Nisanur Dergisi Editörü Elif Yüksek İle Söyleşi
Nisanur Dergisi editörü Elif Yüksek Hanım Efendi ile, günümüz dünyasında muvahhid hanım konulu bir röportaj hazırladık. Sizlerin adına merak ettiklerinizi biz kendisine sorduk.Yapılan röportajdan maksimum ölçüde faydalanacağımızı umuyoruz.Kendisine,bize vakit ayırdığı için teşekkür ederiz.
Hamd alemlerin Rabbı Yüce Allah Azze ve Celleyedir.Selam O`nun Rasulü, al-i ashabına olsun.
Sayın Elif Yüksek; Zeynep-Der ailesine böyle bir fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyoruz… Öncelikle takipçilerimize sizi tanıma fırsatı verelim. Bize kendinizden kısaca bahseder misiniz? Elif Yüksek kimdir?
Ben de böyle bir fırsatı sunduğunuz için teşekkür ederim. Hakkâri’de doğdum. Orada başladığım okul hayatıma yine orada lise 3. sınıftayken başörtüme özgürlük tanınmayışından dolayı son vermek zorunda kaldım. Şu an evliyim ve İstanbul’da yaşıyorum. Nisanur Dergisi editörü ve yazarlarından biriyim…
Nisanur Dergisi’nden bahseder misiniz? Amacı nedir? Sırf bayanların çıkarıyor olmasının zorlukları var mıdır?
Nisanur Dergisi, toplumun temel yapı taşı olan aile ve onun ana bireyi olan anneye ışık tutmak niyet ve gayretiyle yola koyulmuşların safına katılma arzusuyla dopdolu olduğu gibi elhamdülillah bunu başardı da… Dergimizin öncelikli amacı; kadına dair her ne varsa İslam perspektifi ve sünnet bilinciyle ele alarak, bir kadın ve anne olarak eğitim ve gelişiminde aktif rol oynamaktır. Bu sayede aile ve toplumun inşasına katkı sağlayabileceğimizi ve İslam ahlakının nesillere sirayetinde etkili olabileceğimizi düşünüyoruz. Yazar kadrosunun bayanlardan oluşması da bu açıdan ayrı bir güzellik olmakla beraber etki alanını genişletmektedir. Zira kadını en iyi anlayan ve ifade edebilen yine kadındır.
Dosyaların toparlanması, düzeni, tahsisi ve tasarıma hazırlığı aşamalarında da bayanların öncelikli rol oynaması; dergiye kadın eli değmesi bakımından güzel ve etkili sonuçlar doğurmakla birlikte bir takım zorlukları da beraberinde getirmekte. Zira yazar ve çalışanların büyük bölümü evli ve çocuklu. Aile sorumluluğuna ek olarak söz konusu çalışmalar, fazla mesai gerektiriyor. Ancak böyle hayırlı ve güzel bir çalışmada sarf edilen her bir emeğin ve yaşanan zorluğun, Allah’ın izniyle alınan güzel neticelere kıyasla lafı bile olmayacağı kanaatindeyim…
Bugün toplumumuzda başta tesettür olmak üzere ciddi bir ölçü kayması ile karşı karşıyayız. Bunun sebepleri ve hal çareleri nelerdir?
Tesettür, yüce dinimizin bir gereği ve Rabbimizin emridir. Bu algının kişide ne derece etkili olduğu çok önemli! Birçok noktada olduğu gibi tesettür anlayışında da ölçü; Kur’an ve sünnet olmayınca iş çığırından çıkar/çıkmaya mahkûmdur. Bugün toplumumuzun ekseriyetle yozlaşmış bir din anlayışına sahip bireylerden oluşması ve daha kötüsü kendi din anlayışlarına toz kondurmayışları; şeytanın tuzağına düşmüş olunduğunun bir göstergesidir. Bu tuzak ‘enaniyet’ tuzağıdır, kibir tuzağıdır. Kayıtsız şartsız bir teslimiyeti gösteremeyen gönüller, Hz. Ömer’in ifadesiyle inandıkları gibi yaşamayanlar; başına buyruk, nefsinin istekleri dâhilinde, ‘ben’ eksenli bir hayatı sürdürürler ve yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar. Bu illetten kolay kolay da kurtulamazlar. Zira aslında Allah’ın değil çevresindekilerin bakış açısı ve söylemleri önemlidir onlar için. Allah ve Resulü’nün kabulünden ziyade ailesinin, cemiyetinin ve toplumun kabulünü baz alırlar…
Bu noktada tesettür emrinin öncelikli muhatabı olan kadının, Rabbine duyduğu sevginin ve güvenin ölçüsünü belirlemesi lazım. Rabbinin sevgisini ve rızasını kazanma isteğini sorgulaması lazım. En başta da hayatındaki en etkili mercii, hüküm ve kanun koyucuyu isimlendirmesi lazım! Bu aşamalardan sonra neyi ne için yaptığı bilinciyle, kayıtsız şartsız bir teslimiyet içinde ve şevkle; inancının gereklerini yapmaya çabalaması lazım. Böyle olunca ne toplumun yanlış algıları kendisini alakadar eder ne de hemcinslerinin zaman zaman alaycı, aşağılayıcı tutumları onu kedere boğar. Aksine o; Rabbinin ayetini üzerinde taşıdığı için, kendini birtakım şehevi bakış ve hayallerden muhafaza ettiği için ve peygamberinin sünnetine tabi olduğu için kendisiyle/örtüsüyle gurur duyar. Dış görünümünden dolayı da komplekse kapılmaz…
Muvahhit kadın hem geleneksel İslami kesimlerce hem laik düzen taraftarlarınca yıllardır ezilmeye çalışılmakta. Geleneksel İslami kesim kadının sokağa çıkması, ders ve seminerlere katılımlarını davet, tebliğ yapmasını şiddetle reddederken; laik kesim, tesettürü ve sosyal hayatın içinde yer edinmeye çalışan muvahhid hanımı cebren ve baskı ile sindirmeye çalışmıştır. Sizce bu sorunların üstesinden nasıl gelinmelidir? Bu noktada muvahhid hanımlara neler önerirsiniz?
İslam dini, hayata ve insana dair her konuda hükümler koymuş ve birtakım sınırlar belirlemiştir. Yüce Rabbimiz En’am Suresinde “…Biz Kitap`ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık...” buyurmaktadır. Bu bağlamda kadın ve erkeğin, hayatın hangi alanında ne derece ve ne şekilde etkin olacağı, nasıl bir misyonu yükleneceği konusunda da gerekli izahatlar yapılmıştır. Bununla beraber Hz. Peygamberin yaşantısında da davet metoduna dair her türlü soruya cevap bulabilmekteyiz…
Muvahhit bir hanım, yaşamını Kur’an ve sünnete göre şekillendirdiği vakit; ne tür sorunlarla karşı karşıya kalabileceğini, bu sorunların üstesinden nasıl geleceğini ve kimden ne derece yardım isteyeceğini de bilecektir. Hz. Peygamberin kıymetli eşlerinin, hanım sahabelerin ve Kur’an-ı Kerimde bahsi geçen hanımların yaşantılarını incelediğinde; kendi yaşamına ışık tutacak ve basiretini açacak birçok ipucuna rastlayacaktır. Bilinmesi ve asla göz ardı edilmemesi gerekir ki; baskı ve tecritler her zaman sadece bir kesimden gelmeyebilir. Bazen hakikati özümseyememiş çevrelerce de baskıya maruz kalınabilir. Hem de çok daha şiddetli bir şekilde. Nitekim Hz. Meryem’in yaşantısı buna en güzel örnektir. Kendisini Allah’a adayışı ve bu minvalde tebliği şiar edişi neticesinde, en başta o dönemin sözde âlim ve bilgilerince; iftira, karalama ve baskılara maruz kaldığı ancak her şeye rağmen yolundan dönmediği, iffetine halel getirmediği, bir kadın olarak misyonuna gölge düşürmediği gerçeğinin bilinmesi ve hatırda tutulması lazım… Bizler bu minvalde Nisanur’da her ay hanım sahabelerin ve örnek hanım şahsiyetlerin yaşantılarına ve mücadelelerine yer vermekteyiz…
Tarih boyunca en çok istismara uğrayan konulardan biri kadın konusudur. Neden kadın konusu hep tartışılan, gündem olan bir konudur?
Kadın, her şeyden önce bir bireydir. Kendisine, çevresine ve Rabbine karşı sorumlulukları vardır. Onu erkekten ayıran bir takım fiziksel, ruhsal ve psikolojik farklılıkların olması, tarih boyunca her dönemde farklı sosyal algılarla anlaşılmaya çalışılması ve din ekseninde ona yüklenen misyon; kadını her yönüyle gündemde tutmuş ve maalesef yer yer istismara da yol açmıştır. Burada asıl sorun aslında kadının varlığı değil, bu varlığın algısında yaşanan tıkanmalar; gerçek mercie başvurulmayıştan kaynaklı idrak edememe durumlarıdır...
Şöyle bir baktığımızda Hz. Adem’in kaburga kemiğinden yaratılan Hz. Havva’nın yani ilk kadının, neden ‘ikincil’ oluşunun tarih boyunca hep sorgulanmış olduğunu görüyoruz. Hâlbuki yüce Rabbimiz kısa ve öz bir o kadar da etkili bir ifade olarak; ‘onunla huzura ereceği’ hakikatini beyan ediyor. Bu noktanın; bir takım çevrelerce ya yeterince kavranamamış ya göz ardı edilmiş olması ya da bilhassa üstünün örtülmeye çalışılması nedeniyledir ki hala böyle bir sorunla karşı karşıyayız. Kadını bir meta olarak gören zihniyetin kökü kazınmadıkça, bir birey olarak yaradılış hikmetine vakıf kadınların sayısı an be an artmadıkça ve bu mevzu ‘ben her şeyi bilirim’ havasındaki dimağlarca da el-Alim Olan’a tevdi edilmedikçe de sorun olarak algılanmaya devam edeceği kanaatindeyim…
Özellikle öğrenmek istediğimiz bir konu da, “iyiliklerin hâkim olması için” Müslüman hanıma düşen rol günümüzde nasıl çerçevelenebilir?
Kadın evvela bir bireydir dedik. Bu bağlamda kişisel eğitim ve gelişimi için elbette elinden geleni yapmalıdır. Ancak söz konusu Müslüman bir genç kız olunca bu uğurda gözetmesi gereken bir sınırın olduğunu da asla göz ardı etmemesi gerekir. Nihayetinde yaşamına yön veren ve onu doğruya/güzele ulaştırmayı murad eden bir Rabbi var. Bununla birlikte kendisinin mühim bir misyonu da var ki; bu sayede toplumlara yön verebilir, nesilleri ıslah ve ya -Allah muhafaza- ifsat edebilir. Bu, ayaklarının altına cenneti seren annelik misyonudur. Bu bilinçle, kendisini ve çocuklarını İslam ahlakı ve Allah (c.c) sevgisiyle donatması gerekir ki ailede, toplumda ve dahi tüm cihanda hâkim olan; iyilik ve güzelliğin tek kaynağı, İslam olsun…
Bilhassa şiddetin, çıplaklık ve ahlaksızlığın ayyuka çıktığı günümüz toplumunda, Müslüman bir hanım tesettürünü korumalı, diline hâkim olmalı ve iffetsizliğe kapı aralayan ortamlardan vebadan sakınır gibi uzak durmalıdır. Şayet gerçekten çalışıp maişetini kazanması gerekiyorsa; inancıyla bağdaşmayan ve fiziki şartlarını zorlamayan bununla beraber asıl vazifesi olan anneliğine engel olmayan bir iş seçimi yapmalıdır. Ve çocuklarını iyi ve güzel hasletlerle donatmaya çalışmalı, onları helal sütle/rızıkla doyurmalıdır…
Sosyal dönüşümde Müslüman kadının misyonu günümüzde nasıl olmalıdır?
Günümüz dünyasında; artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı/olamayacağı, çağa göre birçok köklü değişikliğin yapılması, büyük hedefler için büyük fedakârlık gösterilmesi ve her kesin elini taşın altına sokması gerektiği vs. gibi söylemler almış başına gidiyor. Bu zihniyetin bir ahtapot misali her yanı sardığı ve ağına bilhassa Müslümanları düşürmeye uğraştıkları da aşikâr. Kadını ve hassasiyetlerini bu uğurda gözlerini bile kırpmadan harcadıkları da bir gerçek. Her ne kadar sosyal dönüşüm adı atında bir takım yenilik ve farklılıklar ‘olumlu’ olarak algılanabilirse de kadının buna adeta kurban edilmesi kabul edilemez bir durumdur.
Müslüman kadın, rabbini bilen, tanıyan ve razı etmeyi uman kadın; çağlar önce ne idiyse, Asr-ı Saadette ne idiyse şimdi de odur! O olmaya mecburdur. Her ne kadar çağın gerekleri ölçüsünde bir dizayn gerekiyorsa da iffeti, erdemi ve hassasiyetleri boyutuyla sözüm ona yenilik ve çağdaşlık safsatalarına kanmamalıdır. Bu oyunu sergileyenlerin ekmeğine yağ sürmemelidir. Bir Asiye, bir Meryem, bir Zeyneb, bir Fatıma olmayı, onların yüceliklerini günümüze taşımayı ve bu sayede toplumu ihya etmeyi şiar edinmelidir. Kariyeri, fedakârlığı(!), hizmeti(!) önceleyen çarpık zihniyetin; aklını ve gönlünü bulandırmasına, tesettürünü bir bez parçasından ibaret kılmasına ve onu annelikten soyutlamasına müsaade etmediği gibi bu tür oyunlara karşı da uyanık olmalıdır.
Popülarite arttıkça çizgi konusunda sapmalar ardından geliyor diye düşünüyoruz. Bu bağlamda alimlerin şöhretten kaçınmış olmalarını da daha iyi anlıyoruz. Nisanur, bu konuda ne gibi önlemler aldı. Bizimle paylaşır mısınız?
Nisanur, bir aile dergisi! Bununla birlikte Müslüman halkın her kesimine hitap etmeye çalışan bir dergi… Her kadının, annenin ve genç kızın içinde kendisine faydası dokunacak bir şeyler bulmasına özen gösteren bir dergi... Yazarları, işlediği konuları, yazıların içerikleri, hitabın şekli ve konuların mahiyeti bakımından oldukça özenli ve seçici bir dergi… Evvela başta da belirttiğimiz gibi Kur’an ve sünneti baz alan bir dergi… Bu açıdan değerlendirildiğinde; halkın teveccühünü kazanmaya gayret eden ancak evvela Allah ve Resulü’nün hoşnutluğunu ve rızasını kazanmayı uman bir kadronun ürünü olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu nedenle, Allah’ın izniyle aydan aya çok daha güzel, etkili, faydalı ve samimi sayılarla okuyucularımızla buluşacağımıza inanıyorum…
Bizlere vakit ayırıp, fikirlerinizi bizimle paylaştığınız için tüm Zeynep-Der mensupları adına teşekkür ediyoruz.
Ben teşekkür ediyorum…
ZEYNEP DER (www.zeynepder.org )