Toplumun değer yargılarını hedef alan İstanbul Sözleşmesi feshedilmeli
Aile ve toplum ahlakına ciddi zararlar veren İstanbul Sözleşmesi’ne tepki gösteren siyasi parti ve STK temsilcileri, sözleşmeden mutlaka vazgeçilmesi gerektiğini belirttiler.
Aile ve toplum yapısına ciddi zararlar veren İstanbul Sözleşmesi'nin en kısa zamanda feshedilmesi gerektiğini belirten, İHH Van Şubesi Kadın Kolları Başkanı Nuray Dağaç ve HÜDA PAR Van Kadın Kolları Üyesi Hilal Gültepe, sözleşmeyle toplumun ahlakına ters düşen oluşumların kendilerine zemin oluşturduğuna dikkat çektiler.
İstanbul Sözleşmesi'nin 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açıldığını ve 1 Ağustos 2011 tarihinde ise resmi olarak yürürlüğe girdiğini hatırlatan Gültepe, sözleşmenin toplumun yapı taşı olan aile kurumunu tehdit eden bir sözleşme olduğunu belirtti.
Gültepe, "İstanbul Sözleşmesi her ne kadar kadına yönelik şiddetin önlenmesi için ortaya konulmuşsa da çalışmışların tamamı toplumsal cinsiyet eşitliği ve feminizm üzerine bina edilmiştir. Bu yasayla beraber ilk defa eşcinsellik yasal koruma altına alınmıştır. 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği' adı altında aile düşmanı feminist yaklaşımlar içeren ve cinsel yönelim kavramları ile eşcinselliği özendiren, eşcinsel evlilikleri meşrulaştıran girişimler bu tip sözleşmelerde ve mevzuatlarda kendilerine yer bulmuşlardır." dedi.
"İstanbul Sözleşmesi ile toplumdaki birçok kesim mağdur ediliyor"
Bu sözleşme ile beraber sırf iffetini korumak için erken yaşta evlenen ve meşru bir ilişki yaşayan binlerce erkeğinin tecavüzcü ilan edilerek cezaevlerine atıldığı, dışarıda kalan ailelerin ise ciddi manada mağdur edildiğini dile getiren Gültepe, şunları söyledi:
İstanbul Sözleşmesi nedeniyle hem kadın hem erkek hem de çocuklar şu an bir nevi zulüm görüyor. Çünkü kendi istekleri ve ailelerinin rızasını alarak genç yaşta evlenen erkekler, tacizci, tecavüzcü sıfatı ile cezaevlerinde yatıyorlar. 16 bin çocuk baba hasreti çekiyor. 8 bin kadın ise hem dışarıda çocuklarına bakmak zorunda bırakıldı hem de cezaevlerinde yatan eşlerine bakmak zorunda kaldılar. Bu mağduriyetler de yine İstanbul Sözleşmesi üzerinden oluştu.
"Bu sözleşme en kısa zamanda feshedilmelidir"
"Hükümet inancımıza, kültürümüze ve hassasiyetlerimize zıt olan bu sözleşmeye attığı imzayı geri çekmelidir." diyen Gültepe, "Aile kurumunu hedef alan, toplumsal cinsiyet değişimini körükleyen ve yaygınlaştıran İstanbul Sözleşmesi, hiçbir boyutuyla toplumun yararına değildir. Kadına en güzel değeri veren inancımız, bu yöndeki sıkıntıları çözmeye kafidir. Sayın Numan Kurtulmuş da İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanma yanlışlığını itiraf ederek, halkta oluşan beklentiye işaret etmiştir. Bu konuda derhal fiili adımlar atılmalı ve sözleşmedeki imza geri çekilmelidir." ifadelerini kullandı.
"İstanbul Sözleşmesi ile aile ve toplumun temellerine dinamit yerleştirildi"
İHH Van Şubesi Kadın Kolları Başkanı Nuray Dağaç, yazılı olarak yaptığı değerlendirmede İstanbul Sözleşmesi ile aile ve toplumun değerlerinin hedef alındığını vurguladı.
Sözleşmenin aileyi ve kadını korumadığını belirten Dağaç, "Öncelikle şuna karar vermemiz lazım. Aile, çocuk ve kadın bizim için ne ifade ediyor? İnancımızda, gelenek göreneklerimizde, insanlıkta ne kadar önemli? Eğer bunları toplumun çekirdeği, geleceğimiz gibi kavramlarla ifade ediyorsak, bu değerlerimize karşı olan İstanbul Sözleşmesi’ni göz ardı edemeyiz." dedi.
Dağaç, "Bu sözleşmenin kadınlara şiddeti ve aile içi şiddeti azalttığını ya da azaltacağını zannediyorsak yanılıyoruz. Aile içi şiddetin en çok rastlandığı Danimarka, İsveç, Fransa gibi sözde ileri batılı ülkelerin, cinsel veya fiziksel şiddet, tecavüz ve çocuk istismarı gibi konularda da sicilleri berbat durumdadır. Huzur evlerine, kadın sığınma evlerine, sevgi evlerine artan talep, dağılan ailenin ortada kalmış olan fertlerine yer arayışının göstergesidir. Ailenin ve toplumun dibine dinamit koyan bu sözleşme aileyi dağıtıp toplumu çocuksuz birliktelik ve partnerlik modeline yönelterek, şiddeti hem erkeğe hem kadına hem çocuğa uyguluyor." şeklinde konuştu.
"İstanbul Sözleşmesi’nin faturası çok ağır ödenecek"
Gençlerin evlilikten korktuğunu ve babasız dünyaya gelen çocuk sayısının fazlalaştığını belirten Dağaç, "Boşanmalar artarken cinsiyet eşitliği adı altında birçok ahlaksızlığın önü açılıyor. LGBT örgütleri sözleşmenin 6284’üncü maddesine dayanarak cinsiyetsiz okullarla çocuklarımızı zehirlemeye başladılar. Cinsiyet eşitliğine Millî Eğitim Bakanlığının kitaplarında yer verilmesi bu örgütlerin adım adım ilerlediğinin göstergesi. Böyle yetişen nesillerin faturası bize ve insanlığa ağır olacak." diye konuştu.
"'Kadının beyanı esastır' maddesi tam bir faciadır"
İstanbul Sözleşmesi’nin 6284’üncü maddesinde yer alan "Kadının beyanı esastır" maddesinin ayrı bir facia olduğunu ve genç yaşta evliliklerin bu maddeye rağmen mağdur edildiğini ifade eden Dağaç, şöyle konuştu:
"Madem öyle bütün erkekleri yargılamadan öldürelim, hapsedelim. Adalet cinsiyete göre olmaz. Böyle adaletsiz, vicdansız, onur kırıcı maddeler nasıl imzalanır ve uygulanır? Üstelik bunu imzalayanlar arasında erkekler de var. İmzalayan hanımların eşleri, babaları, erkek kardeşleri ve oğulları da var. Kadının beyanı esas ise 18 yaş altı dini nikahla gönüllü evlenen kadının beyanı neden yok sayılıyor? Ortada kalan bu kadın ve çocuğun hakları neden savunulmuyor? Genç evlenip mutlu bir yuva kuranlara yıllarca hapis cezası verilmesi adalet mi? Bu yanlışlar ile hem kadına hem erkeğe hem de çocuğa zulmediliyor. Bu sözleşme ile toplumun ve ailenin dibine dinamit koyuluyor. Bu yanlışlardan biran evvel dönülmelidir." (İLKHA)