• DOLAR 34.562
  • EURO 36.284
  • ALTIN 2964.247
  • ...
KÜRT MESELESİNİN SEBEBİ İNKÂR POLİTİKASIDIR
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

ANKARA / Ramazan Casuk

HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, iç gündeme ilişkin yaptığı değerlendirmede; Kürt meselesi, pandemi ile mücadele, açıklanan enflasyon rakamları ile ekonomik ve yargısal reform söylemlerini masaya yatırdı.

“ESKİ TEKÇİ VE ÖTEKİLEŞTİRİCİ POLİTİKALAR, ŞİMDİYE KADAR ATILAN OLUMLU ADIMLARA DA GÖLGE DÜŞÜRMEKTEDİR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” ifadelerini değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, “2017 yılında 'Kürt sorunu yoktur. Kürt vatandaşlarımın sorunu vardır’ diyen Sayın Cumhurbaşkanı, 24 Kasım 2020 tarihli grup toplantısında bir kez daha 'Kürt sorunu yoktur’ dedi. Oysa 2005 yılında Başbakan iken Sayın Erdoğan’ın ‘Kürt meselesi benim meselemdir’ demesinin ardından Kürtçe televizyon açılması ve Kürtçe’nin seçmeli de olsa ders olarak okullara girmesi gibi reform adına atılan adımlar hak ve özgürlükler anlamında takdir kazanmıştı. Bu reformların devamı beklenirken son dönemlerde ülkenin yönetim anlayışına hâkim olan eski tekçi ve ötekileştirici politikalar, şimdiye kadar atılan olumlu adımlara da gölge düşürmektedir” dedi.

“KÜRT MESELESİNİ SADECE EKONOMİK SORUNLAR VE TERÖR BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRMEK BUGÜNE KADAR BİR SONUÇ VERMEMİŞTİR”

Kürt meselesinin terör bağlamında değerlendirilmemesi gerektiğine dikkat çeken Sağlam, “Gelinen nokta; hak ve özgürlükler ile adaletin ikamesi adına üzüntü vericidir. Kürt Meselesini sadece ekonomik sorunlar ve terör bağlamında değerlendirmek bugüne kadar bir sonuç vermemiştir. Gerçeklere gözleri kapatmak, var olan inkâr ve asimilasyona meşruiyet kazandırmadığı gibi sorunun çözümüne de hiçbir şekilde katkı sunmamıştır. Bu politikaların ağır sonuçlarını hep birlikte defalarca yaşadık. İnsan hakları ve hukuk anlamında büyük reformlar yapılacağına dair demeçlerin verildiği bu günlerde, Kürt meselesinin anayasal anlamda, eşit vatandaşlık temelinde çözülmesi en öncelikli adım olmalıdır. Adalet ve kardeşliğin ikamesi için gerekli olan güçlü irade, artık temayüz etmelidir. Var olan ötekileştirici mevzuata dokunmadan reform adına atılacak adımlar sadra şifa olmayacak, Kürt meselesi emperyalist güçler için bir truva atı olma özelliğini sürdürmeye devam edecektir.” ifadelerine yer verdi.

PANDEMİ İLE MÜCADELEDE ŞEFFAF OLUNMALIDIR

Pandemi ile yapılan mücadeleye değinen Sağlam, “Koronavirüs salgını her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Değişen mevsim şartları ile birlikte vaka sayısında ciddi artışlar meydana geldi. Artan vaka sayısına bağlı olarak sokağa çıkma yasağı dahil bazı ek tedbirlere başvuruldu. Tablonun daha da ağırlaşması ve bu nedenle daha fazla tedbir alınması da ihtimal dahilindedir. Hastanelerin yoğun bakımlarındaki doluluk oranı ile vaka sayılarının şeffaf bir şekilde paylaşılmaması, halkı tedbir noktasında rehavete sevk etti. Bu stratejinin ekonomiye faydası olsa da halkın sağlığına zarar verdiğini hepimiz gördük.” dedi.

Aşı çalışmalarına da değinen Sağlam, “Halkımızın sağlığı her şeyden çok önemsenmelidir. Başka ülkelerin dramı üzerinden bir algı ile hedef şaşırtılmamalıdır. Toplumun sağlığı ve aynı zamanda ekonomi için öncelenmesi gereken konu, Koronavirüse karşı daha etkili tedavi yöntemi geliştirmek ve en kısa zamanda aşı üretmektir. Üniversitelerimizin laboratuvarları aşı üretimi için aktif bir şekilde çalışmalı, imkanlar bunun için seferber edilmelidir. Karantina ve tedbirlere ciddiyetle uyulmalı, sağlık sisteminin tıkanmasına hiçbir şekilde mahal verilmemelidir.” ifadelerini kullandı.

AÇIKLANAN ENFLASYON RAKAMLARI SAĞLIKLI DEĞİLDİR

TÜİK’in enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığını sözlerine ekleyen Sağlam, “TÜİK’in her ay açıkladığı Enflasyon oranlarının güvenirliği bir süredir tartışılmaktadır.  TÜİK’in hesaplamalarında baz aldığı kalemler çeşitlilik gösterse de, döviz kurlarındaki aşırı artışın tüketici fiyatlarına doğrudan etki ettiği gerçeği ortadadır. Bu da gıda ürünleri başta olmak üzere temel ihtiyaç maddelerinde açıklanan enflasyon oranlarının üzerinde bir fiyat artışını beraberinde getirmiştir. Enflasyon artışının gerçek anlamda hissedildiği çarşı ve pazarlarda yaşanan durum, TÜİK’in ortaya koyduğu düşük enflasyon verileri ile çelişmektedir.” dedi.

“TÜİK’in enflasyon belirleme kriterleri, reel enflasyonu ortaya çıkaracak şekilde yeniden belirlenmelidir.” diyen Sağlam, “Temel ihtiyaç maddesi olmayan ve ayda yılda bir ihtiyaç duyulmayan kalemlerin ağırlığının azaltılması, daha çok günlük tüketilen temel ihtiyaçların esas alınması gerekir.” diye kaydetti.

EKONOMİK VE YARGISAL REFORM

Ekonomik ve yargısal reform söylemlerini değerlendiren Sağlam, “Ekonomi yönetiminin değiştirilmesi ile iktisadi ve hukuki reformlara en yetkili ağızlardan yapılan kuvvetli vurgu toplumda nispi bir güven havası oluşturdu. Baş edilemeyen döviz artışının bir süreliğine aşağıya doğru çekilmesinde faizlerin yükseltilmesiyle birlikte reform söylemleri de etkili oldu. Ekonomik göstergeleri alt üst eden yüksek kur artışları ve tetiklediği enflasyonun başlıca nedenleri arasında yatırımların sekteye uğraması, yatırımlara gidecek sermayenin dışarıya kaçmasıdır. Bu durum ülkedeki siyasi hava ve güven ile doğrudan ilişkilidir. Darbe girişiminden bu yana devlete hâkim olan güvenlikçi politikalar, belli bir süreden sonra yatırımcılar açısından farklı kaygılara yol açtı. Güvenlik ile özgürlükler arasındaki hassas dengenin güvenlik lehine bozulması, ülkeyi riskli bir konuma getirdi.” dedi.

YAPILACAK REFORMLAR HEM İNSAN HAKLARI VE ÖZGÜRLÜKLERDE HEM PİYASALARDA YAŞANAN TIKANIKLIKLARI AÇACAK NİTELİKTE OLMALIDIR”

Yapılacak reformların çerçevesi için önerilerde bulunan Sağlam, “Ekonomi ve yargı alanında zorunlu hale gelen reformların devlet yetkililerince en üst perdeden dile getirilmiş olması bu açıdan önemlidir. Çerçevesi henüz netleşmeyen reformların bir an önce yapılması gerekir. Yapılacak reformlar hem insan hakları ve özgürlüklerde hem piyasalarda yaşanan tıkanıklıkları açacak nitelikte olmalıdır. Hukukun üstünlüğünü ve piyasalarda güveni tesis etmeyecek yüzeysel reformlarla sınırlı kalınması halinde ekonomi, döviz ile faiz arasındaki kısır döngüye mahkûm kalmaya devam edecektir. Ekonominin faiz artışına değil güvene ihtiyacı vardı. Bu nedenle faizi değil güveni artırmak esas olmalıdır.” şeklinde ifade etti. (İLKHA)

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir