Uyan Serdengeçti! Sana Vali Çattı, Bize Serdengeçmeyen Bir Nazır!
Haberdiyarbakir.com sitesinde, dönemin Ankara Valisinin, iktidar gücü üzerinden Osman Yüksel Serdengeçti`ye karşı tutumuyla, bugünün iktidarının ve Milli Eğitim Bakanı`nın son başörtüsünü yasaklayan genelgesiyle ilgili kaleme aldığı makalesini sizlerle paylaşıyoruz...
İşte Rahmi Maltaş`ın makalesi...
Uyan Serdengeçti! Sana Vali Çattı, Bize Serdengeçmeyen Bir Nazır!
Hüseyin Nihal Atsız’la olan dostluğu bir yana, kıvrak zekâsı, hazırcevaplığı, nüktedan kişiliği ve keskin kalemiyle Osman Yüksel Serdengeçti Türk siyasetinin en renkli simasıydı. Öğrencilik yılları bir hayli hareketli geçen Serdengeçti karıştığı siyasi olaylar sebebiyle dönemin Ankara valisi Nevzat Tandoğan’la karşı karşıya gelince, Vali Tandoğan’ın kendisine sert çıkışı, devletin Anadolu halkına bakışının iktidardan iktidara nasıl aktarıldığının tarihi vesikası olmuştur. Hem de hiç değişmeden. Vali şöyle diyor: "ulan öküz Anadolulu, sizin milliyetçilikle komünizmle ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmektir. Alın bu iti götürün!"
Serdengeçti, Dil Tarih Coğrafya fakültesini bitirmeden hapse atılır. Hapisten çıktıktan sonra aynı fakülteye devam etmek için bakanlığa başvuruda bulunur. İsteği bakanlık tarafından red edilince, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e hitaben “Yüksek Makamın Alçak Vekiline” başlığıyla bir mektup yazar. Bu yazı, Serdengeçti’nin tekrar hapsedilmesine sebep olur.
Antalya Aksekili olan Serdengeçti 1965-69 yılları arasında Adalet Partisi’nden Antalya milletvekili olur. Partisine yönelttiği eleştiriler yüzünden bir süre sonra partisinden ihraç edilir. Milletvekili iken kravat ve kravatla ilgili kanunu takmayınca genel kurula girişi yasaklanır. Az zaman sonra genel kurula girmenin yolunu bulur: Kravatı boynuna değil, beline bağlar. İtiraz edenlere cevabı Serdengeçtice! “Kanunda nereye takılacağı belli değil. İstediğim gibi takarım”. Milliyetçilerin "Tanrı Türk`ü Korusun!" duasına Serdengeçtinin görünür bir itirazı yok ama alternatifini de hemen sunar: "Tanrı Türk`ü, Allah da Müslüman’ı Korusun!"
Yukarıda anlatılanlar arkaik dönemden kalma bir söylence olsaydı, bu kişi ve başından geçenleri zalim-mazlum eksenindeki mitoslardan bir didaktik demeti gibi görebilirdik. Lakin tarih belli, taraflar yerli, bakış kirli. Batı kaynaklı, zoraki oluşturulmuş soysuz aristokrasinin ender rastlanır eşitlikçi anlayışı! Türk, Kürt, alevi, şeriatçı, sosyalistin aynı hakka sahip olabildiği o yüce paye: Öküz Anadolulu! Ardından sıralanan görevler: mahsul yetiştirmek ve askere gitmek. Hiçbir etnik ve inanç ayrımı yapmadan milletin efendisi olmak ve öküzden millet olmak arasında sıkışmış Anadolu halkı! Günyüzü görmemiş Şarkışlalı alevi Veysel’i, kıyafetinden dolayı Tandoğan’a almayan Tandoğan’ın zihniyetinin kuluçka dönemi sultana kadar uzanır. Van’da Türkçe-Arapça-Kürtçe eğitim yapacak bir Dar’ul Fünun, yani üniversite isteyen Sünni âlim Said’in cezası mahsul yetiştirmekten, askere gitmekten ve hatta Tandoğan’a girememekten daha ağır olmalıydı. Sultan bu, hiddetlenüp kapıdaki muhafıza seslendi: “ Ekrattan sarıklı bir meczup Vilayat-ı Şarkiyye’de bir fünun te’sis edülmesini talep eder. Bu meczup tiz tımarhaneye kapatula!” Mesaj ne kadar berrak! Bir kez daha patristik dönemden muhteşem bir benzerlik. Sizin düşünüp talep etmenize gerek yok. Hatta düşünmenize bile gerek yok. Kilise sizin yerinize de düşünür: Extra ecclesiam nula salus! Mealen bu sözün Latince anlamı da amacı da bizdekinin aynısı: Öküz Romalı!
Varlığını Anadolu halkına borçlu olan askeri ve siyasi gücün, halktan gelen haklı ve meşru talepler karşısındaki ayak oyunları iblisi bile şaşırtacak, utandıracak kadar dolambaçlı ve hilelidir. Yaradan’dan ötürü yaradılanı sevip dindar nesil yetiştirmeye programlanmış siyasi kudret, Yaradan’ın verdiği anadil hakkını gasp etmek için “şeytan”ı devreye sokması, yine Yaradan’ın emri olan başörtüsünü yasaklamak için tamamen kamu malı alanları mayınlayarak “kamusal alan” ilan etmesi, Anadolu halkının devlet nezdindeki değerinin açık ifadesidir.
Hiçbir öğrenci, veli ve öğretmenin aklında yokken, kudretli hükümetin okullarda üniformayı kaldırması ve ardından gelen siyasi açıklamalar tıpkı Nevzat Tandoğan’ın “gerekirse biz yaparız”ından başka hiçbir anlam ve değer taşımamaktadır. ``Biz, serbest kıyafetlerle çocuklarımızın kendilerine olan güvenlerinin daha da artacağını düşünüyoruz. Çünkü bu zamana kadarki uygulamalarla çocuklarımız otoriter bir yapı altında ezildiler.”
Bu otorite kime ait? Kim ezdi bu çocukları? Bu otoriter yapının son 11yılı siz zeki, çevik, ahlaklı ve dindar iktidarı altında geçmedi mi? Anadoluluyuz ya, bunları bilemeyiz!
“Erkeklerin saçlarının kesilmesi, kızların saçlarının örgülü olup kurdele takılması gibi uygulamalar aslında onların iradesi dışında, güvenlerini sarsan sonuçlar da doğurabiliyordu.”
Doğru, yerinde ve bilimsel tespitler. Türkiye’nin matematik alanında dünya ülkeleri arasında sondan ikinci sırada bulunmasının tek sebebi kısa ya da örüklü saçların verdiği güvensizlik! Bu duruma çok içerlenen matematik profesörü Ali Nesin’e göre en uygun çözüm devlet okullarının tamamen lağvedilmesi. Fena bir fikir gibi gözükmüyor!
Allah’a hamd olsun ki, 11 yıllık bu dindar iktidarın sürdürdüğü bilimsel araştırmalar neticesinde kıyafetler serbest hale geldi. Saç kaynaklı psikolojik rahatsızlıklar, depresyonlar, cinnetler! Saçlarını kırptığı için berberin gırtlağını kesip sonra intihar eden ortaokul ve lise öğrencilerindeki artışın sebebi bu araştırmalarla ortaya çıktı. Sigara yaşının 10’a, uyuşturucu yaşının 13’e inmesindeki sebep de meğer buymuş! Saçlarını çift örük yaptığı için annesini balkondan atan kız öğrencilere mi, yoksa ayakları altında cenneti saklayan temiz Anadolu kadınına mı yanalım?
Hazret şöyle devam ediyor: “Bizim kendisini örnek aldığımız İtalya, Almanya gibi ülkeler, 2. Dünya Savaşı`ndan sonra kıyafet uygulamalarından vazgeçtiler. Arada neredeyse yarım asırlık bir süre var. Biz ise önlük uygulamasına bile devam ediyorduk.``
Bu kısımda maarif nazırı birkaç cümleyi atlama ihtiyacı hissetmiş olacak. Siyah önlüklerin faşist İtalya’nın Balila gençlerinden, müfredattaki ırkçı unsurların Almanlardan devşirildiğini bilerek atlamış. Bir de satır aralarında gizli bir itiraf! Allah şaşırtınca, dil ikrar etmiş: Demek ki, örnek alınan faşist iki devletin uygulamalarının bizdeki raf ömrü yarım asır daha uzun!
Kızların başörtüsüyle ilgili Maarif bakanı Ömer Dinçer’in açıklamaları ikinci bir Tandoğan faciası: “Biz isteseydik, tamamen serbest bırakırdık!” Yani, istemiyoruz.
Bu cümleyi kıyafet serbestliği içinde değerlendirecek olursak, Allah’a göre kıyafet olan başörtüsü, naarif maarif bakanına göre kıyafet değil. Başörtüsü kıyafet ya da kıyafetten bir bölüm değil ise, sayın bakana göre başörtüsü nedir? Kafanın içini özgürleştirme gibi bir öngörünüzün olmadığını biliyoruz da, bari kafanın üstüne müdahale etmeyin.
Onlarca yıldır Anadolu halkının talep ettiği başörtüsüyle eğitim hakkı, dindar nesil yetiştirme projesinin mühendislerince de gasp edilebiliyormuş. İsteselermiş, tamamen serbest bırakabilirlermiş. Anadoluluyuz ya, kızlarımızın başörtülü okuma talepleri olmamalı!
Anadolulu da olsak, Türk de olsak, Kürt de olsak ilahi adaletin bir gün tecelli edeceğine iman etmişiz. Ölüme de iman etmişiz, hesap gününe de. Er doğanın da, geç doğanın da hesaba çekileceğine iman etmişiz.
Gelin, Kadir-i Mutlak’ın “ey iman edenler, iman ediniz!” çağrısına kulaklarınızı tıkamayın, kalplerinizi kapamayın! Mazlumun bedduasını daha fazla almayın! Her nefs gibi, sizin de nefsiniz ölümü tadacak!
Kafasındaki enaniyet putuna köle olduğu halde Anadolu halkına tanrılık taslayanları en yüce, en âdil mercie, Allah’a havale ediyoruz.
Rahmi Maltaş / haberdiyarbakir.com