Türk milliyetçiliği neye ve kime karşı ortaya çıktı
Osmanlı Devleti duraklama döneminden sonra varlığını devam ettirebilmek için çeşitli fikir akımlarına sarıldı. Sultan Abdulhamid’e kadar süren süreçte Batılılaşarak yok olmaktan kurtulacağını zanneden devlet aklı, yeni bir manevra ile önce Osmanlıcılığa, sonra İslamcılığa yelken açtı. Fakat saldırı çok büyük, imparatorluk yorgundu.
Mustafa Karakaş/Doğruhaber
Batıcılık, Osmanlıcılık ve İslamcılık Osmanlının gerilemesine ve toprak kayıplarına engel olamayınca Osmanlıcı kadrolar yeni bir çözüm aradı.
“Düşman(Batı emperyalizmi) Osmanlı Devletinin unsurlarını nasıl ki milliyetçilik ile ayaklandırıyor biz de milliyetçilik ile direnelim” tezi ortaya çıktı
Yani Türk milliyetçiliği kod olarak Batı emperyalizminin Osmanlı'yı yıkma çabalarına karşı bir savunma olarak doğdu. Batıcılık, İslamcılık ve Osmanlıcılık mızrakları saldırıyı püskürtemeyince milliyetçilik mızrağı icat edildi.
19.yüzyılın sonlarında milliyetçi şair ve ediplere baktığımızda milliyetçiliğin aslında bir savunma ideolojisi olduğu daha net anlaşılır.
Dönemin şairlerinden Mehmet Emin Yurdakul “Cenge Giderken” şiirinde
Muhammed'in kitabını kaldırtmam;
Osmancık'ın bayrağını aldırtmam;
Düşmanımı vatanıma saldırtmam.
Tanrı evi viran olmaz, giderim.
Demektedir.
Balkan Savaşı Osmanlıcılık fikrinin çöküşüne neden oldu. Çünkü “Osmanlı tebasıyız” söylemi ile Balkan uluslarının isyan etmesi engellenmeye çalışılmıştı. Lakin verilen tüm tavizlere rağmen neredeyse tüm Balkan ulusları devlete isyan halindeydi. Osmanlıcılık tutmamış devleti savunmak için Türkçülük akımı güçlenmeye başlamıştı.
Bu akımın(Türkçülük) tek hedefi devleti korumaktı. Evet içlerinde ütopik davranan ve Orta Asya’daki Türkleri ayaklandıralım diyenler de vardı ama geçen zaman zarfında ayakları yere basmaya başladı. Çünkü yangın yeri Anadolu idi ve Rus ve Çin işgali altında bulunan Orta Asya Türklerinden kurtarıcı olmalarını beklemek çok gerçekçi görünmüyordu. Bunun üzerine Turancı olan Ziya Gökalp gibileri de zamanla “Anadolu elden gitmesin” çizgisine geldiler.
Yani milliyetçilik Anadolu elden gitmesin ideolojisiydi.
Ne var ki Cumhuriyet sonrası Kemalist sistem her şeyin altını oyduğu gibi Milliyetçiliği de dönüştürdü. Önce Milliyetçiliği altı ilkeden biri haline getirdi, sonra Türk olmayan Müslüman veya gayrimüslim halklara Türklük dayatıldı.
Kafiri durdursun diye icat edilen milliyetçilik/Türkçülük mızrağı ile Kürd'ün göğsüne vurmaya başladılar, Arab'ın sinesine vurdular.
MOİZ KOHEN VE MİLLİYETÇİLİĞİN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ
Peki bir savunma ideolojisi olan milliyetçiliği kim nasıl “Türk olmayan Müslüman halkları hizaya getirme aracına dönüştürdü?”
Burada bütün oklar Moiz Kohen’i gösteriyor.
Osmanlı’nın yıkılışından sonra Kemalizm’in milliyetçiliği başka bir noktaya kanalize etme projesindeki en önemli isimdir Kohen.
Moiz Kohen Selanik Yahudisi bir kişidir.
Cumhuriyet ile beraber iktidarla iyi ilişkiler kurdu.
Türk Dil Kurumu üyeliği yaptı.
Munis Tekinalp ve Tekin Alp adlarını kullanan Kohen, 1928’de, kendi gibi “Yahudi” olan Nissim Masliyah ve Dr. Samuel Abrevaya ile birlikte “Milli Hars Birliği”ni (Ulusal Kültür Birliği) kurdu.
1934’de ise yine kendi gibi “Yahudi” olan Hanri Soriano ve Marcel Franco ile birlikte “Türk Kültür Cemiyeti”nin kurucuları arasında yer aldı.
Bu çalışmalar sonrasında bir savunma ideolojisi olarak doğan milliyetçilik dönüşüm yaşadı ve yer yer Kürd inkarına yönelen bambaşka bir şeye, ırkçılığa dönüştü.
Kendisini milliyetçi olarak tanımlayanlar bu hedef saptırma süreci ile hesaplaşmak zorundadır. Zira mızrak yanlış hedefi vurduğunda milliyetçilik ülkeyi koruyan değil, onu parçalayan bir alete dönüşmüş olur.