SDAM Kanal İstanbul'a ilişkin raporunda proje ilgili önemli konulara dikkat çekti
Kanal İstanbul Projesi’nin sadece Türkiye'de değil, ölçeği bakımından dünyadaki sayılı büyük projeler arasında olduğuna dikkat çeken SDAM, projenin üzerinde hassasiyetle düşünülmesi gerektiğini belirtti.
Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM), kamuoyunda tartışılan “Kanal İstanbul Projesi” ile ilgili olarak hazırladığı raporu açıkladı. Projeyle ilgili olumlu ve olumsuz görüşlerine yer verilen raporda, projenin haklılığına ilişkin gerekçelerin ikna edici görüldüğü ancak kritik bir şehir olan İstanbul’a olan etkileri noktasından ciddi önlemler alınması gerektiği vurgulandı.
“Kanal İstanbul Projesi”nin son yıllarda yapılan büyük çaplı “ulaşım-entegre” projelerle ilişkili olduğu ifade edilen raporda, “Kanal İstanbul Projesi, çevresindeki yerleşim alanlarıyla birlikte bir entegrasyon projesi olduğundan beraberinde çevresel, sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik, hukuksal ve estetik açıdan çok boyutlu sonuçlar getirmektedir.” denildi.
Projenin iptal edilmesini isteyen çevreler tarafından dile getirilen kaygılar ile ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) ve SED (Sosyal Etki Alanı) raporlarındaki önerilere yer verilen raporda, projenin Montö sözleşmesi açısından önemine dikkat çekildi.
Kanaldan elde edilecek gelir ekonomiyi olumlu etkiler
“Projenin, yapılmasına gerekçe olarak gösterilen Montreux (Montrö) Sözleşmesi’nin içerdiği sınırlamalara karşılık ülkenin manevra alanını genişletecek böyle bir projenin gerçekleştirilmesi stratejik anlamda önemli görülebilir.” Görüşüne yer verilen raporda, ayrıca kanaldan geçecek gemilerden elde edilecek gelirin ekonomiye sağlayacağı katkının da ortada olduğu kaydedildi.
İstanbul’un mevcut nüfus ve trafik yoğunluğuna dikkat çekilen raporda, projenin uygulanması halinde İstanbul’un, potansiyel yeni istihdam ve yeni yerleşim alanı olarak görülmemesi ve Bunu engelleyecek politikalar geliştirilmesi gerektiği vurgulandı.
Kanal çevresinde yer alacak yerleşim alanlarına inşaat firmalarınca yeni bir fırsat zemini olarak bakılmasına fırsat verilmemesi görüşüne yer verilen raporda, “Kazanç odaklı bir yapılaşmadan öte, yaşanabilir ve her vatandaşa iyi koşullarda yaşama hakkı tanınmak suretiyle “yenişehir”e yerleşebilme imkânı tanınmalıdır. Dolayısıyla Kanal İstanbul Projesi”nde birincil sorumluluk olarak kamu elinin güçlü olması önem arz etmektedir.” Denildi.
Kurulacak “Yenişehir” geliri yüksek kesimlere has kılınmamalıdır
Proje güzergahında “yerleşim alanı” olarak tanımlanan bölgelerin, İstanbul Havalimanına yakın olması sebebiyle potansiyel bir “rant” zeminine dönüşebileceğine dikkat çekilen raporda, kanalla birlikte kurulacak “yenişehir”in, yalnızca gelir durumu iyi olan insanlar için değil, her kesimden ve gelir gurubundan ailelerin ev sahibi olmasına imkân tanıyan bir planlama teşkil etmesi gerektiği belirtildi.
Projenin İstanbul’a olan etkileri noktasından ciddi önlemler alınmalıdır
Raporda son olarak şu görüşlere yer verildi: “Sonuç olarak kanal İstanbul projesine İstanbul’un nüfus yoğunluğunu ve araç trafiğini arttırması, kültürel mirasını biraz daha baskılaması, doğal çevresini tahrip etmesi, tarım ve ormanlık alanlarını yapılaşmaya açması, üretime dayalı bir yatırım olmaması sebebiyle yüksek maliyetlere sebebiyet vermesi ihtimalleri şeklinde gelen itirazların çevresel ve kentsel bağlamda dikkate alınması gerekmektedir. Ancak söz konusu projenin yapılmasına gerekçe olarak gösterilen Montreux (Montrö) Sözleşmesi’nin içerdiği sınırlamalara karşılık ülkenin manevra alanını genişletecek böyle bir projenin gerçekleştirilmesi stratejik anlamda önemli görülebilir. Bununla birlikte İstanbul’un görsel kalitesinin en büyük dinamiklerinden olan boğazın ticaret gemilerinden arındırılması da önem arz etmektedir. Sonuçta projenin haklılığına ilişkin gerekçeler ikna edici görülürken kritik bir şehir olan İstanbul’a olan etkileri noktasından ciddi önlemler alınması gerekmektedir.”