Türkiye'nin stratejik ortakları ve kayıpları
Türkiye'nin komşu ülkelerle ilişkilerinin zayıf olmasının Lozan ve NATO'dan kaynaklandığını belirten Sosyolog-Yazar Müfid Yüksel, sınır ülkelerde yaşanan gelişmelerde pasif kalınmasının ülkenin kalkınmasına engel olduğunu söyledi.
Türkiye'de son yüzyılda yaşanan gelişmeler ve güncel siyaseti İLKHA muhabirine değerlendiren Sosyolog-Yazar Müfid Yüksel, ulusalcı ve milliyetçi yaklaşımların Ortadoğu, Kafkasya ve Balkanlarda kayıplara neden olduğunu ve komşu ülkelerle ilişkilerinin güçlenmesine engel olduğunu ifade etti.
"Türkiye NATO ve Lozan garantisine dayanarak ileriye dönük ciddi yatırım yapmadı"
Türkiye'de resmi ideolojinin yüzünü batıya döndüğünü ve Ortadoğu ile bağlarını kopardığını söyleyen Yüksel, "1980 yılında İslam konferansları ile girişimler olsa da statü koruyuculuğu ve uzun vade düşüncesinin olmaması sebebiyle girişimleri başarısızlıkla neticelendi. Türkiye, Lozan ve daha sonra NATO garantisine dayanarak ileriye yönelik ciddi hiçbir yatırım yapmadı. Türkiye, ne doğru dürüst kendi altyapısını güçlendirdi ne de sanayi ile veya başka alanlarda büyük açılımlar yapamadı. Orta ölçekli bir sanayi kaldı. Her ne kadar Ruslara demir çelik fabrikaları, belli şeyler yaptırsa da ötesine geçilmedi. Belli barajlar yapıldı ama bunun da ötesine geçilemedi. Ortadoğu'ya açılımını çok geciktirdi. Türkiye'deki resmi ideolojinin 'Ortadoğu ile bağımızı koparıp yüzümüzü batıya döndük. Bizim kıblemiz Paris, Londra' mantığı ile hareket etmesiyle bunun ötesine asla geçemedi." dedi.
"Ortadoğu ile 100 yıllık kopuş ve statü koruyuculuğu ülkeye büyük darbe vurdu"
Türkiye'nin Ortadoğu'ya 1970'li yıllarda işçilerin gitmesi ve 1980 yılında İslam konferansları, İslam ülkelerine ziyaretler gibi girişimlerle açılmaya çalıştığını ancak bunun ötesine geçilemediğini belirten Yüksel, "Resmi ideolojinin getirmiş olduğu anayasa, Türkiye'nin önünü kapatmış durumda. Daha sonra karşımıza Arap Baharı çıktı. Arap Baharı Türkiye'nin eline bir fırsat sunmuştu. Ama bu fırsat hazana dönüştürüldü. Yani acelecilik, maceracılık aynı zamanda uzun vade kavramının olmaması, ülkede ulusalcılığın ve devletin getirdiği içe kapanıklık refleksi, çevresine açılmama ve sürekli parçalanma korkusu gibi çekincelerden dolayı statü koruyuculuğu ülkeye büyük darbe vurdu. Buna ittihatçı maceracı da eklenince hazana dönüştü. Çünkü Ortadoğu'ya hiçbir hazırlık yapmamış yaklaşık 100 yıllık bir kopuş oluşmuş. Bu kopuştan dolayı bir yabancılaşma oluşmuştu." diye konuştu.
"Müslüman kardeşlerin siyasi gücü iyi tahmin edilemediği için büyük kayıplar yaşandı"
İslami kesimin Ortadoğu'yu sadece İhvan-ı Müslimin üzerinden tanıdığını belirten Yüksel, "Müslüman Kardeşler Hareketine gereğinden fazla güç atfedilmesi büyük kayıplara sebep oldu. İslami kesim ise Ortadoğu'yu sadece İhvan üzerinden tanıyor. Bunun ötesinde Ortadoğu halkını Ortadoğu politikasını tanıyan bir yapı yok. Müslüman Kardeşler hareketine ve İhvan'a fazlasıyla güç atfedildi. Aslında atfedilen o siyasal ve toplumsal güce sahip değillerdi. Desteklenip veya desteklenmemeleri ayrı bir durumdur. Bunun tahmini yapılamadı. Kısa zaman içerisinde herhangi bir seçim ortamında İhvan'ı neredeyse yüzde 95 oy alacağı herhangi bir Arap ülkesinde İhvan'a yakın bir partinin biraz oradaki diktatörlüklerin sarsılıp bir seçim yapıldığında yüzde 90-95 oy alacağı vehmine kapıldı. Yani böyle toplumsal bir desteğe sahip zannedildi. Asla öyle bir destek yoktu. Mısır'da İhvan'ın desteği yüzde 30'lardan fazla değildi. Suriye'de bu yüzde 5 bile değildi. Bu kadar açık söylüyorum, bu atfetme yüzünden yapılan acelecilik tamamen kaybettirdi." şeklinde konuştu.
"Türkiye, Mısır'da toplumsal ve siyasal hayatı birbirine karıştırırken Suriye'de ise İran faktörünü hesap edemedi"
Suriye ve Mısır'da yaşananlara Türkiye'nin tam olarak vakıf olmadığını ve bu sebeple bölgede kaybettiğini hatırlatan Yüksel, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
Aslında Türkiye, Suriye ve Mısır meselesini fark edemedi. Mısır meselesinde orduyu fark edemedi. Ordunun yapısını çözemedi. Sisi beş vakit namaz kılıyor diye zarar gelmeyeceğini düşündüler. Yeni genelkurmay başkanlığına namaz kılan bir adam geldi. Oysa ki orada namaz kılmayan subay yok. Türkiye gibi değil. Türkiye'de namaz kılan subay yoktu. Çok farklı bir yapı var. Halkın dindarlığı var. Mısır'daki camiler doludur. Orada halk namaz kılar ve din toplumsal hayatta etkilidir. Toplumsal hayatta sorun yok ama siyasi hayatta problem var. Türkiye, Mısır'da toplumsal ve siyasal hayatı birbirine karıştırdı. Suriye'de ise İran faktörü hesap edilmedi. Türkiye'nin orada hiçbir yatırımı yok. İlk olarak Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılması sonrası biraz normalleşme başladı. Yani neredeyse 2000 ile 2010 arası dönem zarfında etkileşim kurulmuş. İran ise 40-50 yıldır oralarda yatırım yapmaktadır. Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılacağı güne kadar gerginlik yaşamış bir ülke Türkiye. Ciddi bir politik bağın ve yatırımın yok, bir köprü dahi oluşturulmuş değil. Nusayriler dahi Beşar Esad'ın yanında tam yer almalarına rağmen tam bir kemikleşmiş yapı oluşturuldu. Sünni olup da Baas Partisini destekleyen bir sürü seküler kesim var. Uzun süre Suriye yönetimini desteklediler ve hâlâ destekleyenler var.
"Rothshild artık Netenyahu'yu değil Bıden'in destekliyor"
Siyonist işgal rejiminin bazı konularda Amerika'yı ikna ettiğini, Mısır'daki darbe konusunda da ikna ettiğini vurgulayan Yüksel, "israil, Mursi yönetimine izin verdirtmedi. Suriye meselesinde de Netanyahu'nun ısrarcı yönetimi Türkiye'nin önünü kesti. Aslında 'One Minute' olayı çok önemliydi. Ama 'One Minute' olayındaki muhatap farklı olmalıydı. One Minute' Netanyahu'ya söylenmiş olsaydı çok önemliydi. Ama Şimon Peres'e söylendi. Fiili hedef olarak Şimon Peres hedefte gözükse de israil hedefteydi. Netanyahu gibi çok radikal bir yönetime karşı tek güvence ise Şimon Peres'ti. Şimon Peres Netanyahu'nun karşısında bitti. israilde farklı bir güç kalmadı yani israilde de herkes siyonist olsa da kendi aralarında görüş farklılıkları var. Politik farklılıkları olan dengeler var. Dengeler tamamen Netanyahu lehine değişti. Gerçi ABD seçimlerini Bıden'in kazanması Netenyahu'ya artık yardım etmeyecek gibi gözüküyor. Çünkü bunlar biraz problemli. Neler olacağı belli değil. Çünkü Yahudi lobileri arasında da farklılık var. Rothshild artık Netenyahu'ya desteklemiyor. Rothshild, Bıden'ı destekliyor. israili kuran aile Rothshild." ifadelerini kullandı.
"Rusya belirli alanlarda Türkiye'ye sınır koyuyor"
Türkiye'nin bir taraftan da Trump yönetimi tarafından sıkıştırıldığını öte yandan Rusya bandına çekildiğini söyleyen Yüksel, "ABD, Rusya'yı Çin'e karşı yanına alabilmek için Türkiye ile yakınlaşmasına göz yumdu. Rusya'nın Türkiye'den güç olarak daha üst düzeyde olduğu için ister istemez bu ilişkilerde baskın çıkıyor. Türkiye'nin Trablusgarp yönetimi ile anlaşmaları oldu. Bu konuda Mısrata güçleri Hafter' in daha fazla ilerlemesine izin vermedi. Türkiye'nin Hafter güçleri ile vermiş olduğu mücadelede Rusya el kaldırarak Türkiye'yi durdurdu. Azerbaycan'da da aynı sorun ortaya çıktı. Tam Azerbaycan Karabağ'ın tamamını alacakken Rusya araya girerek Ermenistan ile Azerbaycan arasında anlaşma imzalattı. Burada Türkiye'nin gözlemcileri olacak ama Türkiye'nin gözlemcileri Karabağ'a girmeyecek. Rusya her tarafta Türkiye'ye el kaldırmaya başladı. Rusya belirli alanlarda Türkiye'ye sınır koyuyor. Türkiye'nin Kafkaslar'dan çekilmesini istedi. Türkiye'nin Balkanlarda yapmış olduğu faaliyetlerini durdurdu, geri çekti. Türkiye büyük oranda Balkanlar'dan elini çekti. Sadece şunu yaptı Türkiye'nin Afrin'e Tel Abyad vs. oralara sokulmasına izin verdi. Diğer taraftan Barzani'nin bağımsızlığının önlenmesine izin verdi. Bahçeli ne demişti? İcabında Kerkük'ü farklı bir plakamız yaparız. Tabi bu söylem Türkiye'ye niyet İran'ı kısmet oldu. Haşdi Şabi geldi oralara. Türkiye'yi sadece güney kısımlarında bir nebze olsa rahatladı." dedi.
"Türkiye'nin içerideki en büyük sorunu Kürt meselesidir"
Türkiye'nin içerideki sorunlarını çözemediğini, ulusalcı-milliyetçi bir çizgiye kaydığını belirten Yüksel, "Türkiye, ulusalcı çizgiye kaydıkça da içine kapanıyor. Türkiye'nin içine kapanması Kürt Meselesi gibi sorunların daha da iç acıtıcı bir hal almasına sebebiyet verecek. Diğer taraftan ise Avrupa birliği ile ABD ile sorunlar yaşıyor. ABD Başkanı Trump ile sorunlar düzeltilirken ABD'nin senatosu ile sorunlar yaşanıyor. Bu sayede gerginlik havası oluştu Türkiye'ye yönelik bir yıkım olmadı, ekonomik olarak sarsıntılar meydana geldi, bu sarsıntı ile beraber pandemi de tuz biber oldu. Ama bundan sonraki süreçte ne olacak? Türkiye bir viraj alacak mı? Bence artık viraj almak istiyor. Çünkü artık Trump yönetimi yok. Amerika, Rusya ile Trump yönetimi bir ilişkiye de girmeyecek. Çin ile olan meselesinde de farklı bir yöne doğru kayacak. ABD, şu an Türkiye'ye kötü mesajlar vermiyor ama Türkiye'deki ulusalcı dalga iç politikadaki yeni ulusalcı vesayet devam ettiremeyecek. Türkiye'nin bu söylemleri özellikle Trump sonrası bu söylemlerini devam ettirirse ulusalcılık ve hamasi milliyetçiliği devam ettirirse sürüye kurt salmak gibi bir şey olacak. Türkiye, böyle bir politikayı sürdüremez. Kürt meselesi ve Ortadoğu konusunda yeni bir konsept belirleyecek mi? Bunu belirlemesi gerekiyor. Rusya'nın hatırına Balkanlar'dan ve Kafkaslar'dan çekildi. Türkiye'nin Balkanlar ve Kafkaslar'da kendisini çekmesi artık bir daha böyle bir fırsatın kendisinin eline geçmeyeceğini gösteriyor." diye konuştu.
"Kürt meselesi Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesine engel oldu"
Yüksel, son olarak, "Şu anda Ortadoğu'da tamamen kovulduk. Mevcut körfez vs. deki örgütlenmeler ve ABD'den sağlanan destekler bir anda 'Büyük Ortadoğu Projesi' oldu. Türkiye'ye açılan bir alan oldu. Orada Barack Obama Türkiye'ye bir alan açtı. ABD şunu söyledi. Ben Çin'e, pasifiğe yöneleceğim. Benim asıl mücadele alanım orası. Sen buralarda biraz durumu idare et tarzında açıklanacak bir politikası vardı. Yeni politikalar Avrupa ile de arasını açtı. Kürt meselesi arasını açtı. Kürt meselesinde gelinen noktada Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesine engel oldu. Bu konuda en çok Almanya direndi. Amerika Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne sokmak istiyordu. Almanlar ise Türkiye'yi Amerika'nın Truva atı olarak gördüler. Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne sokmadılar. Obama'nın yönetimi son dönemlerde orada etkinliğini yitirmeye başlamıştı. Bunun sebebi ise Natenyahu yönetimiydi." ifadelerini kullandı. (İLKHA)