Bırakın Feminist söylemleri, Cinsiyet Eşitliğini… KADIN İSLAMLA KURTULDU
Kadına eşitlik, özgürlük adı altında dayatılan feminist söylemler ve cinsiyetsizleştirme projesi gibi melanetlerle toplumu ifsat etme amacındaki karanlık güçler, bunun, kadını fıtratından uzaklaştırmak geçtiğini iyi biliyor. Gazetemize konuşan kadın yazar ve sosyologlar; kadının İslam’la değer bulduğunu, kurtulduğunu ve özgür bireyler haline geldiğine dikkati çekti.
M. ERKAN YAVUZ - DOĞRUHABER
Beşeri sistem ve ideolojiler, kadınları eşitlik, özgürlük, pozitif ayrımcılık kavramları üzerinden metalaştırarak toplumda değersizleştiriyor. Bir yanda feminist söylemler diğer yanda kadının kadınlığını elinden alan cinsiyetsizleştirme söylemleri kadını adeta metalaştırıyor. Kadın içine çekildiği tuzağın farkında olmadan modern dünyanın süslü kavramlarına aldanıp basitleşiyor, en uygunsuz reklamlarda metalaştırılıyor. Beşeri sistem ve ideolojilerin kadına sunduğu hayat tarzının kadını daha çok toplumun kölesi haline getirdiğini ifade eden yazar ve sosyologlar kadının İslam’la kurtulduğuna, özgür bir birey olduğuna dikkat çekti.
KADIN İSLAM’LA KURTULMUŞTUR
Kadının İslam’la kurtulduğuna dikkat çeken Nisanur Dergisi Editörü Elif Yüksek, “Kadının İslam’la kurtulduğunun kanıtıdır; diri diri gömülmesinin 'cahiliyye'ye atfediliyor olması... Kadının İslam’la şeref bulduğunun kanıtıdır; Hatice'tül Kübra'nın yolunun, Muhammed Mustafa (AS) ile kesiştikten sonra hayır, bereket, güzellik ve vefaya çıkması...
Kadının İslam’la birey olduğunun, benzersiz bir kimliğe kavuştuğunun kanıtıdır; Peygamber Efendimizin, kızı Fatıma içeri girdiğinde onu ayakta karşılaması... Evet, lamı cimi yoktur ki; kadın İslam’la kurtulmuştur! Mehir hakkı, bakım sorumluluğu, talak hususu, çocuk bakımı, duygusal tepkimeler, ibadi yükümlülükler ve sorumluluk alanı gibi daha birçok hususta İslam hukuku incelendiğinde, bu hakikati aşikâre görmek mümkündür.” dedi.
"BİR GÜN HEDİYE EDİLİP ALINAN HAKLARIN ÜSTÜ ÖRTÜLMEKTEDİR"
Sosyalizm, Komünizm gibi beşeri ideolojilerin ve düşüncelerin kadının gözünü boyamak için 8 Mart bahanesiyle kadına sadece bir gün değer verdiğini belirten Yazar Arzu Demir, İslam'ın, kadına sadece bir gün değil her gün değer verilmesini emrettiğini söyledi. Kadınların "8 Mart Kadınlar Günü, Sevgililer Günü, Anneler Günü" gibi günlerle sömürüldüğünü, beşeri sistemlerin kadınları kendi menfaatleri doğrultusunda kullandığına değinen Demir, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İslam dini aslında kadını en ulvi yerlere getirmekte; ama maalesef Müslüman kadınlarımız bu Kapitalizmin, Sosyalizmin ve Komünizmin oyunlarına gelmekte, hak ettiği değeri alamamaktadır. Ama beşeri sistemler kadınlara bu günleri hediye ederek alınan tüm haklarını aslında örttükleri gündür. Yılın 364 günü kadın onların yanında değersiz, sadece kendisinden faydalanan bir meta gözüyle bakılmakta, bir gün kendisine hediye edilip alınan hakların üstü örtülmektedir. Müslüman kadınlara şu çağrıda bulunuyoruz; onlara bu günleri hediye eden insanların gayesini bilsinler. Onlara en büyük değeri İslam dininin verdiğini görsünler."
POZİTİF AYRIMCILIK ADI ALTINDA KADINA YÖNELİK HAKSIZLIKLAR…
Sosyolog Merve Bozan ise, “Küresel sistem bu gibi günleri kendi bağlamı dışına taşıyarak demagoji yapmaktadır. Bu nedenle küresel sistem kadını hem dişiliğiyle hem de yaşadığı temel sorunlarından dem vurarak onu sömürmektedir. Alınan kararlara bakıldığında uygulama açısından sonuçlar hiç de iç açıcı değil maalesef. Çünkü bugün hâlâ kadınlar çalışma hayatında her türlü problemle karşı karşıyadır. Kadınlar toplum hayatındaki annelik görevi ihmal edilerek erkeklerle aynı muameleyi görmektedir. Ve bu pozitif bir ayrımcılık olarak lanse ettirilmeye çalışılıyor. Bugün pozitif ayrımcılık adı altında kadına yönelik haksızlıklar, hukuksuzluklar devam etmektedir." Diye konuştu.
"İSLAM'DAN ÖNCE KADIN HER TÜRLÜ HAKTAN MAHRUMDU"
İslam ile beraber kadının haklarını elde ettiğini söyleyen Bozan, son olarak şunları kaydetti: "Dünya barışını kadın ve erkeğe eşit haklar vermekle elde edemeyiz. Ancak kadın ve erkeğin her türlü koşulu göz önünde bulundurularak adaletli bir hakkın tesisi dünya barışını tesis edecektir. İslam’dan önce kadın her türlü haktan mahrumdu, maalesef her türlü hukuksuzluğu görüyordu. İslam ile beraber kadının her günü değerlenmeye ve İslam'la beraber kadın haklarını elde etmeye başladı. "
KADIN İSLAM’A DÖNMEDİKÇE HAK ETTİĞİ DEĞERİ ASLA BULAMAYACAK
Yazar Sezgin Özbay da “Kadına hak ettiği değeri en güzeliyle ve hatta fazlasıyla veren yegâne nizam İslam’dır. İslam, cenneti ayaklarının altına sererken, batıl düzenler dünyayı kadının sırtına yükledi. Bunu da ‘Kendi ayakların üzerinde durmalısın, güçlü olmalısın.’ telkiniyle yaptı. Kadına, kadınlıktan çıktığı, kendini sokaklara attığı, evlatlarından koptuğu oranda değer veren batıl sistemlerin, kadın kalamayanların kadınlar gününü kutlaması ikiyüzlülükten ve çıkarcılıktan başka bir şey değildir. Kadına verilen değer sevgidir, vefadır, muhabbettir. Herkesin vicdanında, kalbinde hissettiği bir gerçek vardır: Kadın İslam’a dönmedikçe hak ettiği değeri asla bulamayacak; ne anne, ne eş, ne ev hanımı, ne de kariyer sahibi olacaktır. Umarız ki bu gerçek toplumca idrak edildiğinde her şey için çok geç olmaz.” şeklinde konuştu.
TOPLUMU İFSAT ETMEK İSTEYENLER BUNUN YOLUNUN KADINDAN GEÇTİĞİNİ İYİ BİLİYORLAR
“Kadının kim olduğunu ya da olmadığını ancak onu var eden söyleyebilir.” diye konuşan Yazar Gülfer Ekmen, “Toplumu ifsat etmek isteyenler bunun yolunun kadından geçtiğini iyi biliyorlar. Çünkü toplumun yarısı kadın diğer yarısı kadının yetiştirdikleridir. Klişeleşen bu cümle üzerinde tefekkür edilirse neden kadın? sorusunun cevabı da alınmış olur. Önce kadına bulunduğu konum iğreti gösterildi. Yoğun propaganda ve uğraşlar sonucunda bu topluma kabul ettirildi. Sonra kadına bir hedef gösterildi. Senin hiçbir eksiğin yok, her şeyi yapabilirsin gibi cafcaflı lafların arkasından ne kadar kazanırsan o kadar değerlisin fikri lanse edildi. Ciklet reklamında arzı endam edilen vücudunun hesabını bile soramayacak kadar uyuşturuldu kadınlık. Sadece etinden faydalanılırken ayaklarımın üzerinde duruyorum zannıyla devam etti hayatına. Gönüllü kölelik o kadar tehlikeli boyutlara vardı ki fıtratının kodlarıyla oynandığını, mutsuzluğu dibine kadar yaşadığını fark edemedi bile. Çözüm, kadının tekrar Yaratıcısı ile buluşturulması, kim olduğunu ya da olmadığını O’ndan dinlemesidir. Çünkü kadınlık uyandı mı insanlık uyanır.” ifadelerini kullandı.
FEMİNİST YAKLAŞIMLAR GELECEK AÇISINDAN TEHLİKELİDİR
Yazar Esra Gülşahin de şunları söyledi; “Son zamanlarda söylem, çalışma ve programlarıyla gündem olan feminist grup ve yaklaşımların zirvede olması Müslümanların tepki vermesini zorunlu kılıyor. Çocuk, genç ve yeni kuşaklara böylesi fıtrata ve inanca tamamen zıt olan fikirlerin söyleniyor olması gelecek açısından tehlikelidir. Ne kadar sesleri yüksek çıksa da İslam'ın kadına sunduğu haklar noktasında çok cılız ve rahatsız edici duruyor. Onların söylem ve tavırlarına yönelik bizlerin halkı bilinçlendirmek ve taşıdığı değerin farkında olması noktasında İslam'ın kadına sunduğu benzeri görülmemiş hakları anlatmak düşüyor. Ve onların çalışma ve programlarının da çocuk, genç ve gelecek için ne derece zarar taşıdığını duyurmak icap ediyor. Ne yazık ki bu konuda insanlar, oynanan oyunların farkında değil. Ve dikkat edilmeli ki, bu düşünce sadece 'cinsiyet eşitliği' bağlamında da kalmıyor. Bunun gibi daha birçok proje aynı amacı taşıyıp farklı şekillerde tezahür ediyor. Ve özelde muhafazakar çocuklar diyeceğimiz İmam Hatipler'de bu düşünce yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Onun için ebeveynlerin bu noktada dikkatli olmaları ve biz Müslümanların da gerek sosyal medya hesaplarında ve gerek sözlü olarak da bu projelere karşı tepkiyi en üst perdeden göstermek gerekiyor. Geceden uyanmayı ve hayırlı geleceklere doğru gitmeyi Rabbim nasip etsin.”
MÜSLÜMAN KADIN ÖNÜNE SERİLEN SAHTE İLTİFATLARA, ASILSIZ VAATLERE KANMAMALIDIR.
Feminist yaklaşımların kadını sürüklediği tuzaklara dikkat çeken Yazar Esra Türk de “Kadınlar sizlere Allah'ın birer emanetidir. Emanetinize sahip çıkın.” Diye uyaran bir peygamberin ümmetiyken, kadının hiçbir şekilde kıymet ve değer görmediği bir dönemde İslam’ın gelişi ile bütün hakları güvence altına alınmışken, bunun aksini savunmak kendi değer mahiyetini ölçememekten ileri gelir. Bugün kadını çağdaşlık, modernlik ve özgürlük gibi süslü kelimelerle değersizleştiren, eşinden ve çocuğundan koparan feminist yaklaşımlar, kendi hak ve özgürlüğünün ne demek olduğunun bilincinde olan hiçbir Müslüman kadını tatmin edememiştir. Bu aldatıcı tuzakların revaç bulmasında Kadınların en büyük eksikliği, İslam’da kendi hak ve özgürlüklerini yeteri kadar araştırmamaktan ileri gelmektedir. Bazı bilinçsiz Müslüman erkeklerin de kadınlara karşı hal ve davranışlarındaki yetersizlik maalesef İslam’a mal edilmektedir. Müslüman kadın, önüne serilen sahte iltifatlara, asılsız vaatlere kanmamalıdır. Kendini yüce yaratıcısının ayetleri ile donatmalıdır.” dedi.
AMACIMIZ MEDENİYET Mİ DENİYET Mİ?
Kadının İslam ile asıl değerini fark ettiğini söylen Yazar Rabia Özelçi ise şunları ifade etti; “Kadını evden iş hayatına taşımak kadına özgürlüğünü vermek gibi lanse ediliyor. Halbuki hakikatte kadın evde tutsak mı ediliyordu? Kadının evine ait oluşu bu şekilde mi anlaşılmıştı? Eğer bu sorulara verilen cevaplar "evet" ise; günümüz hikmetlere kör modernizminin güneş gözlükleri takılmış demektir. Kadının toplumsal manadaki görevi eğer ev idaresine, çocuk eğitimi gibi görevler ise burada bu görevlerin basit ve değersiz olduğunu algıla(t)mak yerine işlerin ardındaki hikmetin ne kadar hayretengiz olduğunu düşünmek gerek. Zira kadın eviyle çocuğuyla meşgul olurken medeniyeti kurmak ve o medeniyetin devamını sağlamak gibi önemli bir vazifeyi yüklenmiş olmaktadır. Ama asıl kaygı medeniyet inşa etmekten ziyade "deniyyet" oluşturmaksa böyle bir düşünce sahibine şunu hatırlatmak gerekir: Kadını evinden yuvasından ve çocuklarından uzaklaştırmak şimdilik bir ferahlama zannedilebilir. Bunun acısını ise günün Avrupa’sı gibi zorluk ve sıkıntıyla boğuşurken anlayacaksınız.”
“SON ZAMANLARDA DALGANIN HAYATIMIZA GİRİŞİNİ GÖRÜYORUZ”
Tesettür Seferberliği Platformu (TESSEP) yetkililerinden Esra Duyu ise, “Son zamanlarda hızlandırılmış, oldukça katı, ayrıştırıcı, bireyselleştirici bir feminist dalganın hayatımıza girişini görüyoruz. Toplum olarak evriltilmek isteniyoruz bu bozguncu tavıra. Temel ideasında fıtratı inkarı ele alan bu düşünce, kadının kadınlık vasıflarına, erkeğinde erkeklik vasıflarına savaş açmış durumda. Kadın ve erkeğin toplumun dayattığı(!) rolleri üstlenerek özgürlüğünün elinden alındığını savunarak yola çıkmış bu ideoloji; kadına ancak eril davranışlar sergilediğinde, erkeğe de ancak feminen davranışlar sergilediğinde “özgür” insan olabileceğini dayatıyor.. Güçlü kadın metaforun ile; kadının iş sahasına atılıp, ekonomik güç elde etmesine yönlendirerek onu toplumun tüm güzelliklerinden soyutlayıp yalnızlaştırıyor. İslam; fıtratında, incelik, zerafet, letafet, şefkat gibi muhteşem meziyetlere sahip kadına, annelik vazifesini yükleyerek, güç, kuvvet ve otorite gibi sağlam meziyetlere sahip erkeğe ise, babalık vazifesini yükleyerek, aile kavramı üzerinden evrensel, temel insani hak ve hukukları çizmiştir.
Her türlü yaşam etkenine şaşı bakan Batı’nın; kutsallaştırıp küreselleştirdiği her bir özel günün(anneler günü, babalar günü, kadınlar günü v.b.), altında zulümden doğan toplumsal sıkıntıların baş göstermesi yatar. Bu tür günler, zorla ayakta duran batı medeniyetinin; sosyolojik, psikolojik buhranlarının en net örnekleridir.” ifadelerini kullandı.