İstanbul Sözleşmesi'nden besleniyorlar SAPKIN GÜRUH İĞRENÇ İTTİFAK!
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın, Cuma hutbesinde Kur’an’ın hakikatlerini haykırıp zina ve cinsel sapkınlığın haram olduğunu açıklaması sapkın güruhu azdırdı. Nesli ifsat eden İstanbul Sözleşmesinden beslenen güruhla birlikte başını CHP ile HDP’nin çektiği iğrenç ittifakta buluşan sapkın zihniyet, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş üzerinden İslam’a ve değerlerine saldırdı.
HABER MERKEZİ
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, cuma hutbesinde, "İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayrimeşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HİV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim” demişti. Erbaş’ın hakikati dile getiren açıklamaları azgın azınlığı kudurttu. Sapkın LGBTİ örgütleri, CHP ve HDP’nin başını çektiği azgın azınlık iğrenç ittifakta birleşti. İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi, sapkınların avukatlığına soyunarak Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş hakkında, sapkın LGBT'lilere yönelik nefret söyleminde bulunduğu iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Konuyla ilgili İHD'den yapılan açıklamada, İslam'ın eşcinselliği lanetlediğini söyleyen Diyanet İşleri Başkanı Erbaş'ın suç işlediğini iddia edilerek, görevden alınması talep edildi. İHD’nin sapkın açıklamasına Ankara Barosu, Diyarbakır Barosu, CHP ve HDP destek vererek iğrenç ittifakta birleştiler.
HIZINI ALAMAYARAK İSLAMA SALDIRDILAR
Ankara Barosu yazılı açıklamasında; Ali Erbaş'ı hedef aldı ve "Sesi çağlar öncesinden gelen ses" ifadeleriyle Müslümanların kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'de yer alan ayetlere hakaret etti. Ankara Barosu açıklamasında, İslam tarihinde kadın yakıldığına yönelik gerçek dışı bilgi paylaştı.
İzmir Barosu da Prof. Dr. Ali Erbaş'ın, İslam'ın hükümlerinden bahsetmesini nefret söylemi olarak tanımladı. CHP Sözcüsü Faik Öztrak Kur'an-ı Kerim ayetlerinin kaynak alındığı o hutbeyi 'nefret dili' ve 'düşmanlaştırıcı' olarak nitelendirdi. HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay da linç kampanyasına destek verdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, "Böylesi bir sözün salgın döneminde ne kadar çok kişiyi hedef haline getireceğinin farkında olunmaması felaket. Ayrıştırıcı ve nefret suçlarına adeta gerekçe yaratan bu söylemi ve dini duyguları kullanarak bunu yapanları kınıyorum" ifadelerini kullandı. HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay da Kur'an-ı Kerim'den ayetler okuyan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ı ayırımcı söylemlerde bulunmakla suçladı. Kemalbay; "Koruyamıyorsunuz. Üstelik nefret söylemi yayarak LGBT+'ları ve HİV ile yaşayanları hedef haline getiriyorsunuz. Korona günlerinde Diyanet İşleri Başkanlığı ayrımcı söylemleri ile yaşam hakkını hiçleştirmekten vazgeçmeli" iddiasında bulundu.
DİYANET'TEN, ANKARA BAROSU HAKKINDA SUÇ DUYURUSU
Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara Barosu yöneticileri hakkında ''halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama'', ''nefret ve ayrımcılık'' ile ''hakaret'' suçlarından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda; "Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın hutbede halkımıza İslam’ın evrensel emir ve mesajlarını iletmesi üzerine; İslam dinine, İslam dinine inanan Müslümanlara, Başkanımıza ve Başkanlığımıza karşı Ankara Barosu Başkanlığınca sosyal paylaşım siteleri ve Ankara Barosu'nun resmi web sayfası üzerinden çirkin bir şekilde pervasızca saldırılarda bulunulmuştur" denildi. Suç duyurusunda; Ankara Barosu yöneticilerinin halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama, nefret ve ayırımcılık ile hakaret suçunu işlediği gerekçesiyle cezalandırılması istendi.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: HERKES HADDİNİ BİLECEK
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara Barosu'nun hakkında skandal açıklamalara imza attığı Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ı da savundu. Erdoğan açıklamasında şunları dile getirdi; “Diyanet İşleri Başkanlığı, devletin bir kurumudur. Ve başkanımız bir açıklama yaptı. Bu açıklamasıyla sadece inancının, ilminin, yürüttüğü görevin yerine getirmiştir. Söyledikleri de sonuna kadar doğrudur. Kendini bu sıfatlarla tanımayanlar için söz konusu ifadeler sadece bir görüşten ibarettir. Burada şu gerçeği çok net görmemiz lazım. Ülkemizde eğer İslam adına konuşması gereken biri varsa Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. Ve Diyanet İşleri Başkanımız da herhangi bir konu dini noktada olduğunda çıkar hutbelerinde, nasihatlerinde gerekse kendilerini ziyarete gelenlere anlatma yetkilidir. Kalkıp bu Ankara Barosu'nun yetkisinde olan bir konu değildir. Herkes yerini haddini bilecek. Zira Diyanet İşleri Başkanımıza yapılan saldırı devletimize yapılan bir saldırıdır. Diyanet İşleri Başkanımıza ve açıklamalarına yapılan her kavram karşımızdaki zihniyetin ilkelliğin ve içindeki bataklığın yansımasıdır."
“CİNSEL SAPKINLIĞI GÜVENCE ALTINA ALAN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KALDIRILMALI”
Diyanet İşleri Başkanı hakkında yapılan suç duyurusunu değerlendiren HÜDA PAR Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Avukat Mahmut Şahin, mel’un kesimin suç duyuruları altında aziz İslam dinine dil uzatarak Diyanet İşleri Başkanın şahsının hedef gösterildiğini belirtti. İstanbul Sözleşmesinin maddeleriyle cinsel sapkınlığın eylemlerin güvence altına alındığına dikkat çeken Şahin, “İstanbul Sözleşmesi; M. 4/1-3. ‘Bireylerin cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi görüş veya farklı görüşe sahip olma, ulusal veya sosyal menşe, herhangi bir etnik azınlık, mülkiyet, doğum, cinsel tercih/yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, yaş, sağlık durumu, göçmen ya da mülteci olma, yaş veya engelinin ve diğer bir durumunun bulunmasına bakılmaksızın, özellikle mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirler başta olmak üzere işbu Sözleşme hükümlerinin taraflar tarafından uygulanması güvence altına alınmıştır. İstanbul Sözleşmesi’nin ilgili maddeleri ile sapkın/mel’un eylemler güvence altına alınmış ve verilen eğitimler ile bu yolun taşları döşenmiş iken; yetkililere soruyorum nasıl bir sonuç bekliyordunuz?” paylaşımında bulundu. Açıklamasında çözüm önerisine de değinen Şahin, şu ifadeleri kullandı: “İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi, sapkın/mel’un örgütlerin kapatılması ve memleketin asıl ihtiyacı olan İslamiyet menşeli, insaniyet merkezli ve farklı etnik unsurların kabul edildiği yeni bir toplumsal sözleşme. Yani yeni bir anayasa, yeni bir başlangıç ve fıtrata dönüş.”
UTESAV: İSTANBUL SÖZLEŞMESİ İSLAM'A SALDIRAN KESİMİN SÖYLEMLERİNE ÇANAK TUTUYOR
Uluslararası Teknolojik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (UTESAV) Başkanı Mehmet Develioğlu, Türkiye’de en çok, toplumu fesada sürükleyen kesimler tarafından İstanbul Sözleşmesinin savunulduğuna dikkat çekti. Develioğlu, şunlara dikkat çekti: "Aynı şekilde 2011 yılından beri gündemimizde olan ve son zamanlarda varlığı somut olarak daha da hissettirilen İstanbul Sözleşmesi de; kültür, örf, adet ve geleneklerimize yanlı bakışıyla, cinsel yönelim ve cinsel kimlik kavramlarını meşrulaştırmasıyla, Rabb’imizin emrettiği şekilde eşler arasındaki arabuluculuğu yasaklamasıyla ve en önemlisi aile kavramımızı temelinden sarsmasıyla İslam’a ve Müslümanlara savaş açmış bu kesimin söylemlerine çanak tutmaktadır. Bugün Türkiye’de en çok, toplumu fesada sürükleyen kesimler tarafından İstanbul Sözleşmesinin savunulduğu görülmektedir."
“SAPKINLIĞI YASALLAŞTIRAN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ FESHEDİLMELİ”
Bitlis Medeniyet Platformu Dönem Başkanı Cengiz Şahin, “Sayın Cumhurbaşkanımızın da İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini belirtmiş olmasıyla birlikte bu sürecin hızlandırılmasını, Müslüman bir toplumun yaşadığı ve bin yıllık İslam beldesi olan ülkemizde aleni olarak Eşcinselliği savunan tüm dernekler Kapatılmalı, bu tür eylemlere yasal bir statü getiren İstanbul Sözleşmesi feshedilmelidir.” diye konuştu.
SİVİL TOPLUM HAREKETİ: “SAPKINLIĞI MEŞRULAŞTIRAN ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER İPTAL EDİLMELİ”
Bitlis Sivil Toplum Hareketi İl Başkanı Avukat Burak Taşdemir, şunları söyledi: “Şüphesiz bu mihrakların asıl amacı ne azgın bir azınlığın yaşam hürriyeti ne de düşünce özgürlüğüdür. Zira bu meyanda ülkemiz, başka hiçbir ülkenin koşulsuz kabul etmediği ‘İstanbul Sözleşmesi’ni ve CEDAW Protokolünü’ hayata geçirerek aileyi ve toplumu ifsat eden bu azgın azınlığa sahip olmaması gereken hakları da tanımış bir ülkedir. Hal böyleyken milletimizin en önemli birleştirici gücü İslam’ın hedef alındığı aleni ortadadır. Diyanet İşleri Başkanımızın görevini yapmasından ötürü eleştirmeleri ve hedef göstermeleri TCK’nın 122, 125, 216 ve 131’inci maddeleri uyarınca, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ederek veya aşağılayarak toplumda nefret ve ayırımcılığa yol açarak kamu çalışanına görevinden dolayı alenen hakaret suçudur.”