Bir yılda 550 bin erkek evden uzaklaştırıldı: CİNNET SÖZLEŞMESİ
AB’nin dayatmasıyla uygulamaya konulan ‘İstanbul Sözleşmesi’ ve 6284 sayılı kanun Türkiye’de aile yapısını çökme noktasına getirdi. Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre sadece 2019 yılında 553 bin 463 erkek evden uzaklaştırıldı. İfsad sözleşmesinin uygulandığı tarihten bu yana kadın cinayetlerinde yüzde yüze varan artışların gerçekleşmesi, toplumda oluşan cinnet tablosunu gözler önüne seriyor.
MEHMET ERKAN YAVUZ/DOĞRUHABER
Batı eliyle dayatılan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasa'nın getirdiği “Kadının beyanı esastır” gibi gerekçelerle binlerce erkeğin evden uzaklaştırılması sonucu yuvalar yıkılıyor. Evden uzaklaştırılan eşlerden bir kısmı bu durumu kabullenmeyerek cinnet geçiriyor. Bunun sonucunda toplum, dramatik aile faciaları ile neredeyse her gün karşı karşıya kalıyor.
Adalet Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Türkiye’de 2019 yılı itibariyle 553 bin 463 erkek evden uzaklaştırıldı. Konuya ilişkin gazetemize değerlendirmelerde bulunan Türkiye Aile Meclisi Başkanı Adem Çevik ve Avukat Hüseyin Kurşun, aile kurumunun geleceğini tehdit eden yasa ve kanunların derhal durdurulması çağrısında bulundu.
“2020 YILINI ‘AİLE YILI’ İLAN ETTİK”
İstanbul Sözleşmesi’nin başlı başına bir cinnet olduğunu belirten Türkiye Aile Meclisi Başkanı Adem Çevik, “Öncelikle Türkiye Aile Meclisi olarak aile konusunu gündeme alan Doğruhaber Gazetesi’ne ve kardeş kuruluşlara gösterdikleri hassasiyetten dolayı teşekkür ediyoruz. Türkiye Aile Meclisi olarak bu cinnet ve cinayet sözleşmesine dikkat çekmek amacıyla 2020 yılını ‘AİLE YILI’ ilan ettik. Bu cinnet sözleşmesi aynı zamanda bir nüfus planlamasıdır. Meclisimiz içinde yer alan 18 bin gönüllü, 3 bin STK kuruluşu bu ifsad sözleşmesi ile ciddi anlamda mücadele ediyor. İstanbul Sözleşmesi, Batı tarafından dayatılan bir sözleşmedir. İstanbul Sözleşmesi, kadına şiddeti önleme adı altında toplumu cinsiyetsizleştirmeyi gaye edinen, ailesiz toplumu dayatan bir zehirdir. Bu sözleşme ile kadın cinayetleri ciddi anlamda arttı. Bu ifsad sözleşmesi olmadan önce kadın cinayetleri 100 civarında iken, bugün 500’e yaklaşmış durumda. Bu bile bize bu sözleşmenin ne kadar zararlı olduğunu gösteriyor. İstanbul Sözleşmesi, Türkiye üzerinden İslam dünyasına yönelik bir tehdit olan bu sözleşmede İstanbul’un adının kullanılması Müslümanlara karşı bir algı operasyonudur. Şu an 37 ülkede uygulanıyor. Hıristiyan olmalarına rağmen Bulgaristan, Macaristan, Çekya, Ukrayna, Litvanya, Moldova gibi ülkeler bu sözleşmeye ‘şerh koydu’ ülkelerinde yürürlüğe girmesini kabul etmedi.” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇEKİLMELİDİR”
“Toplumu ifsad eden, aileyi hedef alan İstanbul Sözleşmesi ile ulaşılmak istenen sonuç son derece yıkıcıdır.” diyen Çevik, sözlerine şöyle devam etti: “Cinsiyetsizleştirmeden eşcinselliğe kadar her türlü sapkınlığı kadına karşı şiddeti önleme parantezine alarak meşrulaştırmak bu topluma yapılacak en büyük kötülüktür. Özellikle ‘Feminist terör örgütleri’ bu sözleşme ile cinsiyetsiz bir toplum hedefliyor. Bu feminist örgütler kadını bahane ederek bu ahlaksızlığın yayılmasını sağlıyor. O nedenle TBMM’yi bu konuda göreve çağırıyoruz. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmelidir. Sözleşmeyi dayanak kılarak çıkarılan ve bahsettiğimiz sakıncalı sonuçları doğuran düzenlemeler de iptal edilmelidir. Kadına karşı şiddeti ve kadınların yaşadığı her türlü sorunu çözmek için istişareye dayalı çalışmalar yapılmalı, sosyal tarafların görüş ve önerileri alınmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği açıkça eşcinsellik operasyonudur. Balın içinde sunulan zehirdir. Kadın erkek eşitliği kılıfına sokularak yapılan cinsiyetsizleştirme, ailesizleştirme ve ahlaksızlaştırma operasyonudur. Batı tarzı ailesiz, cinsiyetsiz, ahlaksız bir toplum isteniyor. Bu küresel şirketler tarafından desteklenen bir savaştır. Birçok televizyon programında eşcinsellere verilen iyilik rolünde bu projenin uygulandığı görülüyor.”
“AİLESİNİ KORUYAMAYAN DEVLETİ NASIL KORUYACAK?”
Geçtiğimiz aylarda ifsat sözleşmesinin Nas olmadığını ve kaldırılabileceğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da çağrıda bulunan Çevik, “Bizler Müslüman bir kardeşleri olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sesleniyoruz ve diyoruz ki, Sayın Cumhurbaşkanımız aileyi yıkan yasa ve sözleşmeler konusunda aldatılıyorsunuz. Kardeşane uyarıyoruz, aile yıkan yasalar kaldırılsın ve sözleşmeler feshedilsin. Yoksa ortada aile diye bir şey kalmayacak. Ailesini koruyamayan, devleti nasıl koruyacak?” diye sordu.
“DÜZENLEME AİLEYİ KORUMAKTAN ZİYADE AİLEYİ TAHRİP EDİYOR”
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun nedeniyle 2019 yılında 553 bin 463 erkeğin evden uzaklaştırma cezası aldığına dikkat çeken Avukat Hüseyin Kurşun, “Adalet Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Türkiye’de 2019 yılı itibariyle 553 bin 463 erkek evden uzaklaştırılmış. Yani bu evden uzaklaştırılan erkeklerin büyük bir kısmı da daha sonra boşanma davası açarak evliliğini sona erdirmiştir. Dolayısıyla bu düzenleme aileyi korumaktan ziyade daha çok aileyi tahrip ediyor. Ben bu yasayı da inceledim. ‘Aileyi nasıl koruruz?’ gibi bir endişe yok. Sadece boşanma gerçekleştikten sonra ‘kadını nasıl koruruz?’ sorusuna cevap olarak üretilmiş. Kadın boşanma davası açıldığında ‘nasıl ve ne kadar nafaka alabilir ve edinilmiş mallardaki ortaklık durumu nasıl olur?’ gibi bir takım düzenlemeler var. Adeta kadın yasa kullanılarak ‘toplumsal cinsiyet’ adı altında erkekten daha üst konuma getirilmeye çalışılıyor. Aslında ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ dediğimiz bu tür çalışmalarla tamamen cinsiyetin yok olduğu, tamamen cinsiyetsiz bir toplum oluşturulmaya çalışılıyor. Evet, fizyolojik ve biyolojik anlamda bir kadın ve erkek cinsi vardır. Fakat burada asıl hedef toplumsal cinsiyeti yok etmektir. Bunu da ‘eşitlik’ adı altında yapıyorlar.” diye konuştu.
“EVDEN UZAKLAŞTIRILAN ERKEK ARABADA VEFAT ETTİ”
Aile ile ilgili uygulanan yasaların toplumun değerleriyle uyuşmadığına vurgu yapan Kurşun, “Dolayısıyla mensubu olduğumuz toplumun gelenekleri, görenekleri, örf ve adetleri, yerleşik inançları; Avrupa Birliği'ne uyum yasaları çerçevesinde getirilen bu yasanın ve aileye yönelik getirilen bu düzenlemeleri kaldıracak, bunu tolere edecek bir yapıda değil. Zaten bundan dolayı özellikle kadın cinayetleri söz konusu oluyor. Bir erkek evinin geçimini sağlıyor, kadın da evde kadınlık rolünü yerine getiriyor. Ama erkek sesini yükselttiği zaman bu psikolojik bir şiddet olarak değerlendirilip, ‘alo aileyi yıkma hattı’ dediğimiz hattı yani ‘alo kadına yönelik şiddet’ hattını arıyor ve iki dakikanın içerisinde de polis geliyor. Evin reisini tabi daha önce evin reisi olarak biliyorduk ama maalesef reislik sıfatı kalktı ve artık erkekte kadın ile bir şekilde eşit bir hale geldi. Ama yasalar karşısında ise aslında kadın ile eşit bir konuma getirildi. Dolayısıyla erkek rahatlıkla kapı dışı edilebiliyor. Ama işin daha kötü tarafı erkek kapı dışarı edilirken, erkeğin nereye sığınacağı konusunda bir düzenleme yok, erkeğin sığınacağı bir kurum yok. Erkek parkta ya da arabasının içerisinde yatıyor. Nitekim geçen günlerde evden uzaklaştırılan bir erkek arabasında yatıyor, ısınmak için tüpü açıyor ve zehirlenerek vefat ediyor. Evden uzaklaştırılan bir erkek akrabalarına ve kardeşinin evine bile gitmek istemiyor. Çünkü aile meselesini onlara açmak istemediğinden dolayı dışarıda ya da imkânı varsa otelde yatıyor. Dolayısıyla da bu ciddi anlamda bir mağduriyete yol açıyor.” ifadelerini kullandı.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ FESH EDİLMELİDİR”
İstanbul Sözleşmesi’nin bir an önce yürürlükten kaldırılması gerektiğini ifade eden Kurşun, son olarak şunları dile getirdi: “Bunu düzenleyecek hukuk birikimimiz var. Bugüne kadar gelen bir aile yapımız var. Bu aile yapısına uygun bir düzenlemenin İstanbul Sözleşmesi fesh edilerek tekrar hayata geçirilmesi gerekiyor. 6284 sayılı yasanın aynı şekilde revize edilmesi gerekiyor. Toplumdaki toplumsal cinsiyet rollerine uygun, toplumun örf ve adetlerine, genetik ve kültürel kodlarına uygun bir hale getirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde maalesef kadın cinayetleri gittikçe artacaktır. Bunun bir şekilde önünün alınması gerekiyor. Buradan yetkililere özellikle Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na sesleniyorum; bu konuda bir komisyon oluşturulup, böyle daha bir insancıl geleneğimize, örfümüze ve aile yapımıza uygun bir yasal düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyorum.”