı, Kur’an’ın ve Sünnet’in öğretilerine kulak vermeliyiz. Kılık kıyafetlerimizin ne olduğu konusunda Avrupa’dan değil, bizzat Kur’an ve Sünnetten almalıyız. Çünkü hem Kur’an’ın öğretisinde, hem de Efendimiz’in (sas) öğretisinde kılık kıyafetin temizliğine ve estetiğine önem verilmesi, bunu yaparken de kimliğin de muhafaza edilmesi gerektiği konusunda dersler vardır.

O halde gelin hep birlikte Kur’an’ın ve sünnetin öğretilerine kulak verelim. Ve şu an yapmak istediklerimizi, yazmaya çalıştıklarımızı, çizmek istediklerimizi, konuşmayı düşündüklerimizi, planladığımız konferans ve panellerimizi, tiyatrolarımızı, senaryolarımızı, dizi ve filmlerimizi, okuduğumuz, yazmaya çalıştığımız kitap ve hikâyelerimizi kısaca yaptıklarımızı veya yapmayı düşündüğümüz her şeyi şimdilik bir tarafa bırakalım ve gazetemizin çağrısına hep birlikte icabet edelim. Ve tesettürü düşünelim, tesettürü konuşalım. Özel yaşantının bittiğini, kadınların adeta toplumun ortak malıymış gibi kullanılmaya yüz tuttuğu bu ortamı değiştirmek için, gelin hep birlikte kadınlarımızı ve kızlarımızı bu çirkeflikten, kurtarabilmek için neler yapabileceğimizi bir düşünelim. Ve düşündüklerimizi de alelacele eyleme dönüştürelim.

Neler yapılmalı? Neler söylenmeli? Neler yazılmalı? Diye oturup bir düşünelim. Alimlerimiz, şeyhlerimiz, imamlarımız, müezzinlerimiz, yazarlarımız, çizerlerimiz, ev hanımlarımız, esnaflarımız, patron ve işçilerimiz hepimiz oturup neler yapabileceğimizi bir düşünelim.  Şimdilik her şeyi bir kenara bırakalım. Ve düşünelim…

İffetsizliğin ve iffetsizliğin bir tezahürü olan hicapsızlığın böyle başını alıp gitmesini, kadınların küfrün ellerinde inim inim inlemelerini, bir nesne muamelesine tabi tutulmalarını, bir eşya gibi alınıp-satılmalarını nasıl önleyebiliriz? Diye bir düşünelim.

Bu konuda hepimizin omzunda olan yükün ne olduğunu, bu sorumluluğumuzu yerine getirebilmek için neler yapabiliriz? Diye bir düşünelim. Tüm İslami yayın organları harekete geçmeli. Nasıl ki “Namazla Diriliş’’ gibi programlar yapılıyorsa, Tesettürle Fıtrata Dönüş benzeri isimlerde programlar acilen icra edilmeli, orada konuşulmalı, tartışılmalı ve buna çözümler üretilmeli.

Akif’in dediği gibi;

“Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne, acırım tükürüğe billahi tükürsem yüzüne.’’

İşte bu gibi densizlerin, kadınların açılması için gece-gündüz durmadan çalışanlara, büyük bir şamarı yüzlerine indirmiş oluruz.

Kadınların açılması üzerine rant devşirenler, egolarını tatmin edenler ve kazanç sağlayan nefisperestlerin yüzlerine acıdığımız tükürüğümüzü belki indirmiş olacağız.

Ve önemlisi geçmiş bazı kavimlerin helakiyatına sebep olmuş iffetsizliğin meşrulaştırmasını önlemiş oluruz. Ve Rabbimiz katında bu cezadan kurtulmuş olacağız. O yüzden bu toplumsal felakete ‘dur!’ diyebilmemiz için kollarımızı sıvamalıyız. Şeytan ve yarenlerine karşı bıkmadan, usanmadan mücadelemizi yapmalıyız. Ve ben inanıyorum ki biz bu şekilde, Allah’ın izniyle bu savaşın muzafferi oluruz.  

Gelecek nesillerimize de tertemiz, haya ile bezenmiş, sağlıklı ve hayırlı bir toplum bırakmış oluruz.

 Kimliklerini (şahsiyetlerini) muhafaza eden tüm mü’min ve mü’minelere selam olsun…

Mehmet ÖZ / Doğruhaber

Bu haberler de ilginizi çekebilir