Allah-u Teala`yı SEVİYOR MUYUZ?
Rahman ve Rahim olan (biricik) Rabbimin adıyla…
Alemleri yaratan, sevilmeye, korkulmaya, hedef edinilmeye ve uğruna gözyaşı dökülmeye en layık olan biricik Rabbimize selat ve selam, resülüne ashabına ehlibeytine ve rabbimizi laikiyle seven, rıza-yı ilahiyi hayatına nakşeden Allah aşıklarının üzerine olsun.
Enes bin Malik’ten rivayet edildiğine göre Resulullah(s.a.v.) şöyle buyurmuştur.
Bir kimsede şu üç özellik bulunursa imanın tadına varır.
-Allah’ı ve Rasulunü her şeyden çok sevmek,
-Sevdiğini Allah için sevmek,
-Allah kendisine hidayet nasip ettikten sonra gaflete düşmekten ateşten korkar gibi korkmak.
Yalnız burada bizim ele alacağımız 1. şıktır. Yine bir kıssada bir alim kişi kızının vefatını Allah’ın kalbini kıskanmasına bağlıyor ve şöyle devam ediyor: “Çünkü salihlerin kalplerinin kendisinden başka kimselere bağlanması yönelmesi halinde Allah, kıskanır.” Buna delil olarak da Hz. İbrahim(a.s)’ı gösterir. İbrahim(a.s) kalbiyle İsmail(a.s)’a bağlanmıştı. Allah da onu boğazlamasını emretti. Yakup(a.s)’ın kalbi Yusuf(a.s)’a meyledince Allah onu uzun seneler gözünün önünden uzaklaştırmıştı. İşte bu nedenle kulun kalbinin Allah’tan başkasına daha fazla bağlanmaması gerekir. Aksi taktirde Allah’ı sevmek iddiasında yalancı olunur. Yine Fudayl bin İyad, birgün küçük kızının elini tutup öper. Kızı ona “Babacığım, beni seviyormusun?” diye sorar. Babası “Evet yavrucuğum.” der. Kızının cevabı şu olur: “Allah’a yemin ederim ki bugüne kadar senin yalancı olduğunu bilmiyordum.”
Babası hayretle sorar:
-Nasıl olur, ne yalan söyledim ki? Kızı der ki:
-Ben, senin Allah’tan başkasına sevgi beslemediğini sanıyordum. Fudayl, ağlamaya koyuldu ve dedi ki:
-Ey Rabbim, küçük çocuklar bile kulun Fudayl’ın riyakarlığını anladılar.
Yine zamanın alimlerinden olan İbrahim bin Ethem hazretleri bütün malını, varlığını terk ediyorken dini Rabbine bağlayınca seneler sonra oğluna rastlar. Sonra oğluna bağlanıp Allah-u Teala’yı unutma korkusuyla şöyle dua eder: “Ey Rabbim, eğer oğluma olan sevgim beni senden uzaklaştıracaksa ya benim ya onun canını al.” diye dua eder, ve oracıkta oğlu ölüverir.
Bu hadis-i şerif ve kıssalara binaen gerçekten imanın tadına varıyor ve ‘Layıkıyla Allah-u Teala’yı herkesten ve her şeyden çok seviyor muyuz?’ sorusu çıkıyor karşımıza. Sokağa çıksak ve bir ropörtaj yapsak. Şunu sorsak karşımıza çıkanlara: “Allah-u Teala’yı seviyor musunuz?” Muhakkak şöyle diyeceklerdir: “Haşa! O da sorumu canım? Tabiki de çok seviyorum.” derler ve deriz de. “Tabiki de biricik Rabbimizi canımızdan çok seviyoruz.” Evet buraya kadar çok güzel ancak…
Sevgi nedir ve göstergeleri nelerdir? Etrafımıza hatta kendimize bakacak olursak birini sevdiğimiz zaman onun isteklerini yerine getirir, onu mutlu etmeye çalışır, onun gözüne girmek onun da bizi sevmesi için elimizden geleni yaparız. Aklımızda hayalimizde hep o vardır. Onu düşünür, onu zikrederiz her zaman. Onun yanında olmaktan mutluluk duyarız, ondan ayrıldığımız zaman ona hasret duyar, onu özleriz. Ona, onu sevdiğimizi bilmesi için hem bunu söyler hem de göstermeye çalışırız. Ona benzemeye, onu hoşnut etmeye çalışırız. Kısacası belli ederiz sevgimizi, çünkü sevgi “ispat” ister.
Muhakkak ki hepimizin böyle sevdiği, değer verdiği insanlar vardır. Bu ister anne-babamız, eşimiz, çocuğumuz, soyumuzdan herhangi birisi olsun ister arkadaşımız, dostumuz, hocamız, talebemiz ve el hasıl bir din kardeşimiz olsun. Bu, kim olursa olsun muhakkak sevdiğimiz birisi vardır. Onu düşünelim, öyleki bu sevdiğimiz kişiye karşı bu saydığımız durumlardan birisi bizde zuhur edecektir. Tabiki bu sevgiler de olması lazım. Allah-u Teala kendi rızası için olan din kardeşliği sevgisine peygamberlerin, şehitlerin, sıddıkların, salihlerin dahi imreneceği bir derece bahşetmiştir. Diğer dünyada gerçekten de sevgi Allah-u Teala’nın bizlere bahşettiği nimetlerin en güzellerinden biridir. Ama burada karşımıza yazının başında paylaştığımız hadis çıkıyor. Gerçekten imanın tadına varıyor, Allah ve Rasulünü her şeyden çok seviyor muyuz?
Eğer sevgimiz, Allah-u Teala’ya olandan daha aşırı değilse sorun yoktur. Ama eğer ilk sırada dünya ve içindekiler varsa tehlikedeyiz demektir ve bu sevgi bizleri Allah muhafaza şirke dahi götürebilir. Çünkü bir hadis-i şerifte Allah Rasulü “Kimi çok seviyorsanız o sizin ilahınızdır.” buyuruyor. Peki bunu nasıl anlayabiliriz? Gerçekten rabbimizi seviyor muyuz? Bunu, namaz ile öğrenebiliriz. Eğer bu dünya ve içindekileri arzu edip sevdiğimiz ve özlediğimiz kadar Allah-u Teala’ya en yakın olma anı olan namaza başladığımızda O’na olan sevgimiz en sevdiğimiz insana veya dünyalıklara kavuştuğumuz zamanki sevinçten daha fazla olmuyorsa namazı bitirip selam verme anında sevdiklerimizden ayrılma zamanındaki üzüntüden daha fazla hüzün kaplamıyorsa içimizi, halimiz iyiye gitmiyor demektir. Çünkü bu hadis gereği Allah ve Rasulü dünya ve içindekilerden daha fazla istenmeye, arzu edilmeye, özlenmeye, sevilmeye daha layıktırlar.
Bu sadece sevgi konusunda değildir. Değer yargılarımız o kadar değişmiş ki ve o kadar boş hedef edinmişiz ki kimimiz para-pul kimimiz makam kimimiz kariyer kimimiz niyetsiz,ihlassız ilim kimimiz bir insan peşinde boş şeyleri hedef edinmişiz. Hatta daha da ileri gidiyor, Allah-u Teala’dan kendisini dahi bu denli arzu edip istemediğimiz halde O’nun rızası ve davası için bir damla gözyaşı akıtmadığımız halde ağlayarak rabbimize boş şeyler için dua edebiliyoruz, utanmadan Rabbimizi sevdiğimizi söylüyoruz. Ama ne bunu ispat edecek amelimiz ne de bu sevgiyi ispat edecek iştiyakımız var ona karşı. Ondan korktuğumuzu söylüyoruz ama beşeri düzenlerden, bir üstümüzden korktuğumuz kadar rabbimize karşı korkmuyoruz. Bir görevimizi yerine getirmediğimizde, örneğin bir vakit namazı kaçırdığımızda içimizi Rabbimizin korkusu sarmıyor. Kendisi ve davasından başka hedefler boş olmasına rağmen bu boş hedefler uğruna gecelerimizi gündüzümüze katıp uğraşıyoruz. Ama en büyük hedef olan rıza-yı ilahi için gözyaşı döküp bir gecemizi uykusuz geçirmiyoruz. Boş amaçlar için sular seller gibi ağlarken “Rabbim benden razı mı, beni seviyormu?” korkusu ile bir defa bir dahi gözlerimiz dolmuyor. Peki o zaman bu, ne yaman çelişkidir. Rabbimizi böylemi seviyoruz?
Dikkat edelim! Rabbimden ve davasından başka hiçbir kimse, hiçbir hedef, hiçbir sistem, hiçbir dünya metası O’ndan daha fazla sevilmeye, korkulmaya, hedef edinilmeye, razı edilmeye, iştiyakla istenmeye, uğruna gözyaşı dökmeye layık değildir, ve bunu hak etmiyorlar. Dünya ve içindekiler bizi, Rabbimizden ve davasından alıkoymasın.
Ey Rabbim! Bizlere seni layıkıyla sevebilmeyi, seni hayatımızın tek hedef edinmeyi, seni arzu edip senden korkmayı ve sadece senin için gözyaşı dökmeyi nasip et. Bizlere aşkını, muhabbetini nasip eyle. Ömrümüzü rızanın yollarına KURBAN eyle. Yazımı bir şairin dizeleriyle bitirmek istiyorum.
Gerçek aşkı buldum ben
Hadi sen yoluna ey Dünya!
İhtiyacım yok benim Züleyha Sultan’a,
Karanlık hürcelerde buldum ben sevgilimi
Saraylar senin olsun yeter bu aşk bana
İLAHİ AŞK’a aşığım, beşeriyi aştım
Keremler nasıl olur Mecnunlara şaştım
Yunus Emre misali cenneti istemem
Bana yeter cemalin, yetersin Allah’ım!
Hadi sen yoluna ey Dünya!
İhtiyacım yok benim Züleyha Sultan’a,
Karanlık hürcelerde buldum ben sevgilimi
Saraylar senin olsun yeter bu aşk bana
İLAHİ AŞK’a aşığım, beşeriyi aştım
Keremler nasıl olur Mecnunlara şaştım
Yunus Emre misali cenneti istemem
Bana yeter cemalin, yetersin Allah’ım!
Baki muhabbetle Allah’a emanet olun dua ile…
Esma Keskin / doğruhaber