• DOLAR 34.597
  • EURO 36.673
  • ALTIN 2916.184
  • ...
El Adeletu Ma Hiye  Ez Zulmu Ma Hüve
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

M. Ziya Gümüş / doğruhaber

Türkiye’de her şey olması gereken yerde midir? Başka bir deyişle Türkiye’de zulüm var mıdır? Türkiye’ye bir mercek tutalım. Ak Parti hükümeti yetkilileri bu ve benzer konular gündeme geldiğinde şöyle derler.

“Bugün Türkiye eskiye oranla çok iyi bir durumda. Eksiklerimiz yok mu? var. Her gün daha iyiye gidiyoruz vesaire vesaire…

Açılımı da şöyle. Biz göreve geldiğimizde cumhuriyet tarihinde şu kadar yol vardı. Biz şu kadar km yol ilave ettik. Şu kadar derslik vardı. Biz şu kadar ilave yaptık. Şunu da biz yaptık biz. Bunu da biz yaptık biz…

İnsan bi Allah razı olsun der yav diyorlar.

İnsan olarak bir hatamız var. Bize gösterilene bakıyoruz, gördüklerimize bakmıyoruz. Bize gösterdikleriniz için eyvallah. Bi rde gördüklerimize bakalım.

Bugün zindanda Fikret Bayram adında idama mahkum bir vatandaş var. Vucudunun %92’sini doktor raporuyla kullanamıyor. Hiçbir kişisel ihtiyacını gideremiyor. Devamlı iki kişinin yardımına muhtaç.

Hasılı ne diye uzatıyorum ki. %92 ( yazı ile yüzde doksan iki ) özürlü birisinden bahsediyorum. %100 ( yüzde yüz ) özürlü demek ölü demek, bu kardeşimiz vücudunun %8’ini ( yüzde sekizini ) kullanıyor. Bir başka deyişle %8 yaşıyor. Ve tekerlekli sandalyeye mahkûm.

Soru: Böyle birisinin nerede olması gerekir?

Cevap: Elbette ki evinde. Kardeş, eş, çocuk, anne, baba, kardeşlerinin yanında ki yardımcı olabilsinler. Ama maalesef ceza evinde yani olmaması gereken yerde. Başlıktaki sorumuzu yine cevaplayalım. Zulüm bir şeyi olmaması gereken bir yere koymaktır. Fikret olması gereken yerde değil…

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanıyken af yetkisini kullanarak onu serbest bırakmıştı. Taş kalpliler onu yine içeri almışlardı.

Fikret Bayram’ın yakınları, kendisi defalarca durumu Abdullah Gül’e bildirmelerine rağmen bir sonuç alamamışlar. Size bu satırları yazarken Abdullah Gül Kırgızistan’a yaptığı ziyareti kısa kesip yurda dönmüştü. Hastalığı mı? Kulaklarından rahatsız.

Bir komşum var. Avni Uçar 21 yıldır cezaevinde. Cezaevi onun için tam anlamıyla ezaevi olmuş. Biyografi yazmadığım için uzatmayayım onu da terörist diye içeri almışlar. Türkiye’deki çok sayıda cezaevine turist gibi dolaştırmışlar. Her iki böbreği iflas etmiş, kanser hastası.

Soru: Böyle biri nerede olmalı?

Cevap: Böyle biri son demlerini yaşar. Ranzadan inip bir yer döşeğine yatması ve yılların bindirdiği özlemle dolu annesinin şefkatli kollarına teslim edilmesi gerekir.

Şeyh Sadi, abus suratlıyı tarif ederken zindanda bayram geçiren biri gibiydi der. Evet, 44 bayramın ve hastalığın buruşturduğu o yüze bir gülümseme gelmesi için. Olması gereken yere konulmalıdır. Ama o da olmaması gereken yerde cezaevinde zalimin tarifine yine bakınız.

Fikret Bayram da Avni Uçar da “Türk milleti” adına şu anda içerdeler. Ve dostları, sevenleri ve bazı duyarlılar ikisi için de bırakılmaları için imza kampanyası başlatmış. Belli bir sayıya ulaşacak imzaları Cumhurbaşkanına gönderecekler.

Merak ediyorum “Türk milleti” adına yıllardır içerde bulunan bu insanlardan “Türk milleti” ne kadar haberdar. Ve “Türk milleti” bu imza kampanyasına ne kadar destek verecek. O imzaların sızan vicdanların ölçü birimi olduğunu belirtmek isterim.

İsimlerini yazamayacağım. Tokat –Ordu-Samsun-Trabzon-Amasya-Çorum cezaevlerinde çok sayıda bakuri (Güneydoğulu) mahkûm, esir mustazaf var. Bunlar hasbelkader münferit suç işlemiş olsunlar.

Soru: Bunların nerede olmaları gerekir?

Cevap: Anne, Baba- kardeş, eş, çocuklarına yakın bir ceza evinde, Mardin, Diyarbakır, Siirt, Midyat, vs… Ama onlar ailelerine tam bir iklim uzakta.

Onlar da ( yani yüzlerce mahkûm demek istiyorum ) olmaması gereken yerde, yani onlar da MAZLUM. Zulüm Neydi? Bir şeyi olması gereken yere koymamak.

D.S.E’ye göre Yani Dünya Standartları Enstitüsü’ne göre Dünyada herhangi bir ülkede cezaevlerinde binde bir kişinin suç işleyeceği göz önünde bulundurularak yapılır. Bir ülkenin nüfusu 75 milyon ise mahkûm sayısının en fazla 75 bin olması gerekir. 75 bin de normalde üst sınırın son noktasıdır.

Türkiye’de mahkûm sayısı 120 bin + 15 bin denetimli mahkûm yani durum normal değil. Zihinlerin bunu düşünmesi ve burada olması gerekir. Ama zihinler de olması gereken yerde değil. Bir şey olması gereken yerde değilse zulümdür demiştik.

“Biz göreve geldiğimizde IMF’ye borcumuz 23 milyar dolardı. Şimdi 3 milyar dolar. Merkez bankasında 25 milyar dolar vardı. Şimdiyse 95 milyar dolar… Falan filan “ Tamam bereket versin de siz göreve geldiğinizde ceza evlerinde 60 bin mahkûm vardı, şimdiyse 120 bin. Artı 15 bin denetimli mahkûm var. Bunu da başarmışsınız.

120 bin mahkûmun kaç bini olmaması gereken yerlerde, hiç soran oldu mu?

Söylediklerimize bir anda inanmakta zorlanıyoruz. Bu ülkede sadece ve sadece camide Kur’an dersi verdiği için camiden canilerin ellerine teslim edilen ve işkence tezgâhlarından geçen ve cezaevlerinde ömür tüketenlerin sayısı yüzlerce…

Cezaevinde bir kardeşten duyduğum bir serpehatiyi (vakıayı) anlatayım. “Biz camide Kur`an dersi verirken baskın düzenlendi. Bizi öğrencilerimiz arasından aldılar. Mahkemedeyiz, aramızda daha önce görmediğimiz, tanımadığımız bir kişi daha vardı. Yargı literatürüyle “Dosya arkadaşı olmuştuk” ( bu arada İsmet İnönü döneminden bahsetmediğimi hatırlatayım) Yargılama sırası ona gelmişti. “Hakim bey yemin ediyorum bunlardan hiç birisini tanımıyorum. Beni niye aldıklarını da bilmiyorum. Ben pexwas (sokak serserisi) olarak tanınan biriyim. Tövbe etmiştim. Allah’ın beni bağışlaması için ben o gün camiye gelmiştim. Beni bırakın huzurunuzda söz veriyorum bir daha camiye gitmeyeceğim. Yanlışlıkla olmazsa kıbleye yönelmeyecek, namaz kılmayacağım…” demiş ve bırakılmış.

Şimdi nerededir bilmiyorum. Ancak gördüğü işkenceden sonra onun hayatında ne cami, ne kilise, ne de havranın sokağından geçtiğini düşünüyorum.

Siz mazlumların ahını almaya devam edin. İnşallah biz de çıkışını seyredeniz...

Saçı sakalı bembeyaz bir yaşlıyı taa D.Bakır’dan ailesine yakın bir yerden alıp Karadeniz’e getirmek yetmiyormuş gibi oradan da alıp Ankara Sincan’a tek başına bırakmaya çalışmak nedir?

Bu da bir şeyi olması gereken yere koymamaktır. Allah’tan korkmamak, Allah’ı hesaba katmamak... İnne batşe Rebbike leşediyd’i bilmemektir.

Bu haberler de ilginizi çekebilir