"Nesli muhafaza etmenin yolu aile kurumuna sahip çıkmaktan geçer"
Adana Sivil İnisiyatif Meclisi tarafından düzenlenen basın açıklamasında, nesli muhafaza etmenin yolunun aile kurumuna sahip çıkmaktan geçtiği vurgulanarak aile yapısını dinamitleyen kanunların iptal edilmesi çağrısında bulunuldu.
Adana Sivil İnsiyatif Meclisi (ASİM) tarafından İstanbul Sözleşmesi'ne ve 6284 sayılı Kanun'a tepki olarak bir basın açıklaması yapıldı.
Aile kurumu başta olmak üzere toplumu hedef alan "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi"ne bağlı uygulamaların, Türkiye ile birlikte İslam dünyasına yönelik bir tehdit olduğuna dikkat çekilen basın açıklamasında, aileyi ve nesli muhafaza etmenin yolunun aile kurumuna sahip çıkmaktan geçtiğine vurgu yapıldı.
Basın açıklamasını ASİM Başkanı Mahmut Eraslan okudu. Eraslan, Türkiye'nin 2011 yılında imzaladığı ve 2014 yılından beri yürürlükte olan "İstanbul Sözleşmesi"ni ve bu sözleşmenin güdümünde topluma dayatılan, insanlığa ve geleceğe düşman "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi"ni reddettiklerini belirtti.
Eraslan, "Bilindiği üzere Türkiye, kısa adı 'İstanbul Sözleşmesi' olan uluslararası 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi' sözleşmesini 6284 sayılı Kanun'a esas teşkil ettiği gerekçesi ile 2011 Mayıs ayında imzalayarak kabul etmiştir. Söz konusu sözleşme incelendiğinde Batı kültür ve medeniyetinin aileye ilişkin ürettiği kavram, teori ve modeller, yapılar ve bulduğu çözümlerin, kendi toplumsal yapımız, zihin dünyamız, değerlerimiz ile kültür ve medeniyetimizle uyuşup uyuşmadığına bakılmaksızın kopya edilmesinin ön görülmesini; test edilmeden, sonuçlarının ne olabileceği hesap edilmeden uygulamaya konulmaya gayret edilmesini esefle izliyoruz." dedi.
"Türkiye'de boşanmalar maalesef daha da artmıştır"
Kadın ve aileye ilişkin sorunların çözümünde "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği" uygulamalarının asla etkili olmayacağının bilinen bir gerçek olduğunu belirten Eraslan, "Boşanmaların sebebinin Avrupa ülkelerinin sarıldığı 'Toplumsal Cinsiyet' kavramı ile tanımlanmasının ve onların mevzuatlarının memleketimizde tatbik edilmesinin kendimiz ve neslimiz açısından gelecekte menfi sonuçlar doğuracağı açıktır. Kadın ve aileye ilişkin sorunların çözümünde 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği' uygulamaları etkili olsaydı, öncelikle uzun yıllardır bu politikayı en iyi şekilde uygulayan ülkelerde etkili olması gerekmez miydi? Hâlbuki bu politikaların daha iyi uygulandığı ülkelerde kadın ve aileye ilişkin bazı sorunların daha yüksek olduğunu görmekteyiz. Bütün dünyaya dayatılan bu uluslararası proje ile evlilik dışı çocuk sayısı yüksek oranlara varmıştır. Türkiye'de ise boşanmalar maalesef daha da artmıştır." ifadelerini kullandı.
"Cinsiyet kavramı kişinin fıtratı ve yaratılış kodlamasıdır"
"Aileyi korumak, dağılmış aileleri toparlamaktan çok daha kolaydır" diyen Eraslan, "Aile kurumunu dağıtmış hiçbir ülkenin onu yeniden toparlamayı başardığı görülmemiştir. Görüldüğü üzere bu projenin hedefi 'kadınlaşmış erkekler' ve 'erkekleşmiş kadınlar' şeklinde fıtratına muhalif davranan ve hayâsızlığı yaşam felsefesi olarak benimseyen bireylerin çoğalmasını sağlamaktır. Cinsiyet kavramı kişinin fıtratı ve yaratılış kodlamasıdır. Bu olguyu reddeden gruplar, 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği' tanımı ile biyolojik kadınlık ve erkeklik cinsiyetlerini kabul etmeyerek, eşcinselliği ve diğer sapkın cinsel meyilleri meşrulaştırıp, yaygınlaştırmak istemektedir." şeklinde konuştu.
"Her türlü sapkın ve nikâhsız beraberliği kabul etmek mümkün değildir"
Eraslan, "İstanbul Sözleşmesinin en tehlikeli özelliklerinden birisi de kadın ve erkeğin birbiri ile evlenmesini toplumun, dinin, örfün dayatması olarak sunması ve adeta evlilik kurumunu aşağılamasıdır. 'İstanbul Sözleşmesi' her türlü sapkın, kadın kadına, erkek erkeğe, toplu gayri ahlaki ortamları meşrulaştırıp, sadece birkaç gün evli kalan erkekleri bile ömür boyu nafaka cezası ile cezalandıran bir sözleşme olarak karşımızdadır. Her türlü sapkın, nikâhsız beraberliği 'normal sağlıklı birliktelik' olarak tanımlanmasını kabul etmek mümkün değildir." diye konuştu.
"Bu gizli siyonist yıkım projesine son verilmeli"
Eraslan, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi'nin Türkiye ile birlikte İslam dünyasına yönelik de bir tehdit olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Şayet bu mihraklar Allah korusun gayelerini gerçekleştirmeyi başardıkları takdirde, yozlaşmış ve değer yargılarından mahrum bırakılmış bir toplum ile karşı karşıya kalacağız. Bundan sonrasında ise şer güçlerin memleketimizi işgal edilmesi için topla tüfekle saldırmaya gerek kalmayacaktır. Türkiye derhal bu sözleşmeye attığı imzayı geri çekmelidir. Aklı başında tüm sosyal bilimcilerimizle toplum dâhil, tüm yetkililerimizi bu gizli amaç konusunda bilgilendirmelidir ve bilinçlendirmelidir. Bu gizli siyonist yıkım projesine son verilmeli ve derhal 'dur' denilmelidir. Bu saldırı aynı zamanda kadın haklarını savunur gibi gözükmesine rağmen kadına da bir saldırıdır. İffete karşı saldırıdır. Ahlaka saldırıdır. Kutsala saldırıdır. Bu saldırı aynı zamanda küresel bir tehdittir. Bu projelerin arkasında kimlerin olduğu aşikârdır."
"Nesli muhafaza etmenin yolu aile kurumuna sahip çıkmaktan geçer"
"İstanbul Sözleşmesi yürürlükte durduğu sürece hiçbir erkeğin ve kadının şerefi güvence altında değildir" diyen Eraslan, şöyle devam etti:
"Bir erkek her an bir iftira ile cinsel istismardan delilsiz, belgesiz ağır bir ceza alabilmektedir. Boşanan babalara kendi çocuklarını haczettiren, defalarca kendi çocuğunu görmek için harç ödettiren, ebeveyn yabancılaştırmaları ile çocukları babalarına düşman ettiren sürece kaynaklık eden bu sözleşme ve buna bağlı 6284 sayılı Kanun ile her yıl 150 bine yakın erkek evinden uzaklaştırılmıştır. Basit sebeplerle sokağa atılan, mahallesine bile giremeyen ve cinnet geçiren erkekler yaşadıkları travmanın bir sonucu olarak sağlıklı düşünebilme yetilerini kaybetmiş ve bu sebeple boşanmalar ve hatta cinayet oranlarında ciddi bir artış gözlemlenmektedir. Nesli muhafaza etmenin yolu aile kurumuna sahip çıkmaktan geçer. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği politikalarının, Türkiye gibi Müslüman bir toplumda hayata geçirilmeye çalışılmasına hayret ediyoruz. Bu ifsat sözleşmesine derhal 'dur' denilsin istiyoruz."
"Bu operasyon Türkiye'nin şahsında İslam dünyasına yönelik bir tehdittir"
Eraslan, "Şayet bu sözleşmeden geri dönülmezse Türkiye, İslam ülkeleri için rol model olarak gösterilmek istenecektir. Bu operasyon Türkiye'nin şahsında İslam dünyasına yönelik bir tehdittir. Bu tehdit, İslam toplumuna ve mazlum halklara karşı topyekun bir saldırıdır. Bu saldırı aynı zamanda kadın haklarını savunur gibi gözükmesine rağmen kadına da bir saldırıdır. İffete karşı saldırıdır. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın altını çizerek ifade ettiği gibi nikah akdinin değersizleştirildiği, evlilik dışı ilişkilerin normal sayıldığı, boşanmanın adeta teşvik edildiği sancılı bir süreçle karşı karşıyayız. 'Aile' adlı mukaddes ocağın yaşatılması, tehditler karşısında korunması son derece önemlidir. Ailede çözülme olursa, millet olarak varlığımızın tehlikeye girmesi de kaçınılmazdır. Nesli muhafaza etmenin yolu da aile kurumuna sahip çıkmaktan geçmektedir. Devleti korumak da ancak aileyi korumakla, kollamakla mümkündür." diye belirtti.
Eraslan, son olarak "Gelecek nesillerin hakkı adına, sokaklara terk edilmiş çocukların hakkı adına, geleceğimiz adına, insanlık adına, aile kurumunu muhafaza etmeyi savunuyor ve savunmaya devam ediyoruz. Yaşanan süreç ve sonuçlar ile bu sözleşmenin tatbikinin milli ve manevi değerlerimizle bağdaşmadığını görüyor ve uyarıyoruz. Bu politikaların uygulanmasının her açıdan kültürümüzle doku uyuşmazlığı açığa çıktığından, neslimizi ve aile kurumunu muhafaza etmek için Avrupa ülkeleri gibi geri dönülmez aşamalara gelmeden 'İstanbul Sözleşmesi'nin 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi'nin ve bağlı uygulamalarının iptal edilmesinin milletimiz açısından daha hayırlı olacağına inanıyoruz." dedi. (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)