Avukat Hüseyin Kurşun: "Bu ülkede adalet insanlara eşit dağıtılmıyor"
Gezi Parkı davasında verilen beraat kararlarını değerlendiren Avukat Hüseyin Kurşun, Türkiye'de adaletin herkese eşit şekilde uygulanmadığını, bunun son örneğinin Gezi Parkı davasında verilen karar olduğunu söyledi.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Gezi Parkı davasında karar dün açıklandı. Mahkeme, davanın tek tutuklu sanığı Osman Kavala'nın da aralarında olduğu "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan yargılanan 9 kişiye beraat kararı verdi.
Gezi Parkı davası sanıkları hakkında verilen beraat kararını değerlendiren Avukat Hüseyin Kurşun, bu kararın yargıdaki çifte standartlığın açık ve net bir göstergesi olduğunu belirtti.
Sivas davası ve 28 Şubat mağdurlarının halen cezaevinde olduğuna dikkat çeken Kurşun, hukuktaki çifte standarda tepki gösterdi.
"Mesele üç beş ağaç değildi"
Gezi Parkı olaylarının asıl amacının, ağaç bahanesiyle mevcut hükümeti devirmek olduğunu belirten Kurşun, "2013 yılının Mayıs ayında başlayan ve başlama gerekçesi de Taksim Gezi Parkı'ndaki 'Yayalaştırma Projesi' kapsamında 3-5 ağacın sökülmesine tepki olarak ortaya çıktı. Önce 25-30 kişilik bir grubun toplandığı, daha sonra bütün hükümet karşıtı grupların bir araya geldiği bir eyleme dönüştü. Nitekim İstanbul'da başlayıp diğer illere de hızlı bir şekilde yayılmaya başladı. İlerleyen süreçte meselenin sadece 3-5 ağaç olmadığı ki ağaç kesilmede yoktu, ağaçlar sökülüp başka bir yere dikilecekti. Doğayı tahrip etme durumu söz konusu değildi. Asıl amaç mevcut hükümeti devirmekti. TSK'yı darbeye çağırma niyeti taşıdığı açıktı. O dönemde bu kalkışma emniyet güçlerinin de bir şekilde önünü alamayacağı bir boyuta doğru yöneldi. Asıl amacın hükümeti devirmek olduğu ve hükümet karşıtlarının bir protestosuna dönüştüğü anlaşıldı. Nihayetinde davalar açıldı. Dolayısıyla da siyasi bir davaya dönüştü." dedi.
"Suriye'de olduğu gibi Türkiye'de de bir iç savaş çıkarmak istediler"
Gezi olaylarının arkasında dış güçlerin olduğunu ve Türkiye'de bir darbe yapılmak istendiğini belirten Kurşun, "Gezi eylemi hükümeti devirmek için yapıldı. Bu eylemin ucu bir şekilde dışarıya dayanıyordu. Türkiye'de istikrarı istemeyen, darbe yapılmasını isteyen darbe çağrıcılarının finanse ve organize ettiği örgütlü bir yapı olduğu apaçıktı. Nitekim asıl amaç ise Suriye'de olduğu gibi Türkiye'de de bir iç savaş çıkarmaktı. Bir iç savaş çıkartarak Türkiye'yi kaosa sürüklemekti. Türkiye'yi üçüncü bir dünya haline getirmek amacını taşıyordu." ifadelerini kullandı.
"Yargının maalesef siyasi davalarda araçsallaştırıldığını görüyoruz"
Ergenekon davasında da tüm sanıkların örgüt üyeliğinden beraat ettirildiğini hatırlatan Kurşun, şöyle konuştu:
"Türkiye'de maalesef terörle mücadele yasası siyasi rövanş almanın bir aracı haline getiriliyor. Yani siyasi davalarda Ergenekon ve Gezi davalarında, son çıkan beraat kararıyla birlikte gördük. Yargının maalesef siyasi davalarda araçsallaştırıldığını, siyasi rüzgârdan bir şekilde etkilenerek karar verildiğini görüyoruz. Türkiye'de gerek sosyal anlamda gerekse ekonomik anlamda güçlü olanların bu davalarda yargılama ve mahkûmiyet verildikten sonra beraat kararıyla aklandığını görüyoruz. Eğer yargılanıyorsa tahliye edildiğini, mahkûmiyet verilmişse de bir süre sonra beraat ettirildiğine maalesef şahit oluyoruz." dedi.
"Hukukta bir çifte standart var"
Sivas davası ve 28 Şubat mağdurlarının halen cezaevinde olduğuna dikkat çeken Kurşun, "Dolayısıyla bu da hukukta bir çifte standart olduğunu gösteriyor. Eğer kişinin belli bağlantıları varsa ya da hükümet ile bir noktada işbirliğine yanaşıyorsa, Ergenekon davasında, Doğu Perinçek olayında görmüştük. Doğu Perinçek ve çevresi aklandılar ve bugün hükümet ile birlikte çalışıyorlar. Doğu Perinçek bugün adeta hükümetin danışmanı konumundadır. Doğu Perinçek, 'yargı altın çağını yaşıyor' diyor. Hukuk herkese eşit şartlarda uygulanmalıdır. Her hangi bir kesimin taraftarı olmamalı. Ya da hükümetin bir aracı haline gelmemeli. Dolayısıyla insanlar, bu kararı okuduğu veya gördüğü zaman adalete olan güvenci sarsılıyor." şeklinde konuştu.
"Osman Kavala Gezi olaylarının finansmanıdır"
Kurşun, "Diğer taraftan Gezi davasından verilen beraat kararında, 16 kişi yargılanmış, 9 kişi hakkında beraat kararı verilmiş ki içlerinde Osman Kavala da var. Osman Kavala'nın dış bağlantıları çok kuvvetli, aynı zamanda bir işadamı ve muhtemelen Gezi olaylarının da finansmanıdır. Basından takip ettiğimiz kadarıyla karanlık geçmişinin olduğunu biz okuyoruz ve bu kişi diğer kişilerle birlikte beraat ediyor. 7 kişi hakkında ise yakalama kararı kaldırılmış, ayrı bir dosya açılmış ve muhtemelen onlarda ileride berat edecekler." diye konuştu.
"Eğer bu ülkede hak güçlülerin çıkarı haline gelmişse hukuktan bahsedemeyiz"
Ergenekon ve Gezi davalarından sonra 15 Temmuz darbe girişiminden dolayı yargılananların ve mahkûm olanların da, bu kararları emsal göstererek yeniden yargılama isteyeceklerini belirten Kurşun, "Şimdi 15 Temmuz davasından yargılananlar, mahkûm olanlar var. Bu davada gerek sanık gerek mahkûm durumunda olanlar, bu beraat kararını gerekçesini kendilerince kullanarak yeniden yargılama isteyeceklerdir. Eğer sanıklarsa bu kararı emsal olarak göstereceklerdir. Bir şekilde aklanacaklardır. Hukuk herkese eşit bir şekilde uygulanmalı, taraf olmamalıdır. Bu kim olursa olsun, fark etmez. Sonuçta adalet herkese lazımdır. Eğer bu ülkede hak güçlülerin çıkarı haline gelmişse orada hukuktan bahsedemeyiz. Objektif, vicdanları rahatlatan bir yargı kararından bahsedemeyiz. Bunun son örneği dün Gezi davasında verilen beraat kararıdır." İfadelerini kullandı.
"Bu ülkede darbeye kalkışanlar cezalandırılmıyor"
Bu tür kararların, Türkiye'de darbe yapmak isteyenlere cesaret verdiğini belirten Kurşun, "Gezi kalkışmasının temeline baktığımızda, meselenin 3-5 ağacı olmadığını, özellikle sol grupların, darbe çığırtkanlarının, hükümet karşıtlarının toplandığı ve asıl amacın hükümeti devirmek isteyen bir kalkışma olduğunu biliyoruz. Nitekim daha önce Ergenekon davası da öyleydi. Ses kayıtları var, toplantı yapıyorlar ve darbe hazırlıkları var. Somut delil adına her şey var ama beraat kararı çıkıyor. Hukukta böyle bir tarafgirlik, çifte standart olduğu sürece Türkiye'de darbe yapmak isteyen kesimi bir şekilde harekete geçirecektir. Nasıl olsa bu ülkede darbeye kalkışanlar cezalandırılmıyor. O zaman hükümeti beğenmeyenler, mevcut gidişattan rahatsız olanların, darbe yapmaması için bir neden kalmıyor. Çünkü hukuki bir koruma yoktur. Beraat kararı çıkıyor ve bir de üstüne milyonlarca lira tazminat alıyorlar. Hem darbe yapmaktan dolayı yargılanıyorlar, beraat kararı alıyorlar ve hazineden milyarlarca lira para alıyorlar. Bu yine vatandaşın cebinden çıkıyor. Yani bir şekilde darbeye kalkışanlar ödüllendirilmiş gibi oluyor ve bunun parasını halk ödüyor." dedi.
"Müslümanların güvende olduğunu söyleyemeyiz"
En küçük bir durumda Müslümanlara "Siyasi temele dayalı İslami devlet kurma" iddialarıyla ceza verildiğini ancak diğer taraftan darbeye kalkışanlara, açık ve net bir şekilde bütün deliller ortadayken beraat kararı verildiğini belirten Kurşun, "Bu durum bir şekilde İslam düşmanlarını, Müslümanlara karşı her halükarda kin kusanları cesaretlendiriyor. Bunu en son Sivas olayları sonrası idam cezası alan 86 yaşındaki Ahmet Turan Kılıç'ın cezası, sağlık sorunları nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kaldırılarak tahliye edildiğinde gördük. Sol kesim hemen ayağa kalktı. Bu şahsın zaten sağlığı cezaevi koşullarına uygun değildi ve yaşı da ilerlemişti. Bu bile bu çevreyi rahatsız etti. 86 yaşında kendi köşesine çekilmiş deyim yerinde ise bir ayağı çukurda olan bir Müslüman'ın tahliye edilmesi, affedilmesi bile rahatsız ederken Müslümanlar nasıl güvende olabilir? O zaman İslami faaliyetler yapan kişiler, bu faaliyetleri rahat bir şekilde sürdüremeyecekler. Sürekli bir töhmet altında kalacaklar." diye konuştu. (İLKHA)