• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

HABER MERKEZİ

Kamuoyunda tartışmalara sebep olan İstanbul Sözleşmesi hakkında detaylı bir rapor hazırlayan Memur-Sen Kadınlar Komisyonu, sözleşmeyi çeşitli yönleriyle inceledi. Yapılan incelemeler sonrası hazırlanan Odak Analiz Raporu, Memur-Sen Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyu ile paylaşıldı. Memur-Sen Genel Merkezi’nde düzenlenen basın açıklaması ile kamuoyuna tanıtılan raporda İstanbul Sözleşmesi’nin olumlu ve olumsuz yönleri ile çözüm önerileri yer alıyor. İstanbul Sözleşmesi'ne dair tartışma zemininin, şiddeti önlemeye dair uzlaşı ve çözüm üretmekten gün geçtikçe uzaklaştığını vurgulayan Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Sıdıka Aydın, “Lehte tavır takınanların sözleşme olmadan, kadınların korunamayacağını iddia etmeleri ne kadar uç bir düşünce ise, sözleşmeden çekilmekle aile ve toplumsal yapımızın tehdit ve sorunlardan tümüyle arınacağını düşünmek de o kadar uçtur.” diye konuştu.

SÖZLEŞME SORUN ÇÖZMEK YERİNE YENİ SORUNLAR ÜRETİYOR

Özellikle kadın-erkek ilişkileri bağlamında, fiziki şiddet boyutunda kadın mağduriyetinin daha aşikâr olduğunu belirten Aydın, şiddetin göz ardı edilmesinin mümkün olmadığını söyledi. Şiddetle mücadelenin parametreleri noktasında farklı bir noktada olduklarının altını çizen Aydın, “Bu bağlamda, İstanbul Sözleşmesi'nin şiddetle mücadelede ön kabullerinden parametrelerine değin birçok hususta sorun çözmek yerine, yeni sorunların üretme potansiyelini belirtmemiz gerekiyor.” şeklinde konuştu.

SÖZLEŞMEYE KARŞI ÇIKANLAR KADINA ŞİDDETE TARAF GÖSTERİLİYOR

Sözleşmenin sağlıklı bir biçimde tartışılmasının önündeki en büyük engelin sözleşmenin tartışılmasından rahatsız olan kesimler olduğunu söyleyen Aydın, “En büyük engel Sözleşmeyi dogmalaştıran, tabulaştıran, sloganlaştıran kesimlerdir. Sözleşmeyi koşulsuz savunan ve bunu politik bir kimlik olarak öne çıkaranlar, sözleşme aleyhinde görüş bildirenleri şiddeti makul görmekle, itham etmektedir. Biz, tüm bu zaaflara rağmen, uluslararası bir sözleşmenin ülke gündeminde içerik itibarı ile tartışılmaya başlanmasını olumlu ve gerekli görüyoruz.” ifadelerini kullandı.

TOPLUMSAL CİNSİYET VE CİNSEL YÖNELİM KÜLTÜREL ALTYAPIYA EMPOZE EDİLİYOR

Kadın ve aile temelinde tartışılan, aynı zamanda bu değerlere risk oluşturan İstanbul Sözleşmesi’ne ve 6284 sayılı Kanun’a itirazlarını dört başlıkta özetleyen Aydın, “Sözleşme’nin din, gelenek, aile, cinsiyet gibi pek çok konuda marjinal görüşlerin etkisinde olması ve alternatif görüşleri baskılamak için kullanılması; 6284 sayılı Kanun’un insaflı bir sosyolojik okumaya dayanmaması; mevcut sosyal yapıları ıslah etmek şöyle dursun, tahrip etmesi; Sözleşme ve Kanun’un şiddetle mücadelede etkisiz kalması, bilakis şiddeti körükleyici etkilerinin olması; Sözleşme’nin parametrelerinden olan toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelim gibi kavramların kültürel altyapıya empoze edilmesi problemli gördüğümüz noktalardır.” ifadelerini kullandı. Sözleşmenin taraflara, sözleşmeyi uygularken toplumsal cinsiyet bakış açısı ile yaklaşma yükümlülüğü getirdiğinin altını çizen Aydın, bu bakış açısını problemli gördüklerini belirterek “Toplumsal cinsiyet kavramı ideolojik bir kavramdır. Sözleşmede, Toplumsal cinsiyet rolleri negatif bir anlamda kültürel inşa olarak ele alınmaktadır. Oysa bizim inancımıza göre toplumsal rolleri belirleyen sadece kültür değildir; biyolojinin ve fıtratın tesiri gözden kaçırılamayacak kadar önemlidir.” dedi.

“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ DİNİ ANLAYIŞLARI MARJİNALLEŞTİREN, GELENEKSEL DEĞERLERİ HOR GÖREN BİR METİNDİR”

“İstanbul Sözleşmesi’ne yöneltilen; cinsel yönelimi akredite ettiği, toplumsal cinsiyet gibi politik bir kavrama hukuki koruma sağladığı, aile kurumuna zarar verdiği şeklindeki itirazları ne yenidir ne de ülkemize özgüdür” diyen Aydın, “Bu tartışmalar Pekin Deklarasyonu sürecinde de yaşanmıştır. Günümüzde eş zamanlı olarak birçok ülkede haklı ve küresel bir kaygı olarak tartışılmaya devam etmektedir.” şeklinde konuştu. Aydın ayrıca “İstanbul Sözleşmesi; demokratik tartışmaya kapalı, düşünsel planda kendisine şerh düşülmesine izin vermeyen, dini anlayışları marjinalleştiren, geleneksel değerleri hor gören, dayatmacı, üstenci ve kazuistik bir metindir. Taraf ülkelere, kültürel esneme alanı bırakmamaktadır. Bu yönüyle sözleşme, kültür emperyalizmi aparatı, toplum mühendisliği projesidir.” diye konuştu.

ŞİDDETİN BİRÇOK NEDENİ, BİLİNÇLİ BİR KÖRLÜKLE GÖRMEZDEN GELİNMEKTEDİR

“Sözleşme’de din, gelenek, töre, namus, şiddetin kaynağı olarak kodlanırken; ideolojik körlükle, şiddeti ortaya çıkaran çok katmanlı nedenler görülmemektedir” diyen Aydın, “Kumar, içki, madde bağımlılığı, ahlaki yozlaşma, cehalet, bencilliği körükleyen aşırı bireycilik, kapitalizmin neden olduğu yoksulluk ve işsizlik, psikolojik sorunlar, maneviyattan uzaklaşma gibi şiddetin birçok nedeni, bilinçli bir körlükle görmezden gelinmektedir.” ifadelerini kullandı.

“KADINA KARŞI ŞİDDET CİDDİ BİR TOPLUMSAL SORUNDUR”

Kadına karşı şiddetin inkâr edilemez bir vaka ve ciddi bir toplumsal sorun olduğunu belirten Aydın, bütün önerilerin, eleştirilerin ve tespitlerin bu gerçeklik göz önünde tutularak hazırlandığını söyledi. Şiddeti önleme konusunda çok yönlü ve bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu belirten Aydın, “Ailenin korunması ve geliştirilmesi hususunda çok yönlü ve çok katmanlı çalışmalar yapılmalı ve bu bir devlet politikası olarak kabul edilmelidir. Aileyi, şiddetle özdeşleştirecek dil ve yaklaşımdan kaçınılmalı, her türlü olumsuz etkiden koruyacak tedbirler alınmalıdır.” diye konuştu. Şiddete karşı yeni ve kapsamlı bir alternatif geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Aydın, “Felsefi açıdan sözleşmeden daha adil, toplumsal açıdan 6284’ten daha duyarlı bir yaklaşımla ve sosyal paydaşların katılımıyla, hazırlanacak şiddetle mücadele kanunu ile eşzamanlı olarak İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmek ve 6284 sayılı Kanun’u ilga etmek, en makul çözüm olarak değerlendirilmektedir. Bütün bu süreçlerin kamusal müzakere ve tartışmalarla birlikte yürütülmesi ise verimliliği ve etkiyi artırması bakımından demokratik bir gerekliliktir. Bu bağlamda, Sözleşme’nin iç hukukumuzda nüfuz ettiği bütün mevzuat gözden geçirilmelidir. Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekilse bile, politika yapıcıların ve etki gruplarının toplumsal cinsiyet ideolojisine teslim olarak üretecekleri her politika ve mevzuat, yeni sorunlar ortaya çıkaracağı hatırda tutulmalıdır.” diyerek sözlerini noktaladı.

“SÖZLEŞMEYE DAİR EN UFAK ELEŞTİRİLER RADİKALLEŞTİRİLEREK BASTIRILIYOR”

Raporun içeriğini aktaran Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emir Kaya, Sözleşmeyi metinsel, arka plan ve bağlamı açısından değerlendirdiklerini ifade ederek sözleşmenin olumlu ve olumsuz yanlarını ortaya koyduklarını söyledi. Sözleşmenin, kadına yönelik şiddet konusunda farkındalığı arttırdığı, şiddete yönelik hukuki çözümlerin gündeme getirdiğini, çözüm arayışlarını gündeme getirdiğini ve bu yönüyle olumlu bir yanı olduğunu belirten Kaya, öte yandan Sözleşmenin tartışılamaz bir boyuta çekilerek Avrupa’dan gelmiş bir metnin demokratik tartışma imkanından mahrum bırakıldığını söyledi. Kabul edildiği dönemlerde bile toplumda tartışma zemini bulmadan kabul edildiğini ifade eden Kaya, radikalleştirilerek tartışmaların bastırıldığının altını çizdi. Kaya sözlerini şöyle sürdürdü: “Yapılması gereken tartışma şiddetin önlenmesinde izlenecek yöntem tartışmasıydı. İstanbul sözleşmesinin dayandığı beslendiği bir felsefi arka plan var. İstanbul sözleşmesi toplumsal cinsiyet denilen bir temelde şekilleniyor. Bu toplumsal cinsiyet kadının ve erkeğin cinsiyet özellikleri üzerinden atfedilen davranış kalıplarını yok sayan bir yaklaşım. Bu toplumsal cinsiyet anlayışı cinsiyete dair bütün farklılıkların kültürden doğduğunu ve biyolojik farklılıkların bile kültürden neşet ettiğini iddia ediyor.”

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir