Başörtüsü anayasal güvence altına alınmalıdır
Bitlis Barosu Başkanı Enis Gül, Türkiye`nin kanayan yarası olan başörtünün her alanda serbest edilerek bu serbestliğin anayasal güvence altına alınması gerektiğini söyledi.
BİTLİS- Bitlis Barosu Başkanı Avukat Enis Gül, Türkiye`nin kanayan yarası olan başörtünün her alanda serbest bırakılması gerektiğini söyledi.
Danıştay`ın, Türkiye Barolar Birliğinin 20.`inci maddesinde bulunan \"avukatlar ve avukatlık stajyerini görenler meslekleri icabı başları açık olacak\" ibaresine ilişkin suç duyurusunda bulunan başörtülü meslektaşları Şule Dağlı Gökkılıç`ın haklı bularak söz konusu maddedeki uygulamayı durdurmasını desteklediklerini ifade etti.
BİREYİN İNANÇLARINDAN DOLAYI BİR TAKIM HAKLARI KISITLANAMAZ
Bireylerin inançlarından dolayı, dillerinde dolayı ve dillerini kullanmalarından dolayı kamusal alan ve kamusal olmayan alan şeklinde ayırıma uğramalarının mümkün olamayacağını ifade eden Gül, \"Çünkü bireyi bir bütün olarak ele alıyoruz. Birey doğduğu zaman ailesini seçme şansı yok. İşte annesini, annesinin inancını alacak. Babasının inancını alacak. Dilini kullanacak, anadilini konuşacak. İşte biz bütün bu engelleri bireyin önünde kaldırılarak bireyi kamusal alanda da bu alanı kullanmasına engel teşkil edecek bütün engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Bireyin inançlarından ve ideolojilerinden dolayı fıtraten sahip olmuş olduğu, yaşama hakkı, özgürlük hakkı, anadilini konuşma hakkı, inançları gereği yaşama ve yaşatma hakkı,eğitim hakkı, sosyal ve kültürel hakları,özgürce düşünme ve kendisini ifade etme hakkı, kime ibadet edecek ve kime kulluk yapması gerektiğini kendisi karar verme hakkı v.b. haklardan inançları gereği hiç kimse mahrum bırakılmamalıdır.bu kısıtlamalar anayasaya,kanun ve tüzüklere,insan haklarına ve insanın fıtratına aykırı olup,kabul edilemez bir zulümdür.\" İfadelerini kullandı.
BAŞÖRTÜ VE BENZERİ HAKLAR ANAYASAL GÜVENCE ALTINA ALINMALIDIR
Gül açıklamalarına şöyle devam etti \"Bugün Danıştay 8.`inci dairesi başörtülü kadın avukatlar hakkında yeni bir düzenlemeyle böyle bir karar alış durumda. Fakat bir yıl sonra iki yıl sonra Danıştay`da çalışanlar değişir. Yönetimler ve yöneticiler değişir. Bu çıkarılan kararın aksine başka bir karar çıkabilir. Bugün verilen haklar yarın tekrar ellerinden alınabilir. Önemli olan verilen hakların tekrar alınmaması ve şahısların mağdur edilmemesi için verilen hakların anayasal güvence altına alınmasıdır. Bireyin inançlarıdır, özgürlüğüdür, dilidir bunlar hepsi bir bütündür. Bu haklar kişinin fıtraten doğarken onu yaradan rabbinin kendisine vermiş olduğu doğal haklarıdır. Daha sonra bu haklar sistemler ve devletler tarafından kişilerden zulüm ve dayatma ile kendilerinden alınır. Bu zulüm karşısında direnen bireyler ellerinden alınan birtakım hakları geri alırlar. Ve geri aldıkları bu haklarının tekrar ellerinden alınmaması için yasal güvenceler altına alınmasını isterler. Bireylerin oluşturduğu devlet dediğimiz bu mekanizma bireylerin bu haklarını koruyarak anayasal güvence altına almak ile mükelleftir.\"
DEVLET BİREYİ YARIM OLARAK YAŞAMAYA MAHKÛM ETMEMELİDİR
Yaşama hakkının kutsal olduğunu ifade eden Gül, \"Yaşama hakkıyla birlikte bireyi oluşturan inançları var. Dilleri var. Değerleri var. Bu değerlerinde bireyle beraber yaşaması gerekir. Ama siz sadece bireye yaşama hakkı ve seyahat özgürlüğünü verirsiniz. Ama geride kalkıp inancını başörtüsünü yasaklarsanız, akabinde kalkıp dillini yasaklarsanız engel olursanız o zaman bireyi yarım olarak yaşamaya sevk edersiniz. Bireyleri bir bütün olarak ele almalısınız. Devletler olmadan öncede bu inançlar, bu kültürler ve değerler vardı. Devletler oluşturulduğunda bireyler bir araya gelerek devlete bu yetkileri verdi. Ama devlet yani sistem bireylerin birlikte yaşama arzusuyla oluşturulan devletin bireylerin başörtüsüne, diline inancına ve değerlerine sahip çıkması gerekirken onları kısıtlayıcı ve yasaklayıcı uygulamalar ve yasal düzenlemeler yapması aslında insan hak ve hürriyetleri açısında mümkün değil ve kabul edilebilir değil.\" İfadelerini kulandı. (Şükrü Tontaş-İLKHA)