KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJESİ, RANT KAPISINA DÖNÜŞMESİN
Kentsel Dönüşüm Projesi yıllardır gündemimizde. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un son açıklamasına göre, Türkiye'de öncelikli dönüştürülmesi gereken 6,7 milyon konut var. Bunun 1,5 milyonu acilen dönüşmesi gereken konutlar. Bu konuda ekonomik durumlarından dolayı eski yapılarda oturmak zorunda olan vatandaşlar devlet, belediye ve yapı firmalarının arasında kalarak mağduriyet yaşıyor. Bir taraftan rant meselesi diğer taraftan yapı firmalarının bir türlü bitiremediği yarım kalan birçok proje vatandaşı zor durumda bırakıyor. Uzman isimler konuyu gazetemize değerlendirdi.
DOĞRUHABER / Mehmet Tahir Özsoy
Türkiye genelinde acil yıkılması ve dönüştürülmesi gereken yapılara ilişkin soruları yanıtlayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum Kentsel Dönüşüm Projesine dair değerlendirmelerde bulundu. Özel bir televizyon kanalında konuşan Kurum, "Tüm Türkiye'de öncelikli dönüştürülmesi gereken 6,7 milyon konut var. Bunun 1,5 milyonu acilen dönüşmesi gereken konutlar ve bunun 300 bini İstanbul'da. İzmir'de de bizim tespitlerimize göre yaklaşık 40 bin bağımsız bölümün acilen dönüştürülmesi gerekiyor, bu 19 bin 500 bina." dedi.
Kurum, acilen dönüştürülmesi gereken konut sayılarını tespit edip ülke genelinde 81 ilde belediyelerle ortak çalışma yürüttüklerine, her yıl 300 bin konutun dönüştürülmesini planladıklarına işaret etti. 2012 yılında çıkarılan yasa ile bugüne kadar 1 milyon 400 bin konutun dönüşümünü sağladıklarını belirten Kurum, "Sadece TOKİ ile 137 bin kentsel dönüşüm konutu yaptık. Yine TOKİ ile 1 milyon sosyal konut rakamına ulaştık. 180 milyar lira para harcandı sadece bu işe." ifadesini kullandı.
Ekonomik durumlarından dolayı eski yapılarda oturmak zorunda olan vatandaşlar devlet, belediye ve yapı firmalarının arasında mağduriyet yaşıyor. Bir taraftan rant meselesi diğer taraftan apartman sakinlerinin uzlaşma zorunluluğu gibi nedenler vatandaşı zor durumda bırakıyor. Bir de yapı firmalarının bir türlü bitiremediği vatandaşlara mağduriyet üstüne mağduriyet yaşatan binbir sorunla handikap söz konusu.
Konuyla ilgili gazetemize açıklamalarda bulunan HÜDA PAR Genel İdare Kurulu Üyesi İnşaat Yüksek Mühendisi Mahmut Eminoğlu ve Mimar Müslüm Botan, kentsel dönüşümle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
“RİSK ALTINDA BULUNAN 14 MİLYON YAPI VAR”
Türkiye’de yerleşim alanlarının %92’sinin fay hatları üzerinde olduğu gerçeğini hatırlatan Eminoğlu, “Bu nedenle hayatımızı bu gerçeğe uygun düzenlemek zorundayız. 2000 yılı öncesi yapıların çoğunda hazır beton kullanılmamış olması, kullanılan demirin standart dışı olması, mühendislik deneyimine dayanmaması, yeterli denetimin olmaması gibi sebeplerle bu tür yapılar her depremde karşımıza yıkıntı olarak çıkmaktadır. Türk Standartlarına ve Deprem Yönetmeliğine tamamen veya kısmen uygun yapılmayan yapılar toplumun can güvenliği tehdit etmektedir. Çevre Şehircilik Bakanlığınca Türkiye’de 20 milyon yapının bulunduğu belirtilmektedir. Bunların 14 milyonunun ilgili standartlara ve Deprem Yönetmeliğine uygun olmadığı düşünülmektedir. Mevcut Deprem Yönetmeliğine uygun olmayan bu yapıların tespiti ve dönüşümü devletin en öncelikli görevi olmalıdır.” şeklinde konuştu.
"MÜHENDİSLİK DIŞI MÜTEAHHİTLİK YAKLAŞIMINA GÖZ YUMULMAMALI"
Binaların yapımında mühendislik tecrübesinin göz ardı edilmesinin de büyük riskler doğurduğunu belirten Eminoğlu, “Yapı işlerinde yapım öncesinde ve yapım aşamasında mühendislik deneyimi çok önem arz etmektedir. Mühendislik hizmetlerini saf dışı bırakan müteahhitlik yaklaşımının prim yapmasına göz yumulmamalıdır.” diyerek uyarıda bulundu.
“İMAR BARIŞINDAN FAYDALANAN YAPILAR İNCELENMELİ”
Son olarak imar barışından faydalanan 7,5 milyon yapının güvenli olup olmadığı ile ilgili ciddi şüpheleri olduğunu ifade eden Eminoğlu, şöyle devam etti: “Bu yapılar vatandaşlar arasında alınıp satılarak son sahibine mezar haline geleceği günü beklemektedir. İmar barışını uygulamış olan devletin en önemli önceliği; aftan faydalanan yapıların afet riski altında olup olmadığının tespiti ve riskli olan yapıların gerekli işlemlere tabi tutulması çok ivedi bir şekilde yapılmalıdır. Aksi takdirde olası bir depremde can ve mal kayıplarının çok yüksek olması kaçınılmaz olur.”
“KENTSEL DÖNÜŞÜMLE TÜRKİYE’NİN DÖNÜŞMESİNİ BEKLEMEK ÇOK GERÇEKÇİ DEĞİL”
Mimar Müslüm Botan ise, gazetemize kentsel dönüşüm yöntemiyle mevcut sorunun çözülüp çözülmeyeceğiyle ilgili açıklamalarda bulundu. “Kentsel dönüşüm başlı başına çok kapsamlı bir mesele.” diyen Botan, “Kişisel görüşümü soracak olursanız kentsel dönüşümle Türkiye’nin dönüşmesini beklemek bana çok gerçekçi ve reel gelmiyor. Dolayısıyla zaten söylenen rakamlar da bunu gösteriyor. İstanbul özelinde de bunu görmek mümkün. İstanbul’da şu anda resmiyete geçen yüz binlerce apartmandan bahsediliyor, dönüşmesi gereken.” şeklinde konuştu.
“İMAR BARIŞI İLE SORUNLU YAPILAR TESCİLLİ HALE GETİRİLDİ”
‘İmar Barışı’nın risk oranını daha ciddi anlamda arttırdığına vurgu yapan Botan, şöyle devam etti: “İmar barışı, bu gibi durumlarda aynı şekilde işi biraz daha çıkmaza sokmak gibi bir şey. Nihayetinde imar barışından istifade edecek ya da o kapsama girecek yapıların büyük bir oranı aslında teknik anlamda sıkıntılı yapılar. Bunu imar barışı ile tescilli hale getirdiğiniz zaman, resmi olarak bu yapının bir şekilde hayata tekrar dönmesini sağlamak gibi bir şey ki; bu aslında ileriye dönük ciddi bir sancı ve probleme dönüşecek gibi duruyor.”
“KENTSEL DÖNÜŞÜM BİZİM İÇİN ÇARE Mİ?”
Mimar Botan, betonun ve toplu konutların mimarları olan Avrupa'nın toplu konut ve betonarme yapılardan uzaklaşmaya başladığını ancak Türkiye'de tam tersine bir durumun yaşandığını söyledi. Kentsel dönüşümün insanlara ümit verdiğinin fakat bunun tamamen gerçekleşmesinin mümkün görünmediğinin altını çizen Botan, “O yüzden böyle kentsel dönüşüm dediğimiz zaman evet insanları ümit var kılmak adına böyle bir kavramdan söz etmek mümkün ama bunun gerçeklik altyapısı maalesef çok da reel görünmüyor.
Kentsel dönüşüm bizim için çare mi?” diye soran Botan, son olarak şunları kaydetti: “Doğrusu bu konudan emin olamıyorum. İstanbul'da kentsel dönüşümü çok gerçekçi bulmuyorum. Yapı stokunun yoğunluğunu düşündüğümüzde bazı ilçelerin başlı başına dönüşmesi gerekliliği ortaya çıkar. Betonarme bir yapının ömrünün 50-60 yıl olduğu düşünüldüğünde bugün inşa edilen bir yapı 50 yıl sonra tekrar bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkacaktır. Ya da 20 yıl önce yapılan bir yapı 30 yıl sonra yeniden sorun olarak karşımıza çıkıyor.”