• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
Ne Ayırımcı, ne Etnik, ne Darbeci  SİVİL VE ADİL BİR ANAYASA
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

İbrahim Koçyiğit- Mehmet Fatih Akgül

Türkiye’de uygulamada olan anayasaların tamamı darbe ürünü anayasaları olarak biliniyor. Halen yürürlükte olan 1982 askeri darbe ürünü arasında yer alan anayasa da bunlardan biri. ​1982 Anayasa’sı, gerek hazırlanma yöntemi ve gerekse de içerik bakımından halkın kabul etmediği bir Anayasa olsa da bu konuda yıllardır bir adım atılmaması dikkat çekiyor. Türkiye tarihinde kara bir leke olarak yer alan kanlı 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 40 sene geçmesine rağmen Türkiye’nin halen darbe yasalarıyla yönetilmesine anlam verilemiyor. Kamuoyu, Türkiye’de yaşayan tüm kesimlerin ihtiyacını giderecek yeni anayasa için artık somut adım atılmasını istiyor.

“YENİ YAPILACAK SİVİL ANAYASA HALKIN İRADESİNİ ESAS ALAN BİR ANAYASA OLMALIDIR”

Son günlerde tekrar gündeme gelen “Yeni Anayasa” ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Avukat Hüseyin Kurşun, en büyük sosyal yapı olan devletin, ülkesi içerisinde barındırdığı etnik kimlik, dil, kültür ve inanç guruplarına eşit mesafede olması gerektiğini ifade etti. 1982 Anayasasının temel ilkeleri olduğunu ve yıllardır Türkiye’nin bu ilkelerde yönetildiğini ifade eden Kurşun, “Değişen dünyada Türkiye Cumhuriyeti ya Kemalizm’in iddialarından vazgeçerek küreselleşen dünya ile bütünleşecek ya da ulusçuluk kafesinin içinde kalacaktır. Oysa biz ne tek merkezli küresel dünyanın dağıttığı kültürü ve değerleri tüketmek istiyoruz ne de modası geçmiş modernitenin yücelttiği bir zihinsel inşa olan ulusçuluk şemsiyesinin altına girmek istiyoruz. Çünkü bu toplumun bin yıllık geleneği söz konusu. Dolayısıyla halkın yüzde 99’unun Müslüman olduğu Türkiye’de ve bin yıllık bir medeniyet tecrübesine sahip olan Türkiye’nin kendi inanç ve değerleriyle var olma iradesine sahip olduğunu, bu anlamda küreselleşen dünyanın değer alıcısı değil, değer üreticisi ve dağıtıcısı olduğunu, halkın iradesi esas alınarak yapılacak bir anayasa ile göstermesi gerekmektedir. Yeni yapılacak sivil anayasa halktan kopuk, devlet otoritesiyle dayatılan ve ideolojileştirilen, şahıs temelli ya da belli bir parti merkezli olmaktan ziyade tamamen halkın iradesini esas alan bir anayasa olmalıdır.” dedi.

“SİVİL ANAYASA TARAFSIZ OLMALIDIR”

Sivil irade ile oluşturulacak anayasanın, toplumdaki tüm etnik, dini, mezhebi ve kültürel farklılıklara eşit mesafede olması gerektiğinin altını çizen Kurşun, “Bu farklılıkları bir zenginlik olarak görüp ve farklılıkların korunmasını yasalarla teminat altına almalıdır. Herhangi bir etnik ya da kültürel kimliği temel almamalı, ideolojik baskı ve yönlendirmeden uzak bir yansızlığı ortaya koymalıdır. Anayasa normatif tercihlerinde bu çoğulcu yapının mutabakatını esasa almalıdır.” ifadelerini kullandı.

“RENKLER VE DİLLER ALLAH’IN AYETLERİDİR”

Farklılıkların doğurduğu etnik, dini, kültürel anlayış ve pratiklerin tanınması ve güvence altına alınması gerektiğini ifade eden Kurşun, “Ulus devlet ideolojisi ile kendisini halka karşı tahkim ederek onu tek etnik temelde homojenize eden devlet bu iddiasından vazgeçmelidir. İnancımıza göre renkler ve diller Allah’ın ayetleri olup insanın ontolojik varlığının özellikleridir. Var olan bu özellikleri reddetmek, sahip olduğumuz inancı da reddetmek anlamına gelmektedir. Bugün hiçbir toplum homojen değildir. Artık toplumu bir arada tutmanın ve kaynaştırmanın en etkili ve makul yolu onların etnik, dini ve kültürel farklılıklarını tanımak ve sahip oldukları aidiyetlerine uygun yaşam tarzını onlara sağlamaktır. Bu sosyal gerçekliği reddederek yapılacak bir anayasa genelde toplumun özelde ise bireyin özgürlüğünü boğar. Bu nedenle yapılacak anayasa özgürlüğü ve barışı önemseyen, farklılıkları tanıyan ve saygı gösteren, onlara kendilerini ifade etme ve geliştirme hakkı tanıyan, bunun önündeki engelleri ortadan kaldıran bir anayasa olmalıdır.” diye konuştu.

"YENİ ANAYASADA SİVİL TOPLUMUN HAK VE YETKİLERİNİN ARTTIRILMASI GEREKİR"

Kurşun, “Dolayısıyla yapılacak anayasa ile parlamentonun yetkileri arttırılmalı, bunun için ise öncelikle anayasanın 6’ncı maddesinde, ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ ifadesinden sonra adeta bu hükmün inkarı anlamına gelen bir düzenleme ile ‘Türk milleti egemenliğini anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır’ diyerek halkın seçtiği temsilcilerin yanında, yetkililerinin atanmış olduğu ve yasama yetkisine sahip olmayan başta askeri ve sivil bürokratik kurumlar olmak üzere meclisin yetkilerini paylaşmaktadırlar. Bu aslında egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmadığını, belli bir kuruma, iktidara ve yapılara ait olduğunu ortaya koymaktadır.” dedi.

"ANADİLDE EĞİTİM HAKKI BÖLÜCÜLÜK OLARAK NİTELİNDİRİLEMEZ"

Anadilde eğitim sorununun da son günlerde özellikle Kürtler tarafından dillendirildiğini ve bu yöndeki taleplerin “bölücülük” olarak nitelendirilmesinin tehlike olarak görmenin yanlış olduğunun altını çizen Kurşun, Türkçe bilmeyen Kürtler için ana dilde eğitimin verilmesinin eğitim ve öğretim hakkının da bir gereği olduğunu vurguladı. Türk etnik temele dayalı anayasal vatandaşlık tanımının da kaldırılarak yerine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı tanımının yapılması gerektiğini belirten Kurşun, bu tanıma uygun olarak da anayasa maddelerinde etnik kimlik vurgusu taşıyan Türk ve Türkçülük gibi isim ve Türkçülüğü ideolojileştiren kavramların kaldırılması gerektiğini de sözlerine ekledi.

YENİ ANAYASA İNSAN VE ADALET ODAKLI OLMALI

Batman Barosu Başkanı Abdülhamit Çakan da darbe ürünü anayasanın kaldırılıp insan ve adalet odaklı bir anayasanın oluşturulması gerektiğini söyledi. Halkın temsilcileri tarafından değil darbe ürünü bir anayasayla yönetildiklerine dikkat çeken Çakan, mevcut anayasanın özgürlük alanlarını daraltan ve insan odaklı bir anayasa olmadığını vurguladı. Anayasaların toplumsal birer sözleşme olduğunu, dolayısıyla toplumun dinamiklerini ve rengini de yansıtması gerektiğine işaret eden Çakan, insan ve adalet odaklı bir anayasaya acilen ihtiyacın olduğunu ifade etti. “Yeni Anayasa” hazırlanırken toplumun tüm dinamiklerinden görüş alınması gerektiğinin altını çizen Çakan, bir maddenin başka bir maddeye üstünlüğünün olmadığı bir anayasanın önemine dikkat çekti.

“YENİ ANAYASA SÜRECİNİ BENİMSİYORUZ”

Yeni anayasanın gündeme gelmesiyle birlikte her defasında akamete uğratıldığını belirten Çakan, şöyle devam etti: “1982 Anayasasıyla birlikte biz bu zamana kadar geldik ve şu anda yıl 2021. Tabi bu süreçte Avrupa Birliğine giriş sürecinde ciddi anayasal değişiklikler yapıldı. Ama o darbe anayasası tümünden kaldırılmadı. Yine AK Parti iktidarı döneminde yeni ve darbe ürünü olmayan yeni bir anayasa yapma hazırlığı süreci başlatıldı. Biz o süreci benimsiyoruz. Çünkü önemli bir süreçti. Ancak ne yazık ki FETÖ tarafından 17-25 Aralık darbe teşebbüsleri, akabinde 15 Temmuz darbesiyle o süreç de akamete uğradı.”

“ERDOĞAN’IN DARBE ÜRÜNÜ OLMAYAN YENİ BİR ANAYASA SÖYLEMİNİ ÖNEMSİYORUZ”

“2021 yılına gelmemize rağmen halen 1982 darbe ürünü olan bir anayasa ile yönetiliyoruz” diyen Çakan, “Seçilmiş milletvekilleri tarafından ya da halkın temsilcileri tarafından hazırlanan bir anayasa değildir 82 anayasası. Özgürlükleri daraltan bir anayasaydı. Yıllardır değişmesi üzerinde sürekli söylemler yapılıyor ve bu anlamda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın darbe ürünü olmayan yeni bir anayasa söylemini önemsiyoruz. Halkın temsilcileri tarafından hazırlanacak bir anayasa hem önemli hem de değerlidir.” şeklinde konuştu.

“TOPLUMUN TÜM DİNAMİKLERİNDEN GÖRÜŞ ALINMALI”

Anayasaların toplumsal birer sözleşme olduğunu dile getiren Çakan, “Dolayısıyla toplumun dinamiklerini, dayanışmasını ve rengini de yansıtmalıdır. Anayasa hazırlanırken toplumun tüm dinamiklerinden görüş alınması gerektiğini düşünüyoruz. Sadece siyasi partilerin temsilcileri değil de toplumda belli bir niteliğe sahip ve yer edinmiş STK’lar, akademisyenler, üniversiteler ve barolar görüşlerini bildirmeliler. O görüşlerden oluşan bir anayasanın önemli olduğunu düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.

“HALKI, HALKIN REFAH VE HUZURUNU, ADALETİ ÖNCELEYEN BİR ANAYASA OLMASI ÖNEMLİDİR”

1982 anayasasının özgürlük alanlarını daraltan, vatandaş ve insan odaklı bir anayasa olmadığını vurgulayan Çakan şunları söyledi: “Bizim düşüncemiz şu: Devletlerin temel doğuş sebebi vatandaşın refah, huzur ve mutluluğudur. Dolaysıyla vatandaş odaklı, insan odaklı bir anayasaya ihtiyacımız var. Devlet halkı ve vatandaşı içindir. Bu anlayışı bire bir yansıtacak bir anayasaya ihtiyacımız var. ‘Vatandaşı yaşat ki devlet yaşasın’ amaç bu olmalı diye düşünüyorum. 1982 anayasasında biz bunu göremedik. Hak ve özgürlüklerin daraltıldığı, çeşitli şartlara bağlandığı, devlet organının daha çok öncelediği ve rengini verdiği bir anayasaydı 1982 anayasası. Ancak Türkiye’deki vatandaşlar, halk odaklı bir anayasa istiyorlar. Halkı önceleyen, halkın refah ve huzuru, özgürlüğü, adaleti önceleyen bir anayasa olması önemlidir ve faydalıdır diye düşünüyorum.”

“ANAYASADAKİ HİÇBİR MADDENİN BİR BAŞKA MADDEYE ÜSTÜNLÜĞÜ OLMAMALI”

Konuşmasının sonunda anayasadaki her maddenin eşit olması gerektiğine işaret eden Çakan, “Şunun altını çizmek istiyorum. Bizce anayasadaki hiçbir maddenin bir başka maddeye üstünlüğü olmamalıdır. Her bir madde başka bir madde ile eşittir. Dolayısıyla ‘Değiştirilemez veya değiştirilmesi teklif bile edilemez’ maddelerin varlığına, bizce anayasada ihtiyaç yoktur. İnsan odaklı, her insan özgür, hür ve eşit doğar, adalet odaklı, hukukun üstünlüğü odaklı, hukuk güvenliği odaklı bir anayasa ve bir maddenin başka bir maddeye üstün olmadığı bir anayasa olmalı. Bizce temel düstur bu olmalı.” dedi. (İLKHA)

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir