• DOLAR 34.579
  • EURO 36.358
  • ALTIN 2918.462
  • ...
#EvdeKalTedbirAl PSİKOLOJİNİ BOZMA ÜMİTVAR OL
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

İbrahim Sevgili / M.Sait Çelik- Doğruhaber

Çin’de ortaya çıkan ve kısa sürede dünyaya yayılan Koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle içinden geçtiğimiz süreçte insanların ruh sağlığını manevi metotlarla koruması gerektiğini açıklayan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, gazetemize önemli açıklamalarda bulundu. Covid-19 salgınının toplumda kaygı ve korku hissini yükselttiğini belirten Tarhan, “Koronavirüs salgınının birey ve toplum üzerindeki etkileri bağlamında Mısır, İngiltere ve Fransa’da 31 Mart’ta yapılmış bir alan çalışması var. Oradan çıkan sonuçta toplumun yüzde 70’inde klinik seviyede kaygı ve korku hissinin yükseldiğini gösteren bir sonuç çıkmış. Hem doğudaki hem de batıdaki insanların yüzde 70’i neredeyse uzman yardımı alacak derecede kaygı ve korku hissettiğini söylüyor. Biz de aynı şekilde şu anda Türkiye’de hissediyoruz. İnsanlarda ciddi bir korku var. Türkiye’de bir kişiye Covid-19 tanısı konulduğu için intihar etmiş. Yine Türkiye’de bir şahıs başka bir şahsın yüzüne doğru hapşırdı diye bıçaklanmış. Bu şekilde anormal davranışlar ortaya çıkmaya başladı. Neredeyse Covid-19 hastalığından ziyade Covid-19’un korkusu insanları etkilemiş durumda. Krizlerde büyük ölçüde salgın korkusu salgından daha çok zarar veriyor. Bu durum kişinin hayatında bağışıklık sistemini bozuyor. Stres, korku, kaygı ve depresyon varsa bağışıklık sistemi baskılanıyor ve baskılanan bağışıklık sistemi sonunda da kişi hastalığa aday hale geliyor. Daha kolay mikrobu kapıyor ve daha kolay hasta oluyor. Vücudun bağışıklık sistemi zayıfladığı için hastalığı yenemiyor.” dedi.

“60 DAKİKANIN 50’SİNDE COVİD-19’U DÜŞÜNEN BİR İNSAN O KORKUYA KARŞI AŞIRI HASSAS OLUR”

Artan kaygı ve endişenin sebebinin Koronavirüs ile ilgili sosyal medya paylaşımları ile haberlerin olduğunu belirten Tarhan, “Devamlı bu salgın konuşulduğu için özellikle duyarlı kişilerde kaygıyı artırıyor. Bir kimse 60 dakikanın 50’sinde bunu düşünüyorsa o kimsede artık korku başlamış demektir. Artık normal bir korku değil de ‘Koronafobi’ dediğimiz hastalık derecesinde bir korku ortaya çıkmış demektir. 60 dakikanın 50’sinde bunu düşünen bir insan o korkuya karşı aşırı hassas olur. Gelen herkes sanki virüs bulaştıracak gibi kaşınmalara başlar. Kimseye dokunmamaya çalışırken normal yapması gereken rutin işleri de ihmal eder. Böyle durumlarda rutinden kopmamak gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

“SOSYAL MESAFEYİ AÇALIM AMA RUHSAL MESAFEYİ DARALTALIM”

Covid-19 salgınıyla bireysel ve toplumsal olarak birçok alışkanlıklarımızı terk etmemizi değerlendiren Tarhan, “Sosyal mesafe geçici bir süre olsa insan buna katlanır ama uzun süreyse problemler ortaya çıkmaya başlar. İnsanlar arasındaki mesafe uzadıkça duygular da uzaklaşmaya başlıyor. Bunun için sosyal mesafe açalım ama ruhsal mesafeyi daraltalım. Eğer kişi duygusal ve psikolojik olarak sosyal izolasyonu psikolojik izolasyona çevirirse yalnız kalır. Yalnız kalınca insanlara güveni zayıflar. Güven zayıflayınca da korku ortaya çıkar ve her şeyi tehdit gibi algılamaya başlar. Bu orta ve uzun vadede insanın yalnızlaşması gibi bir sonuç doğurur. Modern insanların en büyük sıkıntılarından biri yalnızlıktır. Bu da insanı depresyona aday haline getirir. Bu nedenle sosyal mesafe konusundaki Çin Covid-19 raporunda ‘Biz pandemiyi sosyal izolasyon ile değil sosyal işbirliğiyle yenebiliriz’ diyor. Sosyal mesafe olacak ama rutin işlerimizi aksatmayacak sosyal ilişkilerimiz, online ilişkiler ve dijital toplantılarla sılayı rahim bile online olabilir.” diye konuştu.

“BİRBİRİMİZİN KUSURLARIYLA UĞRAŞMANIN ZAMANI DEĞİL”

Sosyal mesafenin psikolojik izolasyon gibi algılanmaması gerektiğini aktaran Tarhan, konuşmasının devamında şunları aktardı: “Bir karantina sosyal olarak duruma göre izole edilebilir ama psikolojik izolasyon olursa kişi terk edilmişlik duygusunu, çaresizlik duygusunu, belirsizlik duygusunu ve korkudan kuşatılmışlık duygusunu yaşar. Her taraftan virüs düşmanı geliyor ‘öleceğim öleceğim’ diye kuşatılmış hissi yaşar. Akrep kuşatılmış duygusuna girince etrafını ateşle sardığınız zaman kendi kendisini zehirler. O duygu insanda da var. Ümitsizliğe kapılıp kuşatılmış duygusuna girerse kişi intiharı düşünmeye başlıyor. Ruhsal mesafe olmamalı ve aile içinde pozitif iletişime ihtiyaç var. Negatif yerlerini vurgulamak yerine pozitif tarafları, olumlu kişilik özelliklerini ortaya çıkarıp takdir, övgü sözleriyle yaklaşmak lazım. Birbirimizin kusurlarıyla uğraşmanın zamanı değil, hatta iki kavramı ve değeri hayata geçirmek gerekir; şefkat ve nezaket. Şefkat ve nezaket değerlerini kişi hayata geçirirse ‘eşime ve çocuklarıma daha şefkatli ve nazik davranmam lazım’ diye düşünerek hareket ederse herkes, bunun sonucunda iletişim daha sağlıklı olur. Birbirlerini incitici ve kırıcı yönlerini değil, birbirlerini destekleyici, kabullenici ve evi güvenli hale getirecek bir ortam oluşturulmalıdır. Şefkat ve nezaket değerlerinin yaşatılmasının gerekli olduğu bir zamandayız.”

“ŞU ANDA AİLEDE AİDİYET DUYGUSUNU ARTIRMAK İÇİN ÖNÜMÜZE BİR FIRSAT ÇIKTI”

Evlerde kalan vatandaşların aile bireyleriyle verimli zaman geçirebilmeleri için tavsiyelerde bulunan Tarhan, “Böyle durumlarda aile içerisinde zaman geçirmeyi bir fırsat olarak bilmeliyiz. Son sığınak aile, evlilik okulu, bütün bu programlar ve ısrarla vurguladığımız şey aile içi iletişim ve birlikte zaman geçirmek. Hiç olmazsa bir günün bir kısmı bir araya gelinerek kitap okuma programları yapılabilir. Okunan kitapla ilgili herkes fikrini söyler, konuşulur. Böyle aile içi oturumlar yapabilecek, aile içinde paylaşımların olduğu aile içi bir meclis gibi bir yapı kurulursa aidiyet duygusu artar. Şu anda ailede aidiyet duygusunu artırmak için önümüze bir fırsat çıktı. Bu fırsatı iyi kullanırsak çocukların aidiyet duygusu artar. Ergenlikten sonra çocuk, mutluluğu dışarıda aramaz. Ailenin değer verdiği değerleri benimsemeye başlar. Anneye babaya katlanan bir çocuk büyütüyorsak sessiz, sakin ama içinde hem sevgi var hem öfke var. Bu çocuk ergenliğe girdiği zaman ilk fırsatta eve uğramayan bir çocuk oluyor ya da mutluluğu dışarıda arayan bir birey oluyor.” dedi.

“AİLEDE PAYLAŞIMCILIĞI VE UZLAŞMACILIĞI ÖĞRENME ZAMANIDIR”

Konuşmasının devamında Tarhan, “Bu salgını bir fırsata dönüştürmek için aile içindeki iletişimi, paylaşımı, takdir ve övgü sözlerinin kullanılması gerekir. İlgi alanları neyse onunla ilgili aktiviteler yapılabilir. Çocuğun, anne veya babanın ilgi alanına bakılır, ortak ilgi alanları varsa onunla ilgili, yoksa bazen birinin ilgi alanı bazen diğerinin ilgi alanları yani ilgi alanlarına göre paylaşım yapmak işe yarar ve faydalıdır. O paylaşım esnasında kişiler birbirlerini daha iyi tanıyorlar. Şu anda ailede paylaşımcılığı ve uzlaşmacılığı öğrenme zamanıdır. Ailede minnettarlığı ve teşekkür etme kavramlarını kullanırsak aileyi bir güvenli ortam haline getirmiş oluruz. Bu vesileyle daha sağlıklı çocuklar yetişir. Hangi yaş grubu olursa olsun bu kurallar geçerlidir.” diye konuştu.

“BU ZORLU ANI BERABER AŞACAĞIZ DUYGUSUNU YAŞATMAK GEREKİYOR”

Toplumda psikolojik sıkıntılar yaşayan insanlara tavsiyelerde bulunan Tarhan, “Aile içinde şu anda fiziksel olarak mesafeli de olsa birbirlerine yalnız olmadığını hissettirmek gerekiyor. Böyle durumlarda bu zorlu anı beraber aşacağız duygusunu yaşatmak gerekiyor. Bu duygu olursa insan kendisini yalnız hissetmez, korkusu azalır, güveni ve dayanma gücü artar. Biz bu tarz travmalara ‘geliştiren travmalar’ diyoruz. Aslında bu olay yaşanıyor, bir acı çekiliyor. Toplum ve aile olarak bazı zorluklara katlanıyoruz. Çoğu işyerleri kapandı. Bu zorluklar var ama böyle durumlarda dayanıklı olanlar başarılı oluyorlar. Açı çekmek hayatta değişimin ve gelişimin bir parçasıdır. Acıdan korkmamak lazım zora talip olup bunu nasıl aşıp iyi, hayırlı ve güzel şeye çeviririm diye odaklanmak gerekiyor. Acaba ve keşkelerle vakit geçirirsek zaman ve enerjimizi kaybederiz.” ifadelerini kullandı.

“TEVHİT İNANCI BÖYLE DURUMLARDA EN GÜÇLÜ SIĞINAKTIR”

Ailelerin manevi olarak da desteklere ihtiyaçlarının olduğunu hatırlatan Tarhan, “Manevi olarak sağlam inancı olan kişiler böyle durumlarda şanslı oluyorlar. Kişilerin hangi inanç sistemine aitse zihinsel sığınağı olabilir ama dinimizde Tevhit inancı böyle durumlarda en güçlü sığınaktır. Tevhit inancı hayata anlam katan ve hayatta teselli veren bir kavramdır. Tevhit inancına göre Allah (celle celaluhu) bize şah damarımızdan daha yakındır. Her şeyi bilen, her şeyi kontrol eden, her şeyin anahtarı O’ndadır ve bana yardım edecek yegane güç Allah’tır diye düşünüp inanmamız lazım. Şu andaki insanlar Müslümanım diyorlar ama Mü’min olan insanlar az. Gerçek iman, Tevhit ve tevekküle götürür insanı. İnsan Allah’ı (celle celaluhu) vekil tayin edip güvenir. ‘Ben inanıyorum’ diye birçok insan inanıyor ama Allah’a (celle celaluhu) güvenmiyor. Bu da inancın zayıf olduğunu gösterir.” dedi.

“MUSİBETLER VE BELALAR EVİMİZE MİSAFİR OLARAK GELİR SABREDERSEK FAZLA KALMAZLAR”

Tarhan, “İyi niyetli insanlar gafletten uyanacak, kötü niyetli insanlar ise zaten onların kalbi mühürlenmiş. Onlar görmezler, bilmez ve anlamazlar. Bu salgın şaşkın insanların varoluş hakikatini keşfetmelerine vesile olacak. İnancı sağlam olanlar bu gibi durumlarda şanslıdırlar çünkü Allah’ın (celle celaluhu) izni olmadan hiçbir yaprak kımıldamaz. O halde biz tedbir olarak elimizden geleni yapacağız ama tevekkülü ondan sonra yapacağız. Önce tedbir sonra tevekkül… Bunu yapabilirsek ümitsizlik ve karamsarlık oluşmaz. Çünkü Allah’ın (celle celaluhu) rahmetinden ümit kesmek gibi bir durum yaşamamış oluruz. Bu da sağlam inancın faydasıdır. Sağlam olmayan inançlar başka yöntemlerle kendilerini korumaya çalışıyorlar ama onlar kendi kendini kandırma yöntemleridir. Asıl tevhit inancını şu anda yaşatma zamanıdır. İnsanlık zor bir dönem geçiyor ama bunun meyvelerini alır. Sabreden insana böyle zor durumlarda iki sihirli kelime var; biri sabır diğeri şükürdür. Musibetler ve belalar evimize misafir olarak gelir. Eğer sabredersek fazla kalmazlar. Aynı şekilde nimetler de misafir olarak gelirler şükredersek kalırlar. Şükretmezsek giderler. Böyle gizli bir psikoloji yasası var. Sabır ve şükür kelimelerini kullanalım. Bu bizi hem teselli eder hem de yaptığımız işin anlamını düşünmüş olur, teselli bulmuş ve rahatlamış oluruz.” şeklinde konuştu.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir