"Senarist ve yapımcıların sorumlulukla hareket etmeleri gerekiyor"
Son dönemlerde artan dizilerle birlikte toplumun kültür, gelenek ve inançlarından uzaklaştırılmaya çalışıldığını belirten Sinema Yazarı ve Yönetmen İhsan Kabil, "Senarist ve yapımcıların bu konuda sorumlulukla hareket etmeleri gerekiyor." dedi.
Sinema ve dizilerle ilgili İLKHA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Sinema Yazarı ve Yönetmen İhsan Kabil, son dönemlerde insan fıtratını zedeleyen yapımların ortaya konulduğunu belirterek, yapımcı ve senaristlerin sorumluluk çerçevesinde hareket etmeleri gerektiğini söyledi.
Kültürün artık görsele dönüştüğünü ve bu durumun avantajları olmasının yanında dezavantajlarının da çok fazla olduğunu belirten Kabil, "Görsel kültürün televizyon ve internet boyutu, internetteki değişik film platformlarını da hesaba katacak olursak insan hayatındaki 24 saati fazlasıyla dolduruyor. Üstelik bu imge bombardımanında insanın yaradılışına uygun yapımlar ortaya koyma noktasında maalesef karşımıza olumlu bir resim çıkmıyor. Aksine giderek fıtri yapımızı zedeleyen, tahrip etmeye yönelik subliminal mesajlar, göndermeler içeren değişik imgeler ortaya konuyor. Böylece insanlar yavaş yavaş sahip olduğu değerlerden, ahlak ilkelerinden uzaklaşmaya başlayacak kadar etkilenmeye başlıyor. "diye konuştu.
"Sorumluluk çerçevesinde hareket edilmesi gerekir"
Söz konusu yapımlarda izleyici kitlesini belirlemek için uyarılar konulduğunu ancak yapımların internete düşmesi halinde bu uyarıların hükmünün kalmadığını hatırlatan Kabil, "Maalesef hem insani hem de toplum değerleri ölçeğinde de yeryüzünde varoluşumuzu anlamlandırma anlamında da değerlerimizin pek gözetilmediğini, gitgide tersyüz edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bizi yaralayan, ruhumuzu, kalbimizi karartmaya dönük bir zihniyet çalışması, algı yönetimi var. Bunlar sanatsal anlamda birer çalışma olarak ele alındığında özgürlük alanıyla kıyaslanıyor. Bu çalışmaları yapan herkesin sonsuz özgürlük içerisinde hareket edebileceği kaygısıyla işe yaklaşılıyor. Bu özgürlüğün niteliğinin sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü herkesin kendi özgürlük alanı var. O anlamda üretim odaklarının kendi özgürlük anlayışları belki de diğer insanların özgürlük anlayışlarıyla uyuşmayabilir. Herkes her şeyi algılamak, kabul etmek durumunda değildir. Ancak bir şekilde karşısına çıkıyor. Bu konuda sorumluluk çerçevesinde hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum." şeklinde konuştu.
"Toplumun değerleri ve insan hakları göz önünde bulundurularak senaryolar yazılmalıdır"
Kabil, "Ekranlar çocukları, gençleri bir anlamda yetiştiren mekanizmalar haline geldi. Buralarda canlandırılan karakterler, ortaya konan ilişkiler, dönen entrikaların hepsi seyirci bakımından birer rol model teşkil ediyor. Bu yapımlarla çok fazla olumsuzluk ortaya konuluyorsa ve bir yaptırım da uygulanmıyorsa izleyici tarafında bir yerde normalleşiyor. Seyirciler gitgide ikna olmaya başlıyorlar ve gerçek hayatlarında da bunun uygulanabileceğini düşünüyorlar. Bu riskli bir durumdur. Dolayısıyla o film ve dizileri üreten kişiler, senaristlerin bir sorumluluk dairesinde hareket etmeleri gerektiğini düşünüyorum. İçinde yaşadıkları toplumsal çevreyi, toplumun değerlerini, insan haklarını göz önünde bulundurup hesaba katmalılar." ifadelerini kullandı.
"Ekonomik kaygılarla insanların duyguları sömürülüyor"
"Belki yaptıkları diziler hikâyeleriyle sonunda olumlu bir yere varabilir ama olumluya giden yolda çok fazla olumsuzluğu, şiddeti, açıklığı sergilerseniz sonunda ortaya koyduğunuz olumlunun bir değeri kalmaz." diyen Kabil, "Çünkü olumluya giderken o kadar çok olumsuzluk gösteriyorsunuz ki zaten yapmaya çalıştığınız şeyi daha yoldayken yıkmaya başlıyorsunuz. Bu bir tür manipülasyona, duygu sömürüsüne dönüşüyor. Belli bir ekonomik değere sahip olan dizi için izleyicinin duygularını sömürmeye başlıyorsunuz. Hem kendi ürettiğinizi hem de seyircileri bir tüketim malzemesi haline getiriyorsunuz. Bu ciddi anlamda sorgulanması gereken bir durumdur. Bu tüketim olgusu değerleri tükettiği gibi zamanı da enerjiyi de tüketiyor." dedi.
"Herkes her istediğini istediği şekilde yapamamalıdır"
Özgürlüklerin sınırsız olmasının pek hayra alamet olmadığını vurgulayan Kabil, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: "Bu kadar önü açılmış ve son derece dizginlerinden boşanmış bir şekilde koşmaya başlayan bu özgürlük bir yerde ele alınıp sorgulanmalıdır. Toplumu bir arada tutan yazılı ve yazılı olmayan düzenlemeler, bazı bakanlıkların yönetmelikleri, insan haklarına dayanan bazı dokunulmazlıklar muhakkak gündeme getirilmelidir. Herkes her istediğini istediği şekilde yapamamalıdır. Bu düzenlemeler çerçevesinde insanı rencide eden, varoluş değerlerini yıpratıcı, insanlık tıynetinden uzaklaştırıcı söylemlerin önü alınmalıdır. Herkes her istediğini yaptığında birçok şey meşruiyet kazanacak. O zaman biz sosyal hayata da her şeyi kendimizde hak görerek hareket etmeye başlayacağız. Bunun çok hayırlı bir şey olduğunu düşünmüyorum."
"Sorunlar el birliğiyle düzeltilmelidir"
Toplumun özüne dönmesi, inanç ve değerleriyle yeniden bir araya gelmesi adına, toplum içerisinde hem âlimlere hem siyasi yetkililere hem de iş dünyasına görevler düştüğünü hatırlatan Kabil, yapılması gerekenlerle ilgili şunları söyledi: "Hem hukuki düzenlemeleri yapan bürokrasi kesimi, bir yerden de âlim, akademisyen çevresi, diğer taraftan da iş çevreleri var. Bu üç sacayağının bir şekilde toplumu el birliğiyle düzenlemeleri gerekiyor. Âlimler, yazarlar, düşünürler ortaya konulacak eserleri estetik ve ahlaki anlamda ele alıp değerlendirirken iş çevreleri de yapıcı, toplum ruhuna uygun yapımlara destek vermelidirler. Üstelik ilk etapta zarara uğrayacağını dahi düşünerek maddi bir yekûn ayırmalıdırlar. Çünkü bu insan yetiştirilmesinde çok önemli bir merhale olacaktır. Bürokrasi de hukuki çerçeveyi çok iyi bir şekilde ortaya koymalıdır. Toplum için var olduğunu düşünerek toplumun ruhunu zedeleyen, kişilik haklarına riayet etmeyen, gitgide tahkir edici olan ya da bir sorumluluk çerçevesinde olmayan eserlere belli ikazlar yapılması gerektiğini düşünüyorum. İnsanlar zaten kendi durdukları yeri hem de izleyicileri düşündüklerinde işler yoluna girebilir. Fazlalıklar ya da eksiklikler giderilmeye çalışıldığında optimum (uygun değer) düzlem kendiliğinden ortaya çıkacaktır." (Nizamettin Aşkın- İLKHA)