Vefa Borcu
Küçükken bir hâyâlim vardı. Şimdi olduğu gibi…
Küçükken bir hâyâlim vardı. Şimdi olduğu gibi… Akrabalarım ve sevdiklerim benim her şeyimdi. Onları daima hatırlamak, benim için bir borç gibiydi… Bir vefa borcu sanki… O borcu ödemek için…
Her gece Rabbime dua edişimde onların isimlerini teker teker anardım. Özellikle amcalarımın, amcalarımın eşlerinin, amcalarımın çocuklarının isimlerini… Sevdiğim herkesin ismini… Teker teker…
O zamanlar tek bildiğim sure olan Fatiha’yı yatmazdan evvel Rabbime dua için çokça okurdum. Sevdiklerimden kimi hatırlasam onlar için de bir Fatiha okurdum. Örneğin: “Ey benim güzel Rabbim! Şu Fatiha’yı Mahmut amcam için okuyorum, benim amcamın bütün dileklerini yerine getir. Onu cennetine koy, cehennemden uzaklaştır.” Derdim. Bunu yaptığım vakit vefa borcumu yerine getirir hissederdim kendimi. Bu benim duamdı. İçimden gelen buydu çünkü.
Bir akşam vakti, her zamanki yer döşeğimde, kardeşim Faruk ile uyumak üzereydim. Babam o akşam eve biraz geç geldi. Elinde o zamanlar daha yeni çıkmış olan “İlahe Âlem Allahê Allah” kaseti vardı. O akşam kaseti baştan sona kadar dinledik. O kaseti dinleyince bizdeki Allah sevgisi doruğa çıkmıştı. Ve yine kendim ve sevdiklerime dua etmek geldi içimden. Aklıma gelen 49 kişi için tam 49 tane Fatiha okudum. “Bir tanesi de benden” deyip 50’nci Fatiha’yı da okudum. İçim rahat bir şekilde uyuyabilirdim artık.
Aradan seneler geçti… Yaşım 18… İçimdeki vefa borcu bitmiyor, bitmez de… Borcu ödemek için Fatiha’lar yetmiyor artık. Sevdiklerimin sayısı da 49’u çoktan geçti zaten. O ve bütün Müslümanlar için ne yaparsam üstümdeki bu borç kalkar? Neyi hâyâl etsem, ya da nasıl dua etsem?.. Onlara olan sevgimi nasıl ortaya koyabilirim ki?
Açıkçasını söylemek gerekirse bilemiyorum… Ne yapmam, nasıl hareket etmem gerektiğini… Küçük hâyâller, küçük dualar yeterli olmuyor artık. Yine Asr-ı Saadet örnekleri benim derdime derman, yarama merhem oluyor. Bakınız mesela, iki cihan güneşi Efendimiz Hz. Muhammed(s.a.v)’in kayınbabasının hâyâline… Yani Hz. Ömer’in hâyâline bakınız…
Herkesin hâyâlini söylediği bir sohbette, kimilerinin dünya perspektifinde kurmuş oldukları hâyâllere binaen; Hz. Ömer şu hâyâli kuruyordu: “Ben, Ebu Ubeyde bin el Cerrah, Muaz bin Cebel ve Huzeyfe bin el Yeman gibilerden şu oda dolusu insan isterim ki, onları Allah yolunda görevlendireyim.” Der.
Tek kelimeyle muhteşem! Evet… Bir zamanlar tertemiz duygularla dua ettiğim o insanlar, ve şu anda Müslümanım diyen her ferdin, Aziz İslam Davası uğrunda mücadele etmelerini arzu etmekten başka bir şey gelmiyor elimden.
Aziz İslam Davası için… Korkmadan, çekinmeden, “bizden geçti artık, biz ne yapabiliriz ki” demeden, en güzel şekilde, Allah Aşkıyla… Fazla söze ne hacet…
Bütün dava amcalarıma, dayılarıma, eşlerine ve çocuklarına, sevgi ve dualarımı sunarım. Rahman’a emanet olmanız dileğiyle… Vesselam!
Haftanın yazısı
Mus`ab Tamkan / Konya / Yaş: 18