• DOLAR 34.655
  • EURO 36.359
  • ALTIN 2929.26
  • ...
Aynur Sülün yazdı: GENÇ EVLİLER VE İNFAZ YASASI
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Yasalar nedeniyle mağdur olan kesimlerden biri de genç yaşta yuva kuranlardır. Onlar büyük bir umutla af yasasından faydalanmayı bekliyorlar. Suç işlemediler, sadece genç yaşta evlendiler. Önceleri sadece dini nikahlı oldukları eşleriyle daha sonraları 18 yaşını doldurunca resmi nikah kıydılar. Resmi nikah belgesini ellerine veren Devlet, feminist yapıların baskıları sonucu onların evlilik fiilini suç saydı. Hem de cinsel istismar suçu. Kızını evlendiren babalar da genç bir kızla yuva kuran erkekler de ceza aldı. Eğer yuva kuran gençler, yuva yerine zina yapmış olsalardı suçlu duruma düşmeyeceklerdi. Çünkü feminist ideoloji üzerine bina edilmiş olan aile yasalar şu an aileyi yaralama ve hatta yara almış olan aileleri bitirme üzerine kurgulanmış.

Feminizm aile düşmanı bir ideolojidir. Bu ideolojiye göre göre cinsel yaşam aile olma gibi bir sınırlama içerisinde kalmamalıdır. Onlara göre aile, kadının ezilme alanıdır. Ataerkilliğin üretildiği ve kadının sömürüldüğü bir kurumdur. Çünkü aile kadına annelik, ev hanımlığı, eş olma gibi sorumluluklar yükler. Feminizme göre bu sorumluluklar kadını sınırlar. Yani kadın olmak kadını sınırlar. Onlara göre kadının kendi fıtri özellikleri, erkek karşısında bir avantajsızlıktır. Onların derdi kadınların haklarına kavuşması değil, kendi cinsiyet rollerini ortadan kaldırmaktır.

Batıda Sanayi Devriminden sonra bir kadın hakları hareketi olarak belirginleşen Feminizm o yıllarda aile karşıtı bir hareket değildi. Daha çok kadının erkeklerle sosyal, ekonomik ve siyasi eşitliğini talep ediyordu. Sanayi Devrimi öncesi Batıda sosyal hayatın içerisine kabul edilmeyen kadın, hukuki anlamda erkekle eşit değildi. Miras ve mülk edinme gibi hakları yoktu. Kurulan fabrikalarda ucuz iş gücüne ihtiyacı olan Batılıların kadını iş alanlarına çıkarabilmesinin yolu ona istediklerini vermekten geçiyordu. Feminizm kadının anneliğini, ev hanımlığını kısıtlayıcı bulsa da o dönemlerde karşı değildi. Fakat bunun çözüme kavuşturulması için iş ortamlarının kadınlar için iyileştirilmesi gerektiğini savunuyordu.

1970’lerde ikinci dalga feminizm hareketiyle farklı farklı feminist akımlar ortaya çıktı. Kültürel feminizm, radikal feminizm, Sosyalist Feminizm gibi… Her birinin ayrıştığı noktalar olsa da birleştikleri nokta ailenin ortadan kaldırılmasıydı. Amerika’da, Alfred Kinsey’in Cinsel Devriminin etkisiyle Toplumsal Cinsiyet Eşitliği iddialarını tam anlamıyla sahiplendiler. Aile karşıtlığı o dönemlerde sahiplenildi. Özellikle Simone de Bearvoir’in “kadın doğulmaz, kadın olunur” sözü sloganlaştırıldı. Artık feminizme göre kadınlık, erkeklik doğuştan gelen ve verili özellikler değildi. Toplumlar ve kültürler tarafından kurgulanmıştı. Ve yeniden kurgulanması gerekiyordu. Daha öncesi cinsiyet rolleri verili, doğal, ilahi olarak kabul ediliyordu. Biyolojik cinsiyetle toplumsal cinsiyetin özdeşliğine, ayrılmaz bir bütünlüğüne inanılıyordu. Fakat Cinsel Devrimden sonra ikisi birbirinden ayrı kabul edildi.

Aşama aşama tüm dünyayı etkisi altına alan Feminist hareket ana fikirlerini, hedeflerini özellikle İslam toplumlarından tüm gerçek yönleriyle saklıyor. Özgürlük, eşitlik, hak, hukuk, kadına şiddet, çocuk istismarı gibi kavramlara sığınarak, her defasında aileyi hedef alıyor. Özellikle Ülkemizde İstanbul Sözleşmesiyle birlikte 2012’den bu yana yasalar üzerinde baskı uyguluyor. Batı merkezli Siyasi bir hareket olarak eli medya organlarıyla da güçlendirilen feminist yapılar, toplumun algılarını yönetiyor, kadın ve aile ile alakalı her olayı, manipüle ediyor. Hedefine uygun bir şekilde kullanıyor. Her kadının kendisini şiddet mağduru görmesini sağlayacak bir algı yürütüyor. Kadını anne olmaktan, kocasına eş olmaktan utandıracak bir ruh hali içerisine itiyor.

Onların yürüttükleri algılarla Ülkemizde genç evlilikler suç kapsamına alındı. Öncesinde imza kampanyaları düzenlediler. 18 yaş altı evliliklerin suç kapsamına alınması için algı operasyonu yürüttüler. Çocuk istismarı kavramını kullandılar. Sanki her genç evlenen 70 yaşındaki biriyle para karşılığı ve aile zoruyla evlendiriliyordu. TV’de bu algıyı destekleyici diziler yayınlandı. Asıl gayeleri genç kızların mağduriyetleri ve onların hakları olsaydı, dağa kaçırılan 12 yaşındaki kız çocukları için seslerini bir kez olsun çıkarırlardı. Hatta kız çocuklarını dağa kaçıranların siyasi kadroları bizzat feminist hareketlerin başını çekiyor. Serbest cinsellik anlayışına sahip olan Feminizme göre 13-22 yaş arası flört yaşı. Yani zinanın yaşanması gereken yaş. Bunu gençler için hazırladıkları el kitaplarında da açık açık anlatıyorlar. Hatta burada yazamayacağımız detaylar vererek gençlere cinsel yaşamla alakalı bilgiler veriyorlar. Uyuşturucu madde ve alkol kullanımına teşvik ediyorlar. 18 yaş altındakini evlilik söz konusu olunca çocuk kategorisine alanlar, serbest cinsellik söz konusu olduğunda aynı kategoride değerlendirmiyor. Yazık ki Hükümet bunların ağızlarına bakarak yasa yapıyor, yasa değiştiriyor.

İstanbul Sözleşmesi gereğince kadının beyanı esas alınırken, mesele genç evli hanımlar olunca beyanları esas alınmıyor. Erkeğin suçlanması söz konusu olduğunda kadının beyanıyla hiç araştırma yapılmadan ceza kesilen binlerce mağdur var. Üstelik hakimler erkeğin suçsuz olduğunu ispat eden delil ve belgelere dahi itibar etmiyor. Genç evli kadınlar kocalarının suçsuz olduğunu, severek evlendiklerini defalarca söylüyorlar. 18 bin genç evli şu anda Feminist anlayışla düzenlenen yasaların kurbanı. Ceza infaz yasasına dahil edilmeyi bekleyen genç evlilerin cezaevinden çıkarılmaması için Feministler sosyal medya üzerinden algı yönetimi yapıyor. Çocuk tecavüzcülerinin, kadına şiddet uygulayanların serbest bırakılmak istendiğini, buna asla müsaade etmeyeceklerini söylüyorlar. Aile düşmanı olan bu yapılara karşı ‘kadına şiddet ve çocuk istismarı’ kavramlarının içeriği tekrardan düzenlenmelidir. Yasalar gerçek mağduru ve iftiraya uğrayanları birbirinden ayırt edecek şekilde yeniden dizayn edilmelidir. 18 yaş altı evlilikler suç olmaktan çıkartılmalıdır. İstanbul Sözleşmesi feshedilerek içimizde bizden olmayanların bizim hakkımızda karar vermesinin önü artık kesilmelidir. Virüsle yapılan mücadele içimizde devamlı virüs üreten zihniyete karşı da yapılmalıdır.

Bu haberler de ilginizi çekebilir