• DOLAR 32.536
  • EURO 34.95
  • ALTIN 2454.544
  • ...
ABD ile İsrail Arasındaki Özel İlişki
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

ABD Başkanı Obama ile İsrail Başbakanı Netanyahu arasındaki gerilime ve Netanyahu’nun Amerikan seçimlerinde Cumhuriyetçi Başkan adayı Romney’e destek vermesine rağmen, son Gazze saldırısında ABD hükümeti kayıtsız şartsız İsrail’in yanında yer aldı. Ayrıca Filistin Yönetimi’nin başvurusu üzerine Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin’in statüsünü üye olmayan gözlemci devlet statüsüne yükseltilmesine ilişkin oylamada dünya kamuoyunun genelini karşısına almak pahasına hayır oyu kullandı. Enterasandır ki, Obama’nın İsrail’e olan bu kayıtsız desteğine rağmen, Obama’nın Savunma Bakanı olarak atamak istediği eski Senatör Chuck Hagel İsrail’e yönelik nispeten eleştirel tavrı yüzünden hem İsrail içinde hem de Amerika’daki pro-İsrail çevrelerin hedefi haline geldi ve bu tepki yüzünden büyük ihtimalle atanması gerçekleşmeyecek. Hatta Dışişleri Bakanlığı için aday gösterilen Senatör John Kerry bile, büyük ölçüde pro-İsrail tavırlarına rağmen, İsrail’e yönelik bir kaç ufak eleştirel sözü yüzünden bir kısım pro-İsrail çevrelerinin hoşnutsuzluğuna neden oldu. ABD’nin, bazen kendisinin bölgesel çıkarlarına ters düşme pahasına İsrail’e uzattığı desteğe rağmen, İsrail’in ve pro-İsrail çevrelerin Amerikan yönetimi üzerindeki bu derece talepkar tavrının sebebinin ne olduğu ister istemez tartışma konusu olmaktadır. Bunun en başta gelen sebebini ABD’nin İsrail’le geliştirmiş olduğu “kopmaz ve bozulamaz özel ilişki”de aramak gerekmektedir.

ABD ile İsrail arasında özellikle 1960’ların sonundan başlayarak kurulan güçlü ilişkiler iki ülke arasındaki, askeri yardım, silah satışı, ortak tatbikatlar ve bilgi ve istihbarat paylaşımı gibi unsurları içeren savunma alanındaki eşi görülmemiş işbirliği ile tesis edildi ve geliştirildi. Bu güçlü ilişki aynı zamanda askeri teknolojinin geliştirilmesi için ABD ve İsrail arasında her türlü hükümetler arası ve sanayii alanındaki işbirliğini de içerdi. Amerikan askeri yardımı İsrail silahlı kuvvetlerinin dünyada teknolojik olarak en sofistike ordulardan birisi olmasını sağladı. ABD tarafından İsrail’e sağlanan bu yardımlar İsrail’in komşularına karşı “niteliksel askeri üstünlüğü” her daim sürdürmesi esasına dayandı. Bu üstünlük, bölgenin diğer ülkeleri ile karşılaştırıldığında, insan gücü eksiği bulunan İsrail’in askeri silah gücü ve askeri eğitim açısından açık ara diğerlerine fark atmasıyla sağlanabilirdi. Bu süreçte İsrail sadece bölgede en üstün askeri güç olmakla kalmadı, aynı zamanda dünyanın sekizinci en fazla silah satan ülkesi oldu.

Günümüzde bütün Amerikan askeri yardımlarının yüzde 60’ı İsrail’e gitmektedir. ABD’nin dünya çapında yaptığı toplam yardımlardan, Afganistan’dan sonra, en fazla nasibini alan ülke, gelişmiş ekonomisine ve düşük işsizlik oranlarına rağmen, İsrail’dir. Bütçe açığını düşürmeye çalışan ABD hükümeti, ülke içinde eğitim ve sosyal güvenlik harcamaları da dahil olmak üzere hükümet harcamalarından ve dış yardımlardan kısıntıya gitmeyi amaçlamaktadır; ama İsrail’e yapılan askeri yardımın bu kısıntıdan etkilenmemesi beklenmektedir. İsrail’in bu imtiyazı Başkan Obama’nın defalarca üstüne vurgu yaparak tekrarladığı iki ülke arasındaki “kopmaz ve bozulamaz özel ilişki”den kaynaklanmaktadır.

ABD tarafından İsrail’e yapılan yardımlar sadece askeri olanlarla sınırlı kalmamıştır. 1980’ler boyunca sıkıntılı bir dönem yaşayan İsrail ekonomisi ABD’den gelen ekonomik yardımlarla rahat nefes almış ve 1990’larda ABD-İsrail teknolojik işbirliğinin sonucunda İsrail yüksek teknoloji sektörü hızlı bir gelişme göstermiş ve bu sayede İsrail ekonomisi düze çıkmıştır. İsrail’e olan Amerikan ekonomik yardımı 2008 yılına kadar devam etmiştir.

2007 yılında Bush yönetimi tarafından İsrail hükümetiyle imzalanan antlaşma 10 yıllık bir askeri yardım anlaşmasıyla ABD, gelecek 10 yıl içinde, İsrail’e yaklaşık 30 milyar dolarlık yükümlülük altına girmiştir. Askeri yardımının bir parçası olarak ABD`nin İsrail`e sağlama taahhütünde bulunduğu F-35`ler günümüzün en gelişkin savaş uçakları olarak kabul edilmektedir. ABD’den sağlanan askeri mali yardımla, ABD, ilk olarak 2010 yılında bu uçakları sağlamak için İsrail`le görüşmeye başlamış ve 19 adet uçağı 2,75 milyar dolara satmıştır. İsrail’e bu uçaklardan belli bir zaman dilimi içerisinde 75 tane satılacaktır.

Yine askeri yardım kapsamında ABD İsrail’e orta menzilli hava savunma sistemi olan Hawk ve balistik füzeler için kullanılan Patriot füze savunma sistemlerinin üretilmesinde büyük teknik destek sağlamıştır. Ancak İsrail tamamen kendi imkanları dahilinde, kendisinin füze savunma sistemi olarak geliştirmeyi düşündüğü Demir Kubbe projesi için yardım istediğinde, Bush yönetimi Amerikan teknolojisinin kullanılmayacağı bu sistem için mali yardımda bulunmayı reddetmiştir. Bu konuda Obama yönetimi daha anlayışlı davranmış ve 2009 yılından itibaren bu projeye 275 milyon dolar aktarmıştır ve 2,5 kilometreden 45 kilometreye kadar tehdit olan her füzeyi vurması amaçlanan ve her hava şartında çalışan Demir Kubbe sisteminin geliştirilmesinde katkıda bulunmuştur. İsrail’in Rafael Savunma Sistemleri Şirketi tarafından geliştirilen bu sistem ilk aşamada Gazze’den atılacak roketlere karşılık verecek şekilde düzenlenmiştir.

İlaveten 2008 yılının Ağustos ayında İsrail ve ABD, uzun menzilli balistik füzeleri etkisiz hale getirmek için geliştirilen `Davud Sapanı` sistemi için işbirliği antlaşması imzalamıştır. `Davud Sapanı` savunma sistemi ile Lübnan, Suriye ve İran`dan gelebilecek menzili 40 ila 300 kilometre menzilli füzelerin vurulması amaçlanmış ve kısa zaman önce ilk denemesi yapılmıştır. Bu sistemin de 2015 yılında hazır olması planlanmıştır.

Bush döneminde imzalanan 30 yıllık anlaşmaya Obama yönetimi de hiç sorgulamadan devam etmektedir. Üstelik Obama döneminde İsrail’in silahlanmasında ABD’nin payı yüzde 25 artış göstermiştir. İsrail’in bölgede en fazla silahlanmış devlet olmasına rağmen Amerikan yönetimi, potansiyel tehditlere karşı caydırıcılık gücü olması için ABD’nin İsrail’in “niteliksel askeri üstünlüğü”nü koruması gerektiği tezinde ısrarlı olmaya devam etmektedir.

Yukarıda açıkladıklarımızın yanısıra, ABD kendisinin stok fazlası silahlarını İsrail’e ya çok ucuza satmakta ya da bedava vermektedir. İsrail’e bu şekilde verilen silahların miktarı da küçümsenmeyecek oranlardadır. İlaveten, yapılan bir anlaşma ile ABD’nin İsrail’de askeri mühimmat depoları vardır. 2010 yılı itibarıyla bu bu depolardaki silah miktarının 800 milyon dolar değerinde olduğu öngörülmektedir. Bu depolardaki silahlar eğer tatbikatlarda veya bölgedeki çeşitli operasyonlarda kullanılmazlarsa, belli bir süre sonra İsrail’e stok fazlası olarak devredilmektedir.

İsrail ve ABD arasındaki askeri ilişkiler 2000’li yıllara gelindiğinde yeni boyutlar kazanmıştır. Filistin şehir ve kasabalarına devamlı yaptığı baskınlar sebebiyle şehir savaşı konusunda deneyimli İsrail ordusu ile yapılan tatbikatlar sonucu ABD askerleri de bu hususta eğitim almış ve bu eğitimlerinden başta Fellüce olmak üzere, Irak şehirlerinde girdiği çatışmalarda istifade etmiştir. Bu tatbikatların geçmişi Irak savaşından bir kaç yıl önceye kadar uzanmaktadır. Ayrıca ABD birlikleri Irak’taki şehir savaşlarında İsrail’in bu amaç için gerçekleştirdiği silahları ve teçhizatı kullanmıştır.

2008-2009’da İsrail’in Gazze’ye yönelik Dökme Kurşun operasyonunun kara saldırısı kısmının tatbikatı da ABD ordusunun mühendisler birliği tarafından İsrail’in Negev çölünde şehir savaşı tatbikatları yapmak için inşa edilen “taklit Arap şehri Belediye”de yapılmıştır. Ayrıca yakın zamanlarda, Negev çölünde kurulmuş olan bir füze sistemi radarına Amerikan askerleri kalıcı olmak suretiyle konuşlanmışlardır.

Son zamanların en önemli askeri gelişmelerinden biri de 20011 yılının sonlarında kararlaştırılan bir askeri tatbikattır. Bu tatbilat iki ülkenin bu zamana kadar birlikte yaptığı en büyük tatbikattır. Bu tatbikat Bulut Sütunu operasyonundan hemen önce bitmiştir ve hazırlıkları neredeyse bir yıl sürmüştür. Austere Challenge 2012 (Çetin Meydanokuyuş 2012) olarak adlandırılan bu tatbikata yaklaşık 3500 Amerikan ve 1000 İsrail askeri iştirak eymiştir. 38 milyon dolara malolan bu tatbikatın ABD’ye düşen payı 30 milyon dolar civarındadır (Farklı kaynaklar farklı rakamlar vermektedir ve bazılarına göre maliyeti burada belirttiğimizin çok üzerindedir). Bu tatbikat, başta Demir Kübbe sistemi olmak üzere, çeşitli füze sistemlerinin test edilmesini de içermiştir. Tatbikatın birinci haftası dolduğunda Amerikan Genel Kurmay Başkanı Martin Dempsey denetim için İsrail’i ziyaret etmiştir. Bulut Sütunu operasyonu başlamadan bir hafta önce de İsrail Hava Kuvvetleri komutanı Korgeneral Amir Eshel ABD’ne ziyarette bulunmuştur.

ABD’nin İsrail’e sağladığı askeri yardımın yaklaşık yüzde 75’i Amerikan askeri ürünlerini ve hizmetlerini satın almak için kullanılmak zorundadır. ABD’nin Lockhead, Boeing, United Technologies, Raytheon, ExxonMobil, Northrop, Pgsus ve General Dynamics gibi şirketlerine bu yardım geri dönmektedir. Ayrıca Microsoft’un İsrail’deki araştırma ve geliştirme merkezi Amerika dışında olanların en büyüğüdür. Intel’in ABD dışındaki en büyük üretim tesileri de İsrail’dedir.

ABD ile İsrail arasındaki sembiyotik ilişki sadece askeri ve teknolojik işbirliği ile sınırlı değildir. ABD aynı zamanda İsrail’e olan Yahudi göçünün finansmanını da üstlenmiştir. 1973 yılında Filistin`e gelen Yahudi yerleşimcilere yardım edilmesi amacıyla kurulan fonlar İsrail`deki Yahudi Ajansları`na aktarılmış ve Sovyetler`den ve diğer bölgelerden gelen Yahudilerin yerleşimine katkıda bulunmuştur. Bu amaçla 1973 ve 1991 yılları arasında yaklaşık 460 milyon dolarlık yardım sağlayan ABD’nin yardımları inişli cıkışlı bir grafik izlemekle beraber bugünlere kadar devam edegelmiştir. Bu fonlar "İsrailli göçmenlerin İsrail`e tekrar yerleşimi"nin sağlanması olarak meşrulaştırılmıştır.

Sonuç olarak, İsrail’in ABD’ye karşı yerine göre meydan okuyan tavrını yukarıda mümkün olan en kısa şekliyle özetlemeye çalıştığımız “özel ilişki” dışında anlamak zordur. Ortada iki ülke arasında kurulmuş sembiyotik bir ilişki vardır ve İsrail ABD için bir çeşit askeri üs/garnizon görevi görmekte, bu durum İsrail’i bölgede teknolojik yönden en gelişmiş askeri güç yaptığı gibi, Amerikan silah sanayii de bu ilişkiden en çok yararlanan olmaktadır.

Levent Baştürk/Dünya Bülteni

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir