• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Doğru bildiğimiz yolda yürümekte kararlıyız
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
 
 

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmadan öne çıkan başlıkların bazıları şöyle oldu:

"Ülkemiz, müttefiklik hukukunun gereklerini yerine getirmiştir"

"Türkiye, Barış Pınarı Harekatı'nı başlatma noktasına bir anda gelmemiştir. Bu işin bölücü terör örgütüyle mücadelemiz bakımından yaklaşık 40 yıllık, Suriye sorunu bakımından 8 yıllık mazisi var. Bugün geldiğimiz noktada 40 yıldır on binlerce vatandaşımızın canına mal olan, ülkemize yüzlerce milyar dolar maliyet getiren bölücü terör meselesinin nasıl ortaya çıktığını ve büyüdüğünü daha iyi anlıyoruz. Ülkemiz, her hal ve şart altında müttefiklik hukukunun gereklerini yerine getirmiştir. Buna karşılık müttefiklerimizin yüzümüze başka konuştuğu arkamızdan ise başka işler çevirdiği inkarı mümkün olmayan bir şekilde açığa çıkmıştır. Her şeye rağmen Türkiye'nin tavrı barıştan, huzurdan, esenlikten yana olmuştur, böyle de olacaktır." 

"Özellikle vatandaş dahi sayılmadıkları için ezilen, horlanan, dışlanan Kürt kardeşlerimize, ülkemizle irtibatları sebebiyle baskı altında tutulan Türkmen kardeşlerimize hakkaniyetle davranılması için ısrarcı olduk. Bunu bizzat Esed'in kendisine defaatle söylemiş bir liderim." 

 

"Ey Arap Ligi, acaba siz ne kadar Suriyeliyi kabul ettiniz?"

"Dikkat edin tamamına yakını Arap olan bu mülteciler. Maalesef ifadeyi kullanmakta bile edep ettiğim Arap Ligine hiç yakışmıyor. Ey Arap Ligi, acaba siz ne kadar Suriyeliyi kabul ettiniz? Siz Suriye'yi Arap Liginden çıkardınız, şimdi de Türkiye'ye hakaret etmek için Suriye'yi almak gibi bir projeyi hayata sokmaya çalışıyorsunuz." 

"Arap Liginin bugün bu mültecilerle ilgili bir Allah kuruşu destek verdiği vaki mi? Hayır. Avrupa Birliğinin 3 milyar avro uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla Kızılay'a, AFAD'a gönderdiği destek. Verdiği söz, 6 milyar avroydu ama biz gelse de gelmese de şu ana kadar bu konuda yaptığımız harcama 40 milyar doları aşmıştır. DEAŞ'ın faaliyet gösterdiği, katliamlar yaptığı, müdahalelere sebebiyet verdiği bölgelerin tamamı da coğrafyamızın kadim halklarının yaşadığı yerlerdir. İslam ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bu vahşi örgüt İslam ve Müslümanların en büyük düşmanıdır, yüz karasıdır."

"DEAŞ'ın bölgedeki çöküşünü başlatan ise yine biz olduk. Nerede başlattık bunu, El Bab'da. Orada 3 bin DEAŞ'lıyı etkisiz hale getiren biz olduk. Ama bunlar, başta FETÖ'cüler olmak üzere hep aleyhte, güya biz 'DEAŞ'a karşı müşfikmişiz.' Tıpkı bir balon gibi sürekli şişirilen, gücü sadece masumlara yeten bu örgütün foyasını, Fırat Kalkanı Harekatı ile biz ortaya çıkardık. Bu harekatta yaklaşık 3 bin teröristi etkisiz hale getirerek, DEAŞ balonunu söndürdük." 

"Ancak o anda anlaşılmaz gibi gözüken ama artık gayet iyi bildiğimiz sebeplerle müttefikler Türkiye gibi meşru bir güç yerine PKK, YPG gibi bir terör örgütüyle hareket etmeyi tercih ettiler. Hala onlarla beraberler. Teröristler Fransa'da bir eylem yaptığında Fransız halkının acısını paylaşmak üzere, tüm dünya ile birlikte biz de oradaydık. Buna karşılık, DEAŞ ülkemizde 50, 100 kişinin öldüğü pek çok canlı bomba saldırısı gerçekleştirdiğinde yanımızda hiç kimseyi bulamadık.

Mesele DEAŞ değil, hele PKK hiç değil, sadece ve sadece bölgemize yönelik bir projenin hayata geçirilmesi olduğu gerçeği attığımız her adımda bir kez daha karşımıza çıktı. Bu durumda önümüzde iki yol vardı. Ya Avrupa'da ve Amerika'da yazılan bu senaryoda bize biçilen role teslim olacak, yanı başımıza gelenlere ve geleceklere rıza gösterecek, kasap bıçağına boynumuzu uzatacaktık ya da mücadele edecektik."

"Bir tarafta rejim 100 binlerce insanı katlederek, milyonlarca insanı yerinden ederek ilerliyordu. Diğer tarafta ise PKK/YPG, Amerika'nın ve Avrupa'nın sınırsız desteğiyle 1 milyon Kürt'ü, Arap'ı, Türkmen'i, Süryani'yi ve her kesimden insanı yerinden ederek, sınırlarımız dibinde bir terör koridoru oluşturuyordu. 

Bugün sivil kayıpları konusundaki hassasiyetlerinden dem vurarak karşımıza dikilenlerin hiçbirinin de o günlerde sesi çıkmıyordu. Biz İdlib'de 4 milyon insanın hayatını kurtarmak için var gücümüzle çalışırken, yasak savma kabilinden cılız sesler dışında bunların hiçbirinden destek göremedik. Zeytin Dalı Harekatı ile Afrin'i teröristlerden temizlerken, destek bir yana sürekli eleştiriye maruz kaldık. Şimdi Barış Pınarı Harekatı'nı yürütüyoruz. Bu defa çok daha aleni bir dirençle hatta saldırıyla karşı karşıyayız."

'Bunlara hiç güvenmeyin'

"Birkaç tane batılı lider Barış Pınarı Harekatı'nı durdurmamız için bizi arıyor. 'Bu harekatı durdurun' diyor. Ama bugüne kadar teröristler tarafından ülkemize atılan 900'e yakın havan ve roketler için üzüntülerini bildirmek üzere kimse aramadı. Bizi, bu saldırılarda hayatını kaybeden 20 vatandaşımız için başsağlığı, yaralanan 170 vatandaşımız için geçmiş olsun dileklerini iletmek üzere de kimse aramadı."

"Bunları iyi tanıyın. Bunlara hiç güvenmeyin. Zira bunlara güvenilmez. Hatta terör örgütünü korumak için bizi arayanlar, şöyle bir yarım ağızla dahi olsun bu konuda tek kelime etmediler. Bunların derdi, Türk ordusunun bu kadar süratle mesafe alacağını bunlar beklemiyordu. Baktılar ki hesap tersine döndü, bunun üzerine aramaya başladılar. Sadece terör örgütü temsilcilerinin yönlendirmesiyle bizi itham etmeye, teröristlerden beslenen medyanın malzemeleriyle bizi eleştirmeye kalktılar. Hepsine de gereken cevabı verdik, veriyoruz."

"Bu, yeni karşılaştığımız bir durum değil"

"Geçmişte de aynı tavırlarla karşılaşmıştık. Bir gecede 251 insanımızı şehit verdiğimiz 15 Temmuz darbe girişiminde sınırlı sayıda dostumuzun desteği dışında tamamen yalnız bırakılmıştık. Bize bugüne kadar terörle mücadelenizde 'size nasıl yardımcı olabiliriz' diye gelen neredeyse hiç olmadı. Sadece ve sadece teröristlerin iddialarını, taleplerini, çıkarlarını korumak için karşımıza çıktılar."

"Şimdi sesleniyorum, ey Batı, ey Arap Ligi, ey azıcık da olsa ahlak ve vicdan sahibi tüm ülkeler. Hepinize sesleniyorum. Bu devran elbet dönecek. Asla böyle bir duruma düşmenizi istemeyiz. Ama şunu bilin ki yarın öbür gün siz de bizimle benzer sıkıntılarla karşı karşıya kalacaksınız. İşte o zaman birileri de sizin karşınıza terörle mücadelenize destek için değil de teröristlere kol kanat germek için çıkacak. Emin olun o zaman bizi çok iyi anlayacaksınız. Ama iş işten geçmiş olacak. Teröristler kapınıza dayandığında, sınırlarınızdan içeri düşen bombalarla vatandaşlarınız ölür ve yaralanırken, şehirleriniz canlı bomba saldırılarıyla, terörist eylemleriyle sarsılırken, terör örgütü mensupları müttefik dediğiniz ülkelerde ellerini kollarını sallayarak dolaşır, en üst düzeyde ağırlanırken, evet işte bunlar olurken, bakalım teröristleri destekleyenlere siz ne diyeceksiniz, nasıl davranacaksınız? Unutmayın, bu dünya, etme bulma dünyasıdır."

"Onun için diyorum ki gelin bu mücadelede Türkiye'nin karşısında değil, yanında yer alın. En azından karışmayın, hele hele NATO üyesi ülkelere sesleniyorum. Geçenlerde söyledim. Bu PKK/YPG ne zaman NATO'nun üyesi oldu da benim haberim olmadı. Bu nasıl iştir? NATO üyesi ülkeler YPG'nin, PYD'nin yanında yer alıyor, onlara her türlü desteği veriyor. Silahsa silah, mühimmatsa mühimmat. Başta Amerika. 30 bin tır Irak üzerinden bunlara silah, mühimmat, araç-gereç desteği veriyor. Öbür tarafta Avrupa. Almanya'sıyla, Fransa'sıyla her türlü desteği veriyor. İşte şu anda tüneller var. 90 kilometreyi aşkın tünel. Nerede? Suriye'de. Bunun çimentosu nereden geliyor? Lafarge. Lafarge nerede? Bu bir Fransız firması. Neyle izah edeceksiniz? Kimi aldatacaksınız? Bunların durumu deve kuşu gibi. Saklayamıyorlar, her şey meydanda. Ama bunların da hesabını verecekler."

"Sayın Macron'a 'aynaya bak aynaya' dedim"

"Geçen Sayın Macron'a söyledim. Ruanda'da yüz binlerce insanı katleden siz değil misiniz ya? dedim. Cezayir'de yüz binleri katleden siz değil misiniz? dedim. Sen bana nasıl bunları söylersin dedim. Aynaya bak aynaya dedim. Bunlar için Afrika'nın kitabını şöyle bir açtığımız zaman, Afrika'nın kitaplarında neler var neler. Maalesef bu tür kara kaplı defter ve kitaplarla bunların mazisi dolu."

"Sivil katliamı görmek istiyorsanız hemen yanı başımızda Suriye'nin Halep'inden İdlib'ine, Haseke'sinden Rakka'sına, Deyrizor'undan Dera'sına kadar Türkiye'nin ayak basmadığı yerlere bakın. Bitmedi. Sivil katliamı görmek istiyorsanız Afganistan'a bakın. Sivil katliamı görmek istiyorsanız Arakan'a bakın. Sivil katliamı görmek istiyorsanız Kafkaslarda Yukarı Karabağ'a, Balkanlarda Bosna'ya bakın. Sivil katliamı görmek istiyorsanız, Türkiye'nin müdahalesinden önce Kıbrıs'a bakın. Sivil katliamı görmek istiyorsanız hemen burnunuzun dibinde neredeyse her gün Müslümanların sokaklarda taammüden öldürüldüğü Filistin'e bakın. Sivil katliamı görmek istiyorsanız, bölücü terör örgütünün kadın, yaşlı, çocuk demeden ülkemiz topraklarında 40 yıldır yaptığı terör eylemlerine bakın. Velhasıl sivil katliamı görmek istiyorsanız, aynanın karşısına geçin ve tarih boyunca ellerinize bulaşmış olan masum kanlarına bakın. Türkiye bu konuda asla itham edilebilecek bir ülke değildir. Türkiye'yi sivilleri katletmekle suçlayanların gözü kör, kulağı sağır, dili çatal, yüreği taşlamış, vicdanı kararmış demektir."

'Şu ana kadar bin 220 kilometrekare alanı temizledik'

"Bugün dünyada böylesine kapsamlı bir terörle mücadele operasyonu yürütüp de Türkiye kadar temiz iş çıkartan başka bir ülke yoktur. Suriye'de bizi sivilleri hedef almakla itham edenleri, 'Suriye operasyonunu, Irak operasyonunu, Afganistan operasyonunu hatırlayın' demekle uyarıyorum. Neredeyse her gün güya yanlışlıkla vurulan sivil hedeflere, evlere, okullara, hastanelere, pazar yerlerine, sokaklara, düğünlere, otobüslere ilişkin haberlerin, resimlerin, görüntülerin utancıyla güne başlıyorduk. Biz yurt içindeki ve yurt dışındaki tüm operasyonlarımızda kendi güvenlik güçlerimizin hayatlarını riske atma pahasına tek bir sivilin zarar görmemesi için çalışmış bir ülkeyiz." dedi.

"Barış Pınarı Harekatı'nda teröristler sırf sivil kayıp oluşsun diye askerlerimize evlerden, parklardan, kiliselerden, camilerden, okullardan, hastanelerden saldırırken, biz bunlara asla aynısıyla mukabele etmedik. Kiliseden sniperlarla ateş ediyorlar. Niye? 'Kiliseyi vuralım' diye. Ama biz vurmadık. Çünkü orası bir ibadethaneydi. Biz bu kadar hassasız. Hep onların çıkmalarını, meydanda olmalarını bekledik. Kaldı ki bunlar bizim topraklarımızda da değildi, Suriye'nin kuzeyindeki bölgelerde. Ve öyle bir dezenformasyon yaptılar ki güya biz ibadethaneleri de bombalıyormuşuz. Bunları anlatmaya gayret ettiler ve tabii bunun üzerinden de maalesef batı medyası bunları kullanmaya çalıştı. Biz teröristleri takip ettik, sivillerden uzaklaştıkları anda da imha ettik. Bu şekilde adeta adım adım ilerleyerek şu ana kadar bin 220 kilometrekare alanı temizledik."

"Ülkemiz Suriye topraklarında işgal ve istila değil, terörle mücadele harekatı yürütüyor. Suriye halkına karşı değil, Suriye halkıyla birlikte zalimlere karşı mücadele ediyoruz. Siz ne derseniz deyin. Biz teröriste 'terörist' demeye ve öyle muamelede bulunmaya devam edeceğiz.

Sırf ülkemize zarar vermek için teröristleri makamlarında ağırlayanlar bunun utancını ömür boyu taşıyacaklardır. Bunları yüzlerine söylüyorum, onu da söyleyeyim. Öyle gizli kapaklı değil. Şunu da söyleyeyim, bu teröristlerle bize arabuluculuk yapmaya çalışan bazı liderler var. Dedim, 'siz uluslararası savaş hukukunda veya siyaset biliminde ne zamandan beri devletlerin terör örgütleriyle masaya oturduğunu duydunuz. O tür devletler varsa bile Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinde bir devlet olarak bir terör örgütüyle aynı masaya oturmak yoktur ve bundan sonra da bizden böyle bir şeyi beklemeyin. Bunun için de ara bulucu filan aramıyoruz. Buna da ihtiyacımız yok."

 "Buna karşılık birileri tarafından ısrarla korunup kollanan PKK/YPG terör örgütü şantaj malzemesi olarak kullandığı DEAŞ mensuplarını serbest bırakmaya başlamıştır. Nerede? Cezaevinde. Bakın kimin eli kimin cebinde belli. Biz ülkemizi hedef almaya kalkacak DEAŞ'lıları bir şekilde tepeleriz. Gerisini bunların yöneleceği diğer yerlerin yöneticileri düşünsün. Kontrol altına aldığımız yerlerde PKK, YPG'lilerle birlikte DEAŞ'lıları da etkisiz hale getirmeyi de sürdüreceğiz." 

"Biz sadece inşa ederiz ama asla zulmetmeyiz"

"Bundan kimsenin tereddüdü olmasın. Bu ülkede tüm kesimleri temsil eden meşru bir hükümet kurulduğunda güvenliğini sağladığımız yerlerin sevk ve idaresini biz kendilerine bırakacağız. Cerablus'ta olduğu gibi, El Bab'da olduğu gibi, Afrin'de olduğu gibi. Biz sadece inşa ederiz, ihya ederiz ama asla zulmetmeyiz." 

"Barış Pınarı Harekatı, Münbiç'ten Irak sınırına kadar olan hattın tamamında daha önceden ilan ettiğimiz 30-35 kilometrelik derinliğe ulaşana kadar sürecektir. Bu konuda hiçbir istisnamız, hiçbir tereddüdümüz, hiçbir açık kapımız yoktur. Yürüdüğümüz bu yolda bize destek olanları da, yolumuza taş ve diken döşeyenleri de not ediyoruz. Zira Sayın Trump 20 mil yani 32 kilometre derinliği ifade ettiğinde daha sonra kendileriyle bunları konuşup, en doğudan 444 kilometrelik batıya olan o bölgeyi biz güvenli bölge olarak ilan ettik ve bu güvenli bölgede de biz şu anda bütün plan çalışmalarımızı yaptık, yapıyoruz. Hatta Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız burayla ilgili proje çalışmalarını da yapmış bulunuyor. Ben bu proje çalışmalarının da yapılmış olduğu kitapçıkları dünya liderlerine, BM Genel Kurulu'nda, bir kısmını kendileriyle yaptığım görüşmelerde 'buyurun' dedim ve anlattım. Şimdi de yine Türk Konseyi'nde aynı şekilde kendilerine takdim ettik. Tabii gördüklerinde 'güzel' diyorlar. Tabii bal bal demekle ağız tatlanmıyor. Bizim bala ihtiyacımız var. Onun içinde burada paraya ihtiyaç vardır. Eğer bu olursa biz bu güvenli bölgeyi halleder ve buranın lojistik desteğini de sağlarız."

"Uluslararası toplumdan ricamız, elindeki imkanları bu projeye destek vermek için kullanmalarıdır. Suriye halkını 8 yıldır yaşadığı azaptan kurtaracak çalışmalarımıza destek olmak tüm dünyanın görevidir.

Türkiye, teröristlerle pazarlık yapılmayacağını, yapılsa da anlamı ve neticesi olmayacağını bilecek kadar tecrübe ve dirayet sahibi bir ülkedir. Yıllardır teröristlerle kucak kucağa yaşayanlar onlarla istedikleri pazarlığı yapabilirler ama biz bu yola asla tevessül etmeyiz."

"Madem terör örgütüyle bu kadar içli dışlısınız, madem terör örgütünü bu kadar seviyorsunuz ve kolluyorsunuz, madem masumların akan kanının değil de teröristlerin ezilen başlarının derdindesiniz, madem teröristlerin gönlünü etmek uğruna Türkiye'nin müttefikliğini hiçe saymayı göze alıyorsunuz, öyleyse size bir teklifimiz var." 

"Bizim terörist bile olsa kimseyi taammüden öldürmek gibi bir niyetimiz zaten olamaz. Çünkü biz, sizler gibi değiliz. Yunus Emre'nin, Hz. Mevlana'nın, Şeyh Edebali'nin, Hacı Bayram Veli'nin torunları, öldürmek değil yaşatmak için çalışır. Suriye'deki sorunun en kestirme yolu... Bunun için de teklifimiz, hemen bu gece tüm teröristler silahlarını, malzemelerini, her şeylerini bırakıp, kurdukları tuzakları imha edip belirlediğimiz Güvenli Bölge'den dışarı çıksınlar. Bölgede bu dediğimiz yapıldığında, sadece teröristleri hedef alan Barış Pınarı Harekatımız zaten kendiliğinden sona ermiş olacak. Gerçek derdi bölge halkının zarar görmemesi olan herkesin, bu teklife derhal olumlu cevap vermesi gerekir. Şayet dert bölge halkının can güvenliği değil de teröristlerin canını kurtarmak ise yine bu teklife olumlu cevap verilmesini bekleriz. Yok dert, terör örgütünün ülkemize yönelik saldırılarının ve bölge halkı üzerindeki baskısının devamı ise hiç kimse kusura bakmasın, böyle bir şeye rıza göstermeyiz. Bu yöndeki tekliflere de üstü örtülü veya açık tekliflere de eyvallah etmeyeceğimiz, bugüne kadarki tavrımızla herhalde anlaşılmıştır."

 "Ama Barış Pınarı Harekatı'ndan önce, başta Amerika olmak üzere Rusya, Avrupa Birliği üyesi ülkeler, NATO, hepsini bilgilendirdik. Biz, bunları haber vermeden bunu yapmadık. Hepsini haberdar ettik, bilgilendirdik, adımları böyle attık. Soranlara sadece terör örgütünün, sınırlarımızın 30 kilometre uzağına çekilmesiyle ilgili sayısız defa tekrarladığımız duruşumuzu ifade ettik. Ne zaman ki Münbiç'ten Irak sınırına kadar olan hat boyunca istisnasız bir şekilde 30-35 kilometrelik bir derinliği kontrol altına aldık, işte o zaman harekatımız sona erer. Bu hedefe ulaşana kadar hiçbir güç bizi durduramaz." değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'ye yönelik ekonomik tehditlere ilişkin de Erdoğan, "Suriye'deki gelişmeler sebebiyle bizi ekonomik yaptırımla tehdit edenlere de diyoruz ki az dan az gider, çoktan çok gider."

"Bizde açtığınız her yaranın çok daha büyüğü sizin ekonominizde açılır. Bizim kesilen sakalımız bir süre sonra çok daha gür şekilde yerine gelir ama sizin kayıplarınızın telafisi o kadar kolay olmaz." 

"Suriye konusunu görüşmek üzere ülkemize gelecek veya bizi arayacak olan herkes, Türkiye'nin bu gayet açık, gayet samimi, gayet makul yaklaşımını göz önünde bulundurarak hazırlıklarını yapmalıdır. Aksi takdirde beyhude yere zaman ve enerji harcamış oluruz. Düşünün. Bize ülkelerine girme yasağı koyanlar, onların da iyi düşünmeleri lazım. Bu ne demektir? Türkiye gibi bir devlete siz ülkenize girme yasağı koyacaksınız. Bize düşen nedir? Hayırlı olsun... Gelmesek de olur. Batar mıyız, biter miyiz, öyle bir şey mi var, çok mu meraklıyız? Düşünün. Şahsıma, aileme, bakan arkadaşlarıma, 3-4 bakan arkadaşıma vize yasağı koyuyorlar. Bu, siyasetten zerre kadar nasibini almış olan insanlara yakışır mı, bir ülkeye, bir devlete bu yakışır mı? Siyaset, duygusallık sanatı değildir. Siyaset, birinci derecede insan yönetme, iki ülke yönetme sanatıdır. Aziz milletim, ülkemizin zor bir dönemden geçtiğini biliyoruz. En büyük gücümüz, her zaman olduğu gibi milletimizin bizatihi kendisidir. Allah'ın yardımı, milletimizin desteği, dostlarımızın duası yanımızda olduğu müddetçe bu mücadeleden de başarıyla çıkacağımızdan şüphe duymuyoruz. Yaşanılan süreç, Suriye meselesinin sadece Suriyelileri ilgilendirmediğini, asıl hedefin bizim ülkemizin ve milletimizin bekası olduğunu tüm açıklığıyla ortaya koymuştur."

"Rejim güçleri değil, onu biliyorum. Öyleyse niçin? Ama Rusya'yı rejimin davet ettiğini biliyorum. Burada kim davetlidir, kim rastgele gelmiştir ortada. Kökü sağlam olan ağacı unutmayın rüzgar deviremez. Hamdolsun, biz kökü binlerce yıl ötesine uzanan sapasağlam bir ülkeyiz. Gerekirse yedi düveli karşımıza almak pahasına bu ümmetin ve bu milletin onurunu, izzetini, haysiyetini yere düşürmedik, düşürmeyeceğiz. 

Şehitler tepesi hiç boş kalmayacak. Kalmayacak olsa da hak için, hakikat için, ülkemize ve milletimize hizmet için mücadeleye devam edeceğiz. Son nefesimize, gücümüzün son takatine kadar bu yoldan dönmeyeceğiz. En büyük hesabın Allah'ın hesabı olduğu inancıyla bize dayatılan değil doğru bildiğimiz yolda yürümekte kararlıyız."

Erdoğan, konuşmasını "Şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab." diyerek, tamamladı.

Kaynak, AA

Bu haberler de ilginizi çekebilir