• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Faiz Bulaşıcı Mikrop Gibidir
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Faizle ilgili sorularımızı cevaplandıran İslam Hukuku Profesörü Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, faizin dünya çapında ekonomik bir musibet olduğunu ifade ederek şöyle konuştu. “Faiz fıtrat kurallarına aykırıdır. Fıtrata aykırı olan şey insanlara zarar verir, sürekli çatışmalar meydana getirir. Çatışma ile huzur elde edilemez. Yani faiz toplumun huzurunu kaçırır”

İSLAM’DA FAİZE ALTERNATİF KURUMLAR VARDIR
Faizin ne denli zararlı bir mikrop olduğunu anlamak yeterli değil, ona alternatif bir sistemin de geliştirilmesi gerektiğini ifade eden İslam Hukuku Profesörü Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, “Dünyada bazı ekonomistlerin faize karşı oldukları biliniyor. Faiz olayının gerçeğini araştırıp öğrenen tarafsız bilim adamlarının faiz sistemini benimsemesi mümkün değildir. Ekonomik krizler, özellikle 2009 yılında dünya ekonomisini altüst eden kriz ekonomiye yön veren kimseleri düşünmeye sevk etmiş olmalıdır. Atalarımız, bir musibet bin nasihatten yeğdir, demişlerdir. İslam’da faize alternatif kurumlar vardır, alternatif bir sistem de bulunabilir. Alternatif bir sistemin geliştirilmesi hiç şüphesiz alternatif düşüncelerin üretilmesine bağlıdır” dedi.
CİMRİLİK CÖMERTLİĞİN ÖNÜNE GEÇMİŞTİR
İslam dünyasında faiz meselesine sadece fıkıh kitaplarında yer alan konular ve konuları aktaran ibareler çerçevesinde yaklaşıldığını belirten Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, “Fıkhın oluşum döneminde alternatif kurumlara belki ihtiyaç yoktu. Onun için bu kurumlara yer verilmemiştir. Örneğin; Karz-ı Hasen Kurumu fıkıh nazariyesinde yer almaz. Çünkü insanlar ferdi olarak güzel bir şekilde borç vermeyi de bir kulluk görevi olarak kabul ediyorlardı. Kuruma ihtiyaç kalmadan finansman ihtiyacı gideriliyordu. Fakat, zamanla insanlarda dindarlık duygusu gerilemiştir. Cimrilik cömertliğin önüne geçmiştir. Dolayısıyla finansman ihtiyacı için tefecilik ortaya çıkmıştır. Batı’da bu ihtiyaç bankalar çerçevesinde kurumlaştırılmıştır. Yakın asırda Batı’ya benzeyen İslam dünyası oradan cimrilik almıştır; daha başka bir ifade ile Batı, cimriliğin Müslüman dünyaya sirayet etmesine sebep olmuştur. Geldiğimiz nokta İslam ahlakı açısından hiç de iç açıcı değildir. İnsanımız faizden muzdariptir. Bunun için alternatif kurumların kurulmasına şiddetle ihtiyaç vardır” şeklinde konuştu.
İSLAMÎ KAYNAKLARDA BUNUN ÇÖZÜMÜ VAR
Sadece fıkıh kitaplarında yer alan meseleler çerçevesinde faize alternatif bir sistem bulmak mümkün değildir. Bunun gibi ekonomik bir mesele olan faiz meselesine, sadece dini bilgilerle yaklaşmanın da yeterli olmadığını söyleyen Prof. Dr. Yavuz, “Mutlaka ekonomiyi iyi bilmek gerekir. Çağdaş ekonomik yapı da dikkate alınarak gerçekçi ve ikna edici düşüncelerin üretilmesi gerekir. Faize alternatif kurumların oluşturulması için İslamî kaynaklarda yeterince malzeme vardır. Ancak, sadra şifa verecek bir sistemin bulunup uygulama alanına sokulması için, İslam hukukçularının mutlaka ekonomi bilgisine sahip olmaları yahut ekonomiyi bilen bilim adamları ile ortak çalışmalar gerçekleştirmeleri gerekir. Bunun için önce Kur’an’a, sonra sahih sünnete ve bu iki kaynaktan çağımızın ekonomik ihtiyaçlarına cevap veren yaklaşımların ortaya konmasına ihtiyaç vardır. Sonra da sistem denemelerinin yapılması suretiyle faize alternatif nazariyelerin test edilmesi gerekir. Test edilip uygulama alanına girdikten sonra, ülkemizde uygulandığı gibi, tüm dünyaya ihraç edilmesi de söz konusu olabilir. Tıpkı bir hastalığın ilacını bulup test etmek ve uygulamada tedavi sağlamak gibi bir şeydir bu. Sanayi alanında yeni bazı ürünler üretip bunların beynel-milel pazarlarda sergilenmesi de buna benzer. Eğer bu gerçekleşirse o zaman faize alternatif sistemlerden söz edilebilir” diye konuştu.
FAİZ DÜNYA ÇAPINDA EKONOMİK BİR MUSİBETTİR
Faizin dünya çapında ekonomik bir musibet olduğunu belirten Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, “Bu musibetten kurtulmak için, sonucu basit ferdi çalışmalardan beklemek yanlış olur” dedi.
“Bu sorunun halledilmesi ve alternatif bir sistemin bulunması için, beynelmilel bir organizasyona ve büyük mali harcamalara ve yoğun bilimsel ve düşünsel fikri emeklere ihtiyaç vardır” diyen Prof. Dr. Yavuz, “Eğer dünya faizin İslam’daki alternatifini öğrenebilirse o zaman bu alternatifi neden alıp uygulamasın. Bir Arap atasözünde “Tatmayan bilmez” denilmiştir. Alternatifi bulup dünyaya tattırmak gerekir. Burada görüldüğü gibi ağır yük Müslümanlar üzerine, Müslüman düşünürler üzerine yüklenmiş olmaktadır. Ben bunun Türkiye şartlarında Türkiye’deki bilim adamlarının diğer İslam âlimleri ile ortaklaşa mesaileri ile gerçekleşebileceğine inanıyorum. Tabi bu âlimleri harekete geçirecek bir motor gücüne ihtiyaç vardır. Un, şeker, yağ vardır, helvayı yapacak ustalar da vardır. Sadece mekanizmayı kuracak organizatörler yoktur. Bunun da gerçekleşeceğine inanıyorum” ifadelerini kullandı.
FAİZ BULAŞICI VE TEHLİKELİ BİR HASTALIK MİKROBU GİBİDİR
“Faizin topluma verdiği zararlar sayılmayacak kadar çoktur ve büyüktür” diyen Prof. Dr. Yavuz, “Faiz her şeyden önce helal kazancı olumsuz yönde etkiliyor. Faize bulaşan insanlar, bu paraları saf helal, temiz olan diğer kazançlarına karıştırıyorlar. Bir temsil ile anlatmak gerekirse; bulaşıcı ve tehlikeli bir hastalık mikrobu, toplumun bir ferdine zerk edilirse diğer fertlerine kısa zamanda bulaşır. Miktarı az da olsa, radyasyon nasıl kısa zamanda etrafa yayılarak atmosferi etkiliyor ve insanların hayatlarını tehdit ediyorsa, faiz de insanları ellerindeki malları öyle bozar. Manen zehirler ve öldürür. Faizden elde edilen kazançlar, toplumun mallarına karışınca, harama bulaşmamış çok az mal kalır. İşte faizin en büyük zararı budur. Bunun yanında birçok zararından söz etmek mümkündür” dedi.
FAİZ, ZENGİNİ DAHA ÇOK ZENGİN, FAKİRİ DAHA ÇOK FAKİR EDER
Faizin para sahiplerini tembelliğe, başkasının sırtından geçinmeye ve insanların emeklerini sömürmeye sebep olduğunu belirten Prof. Dr. Yavuz, “ Emek sahipleri, para sahipleri için çalışmış olur. Zenginler daha zengin, fakir de giderek daha fakir duruma gelir. Ne ekonomi gelişir, ne de refah tabana yayılır. Nimetler sadece belli kişilerin elinde kalır. Allah’ın, tüm kullarının istifadesi için yarattığı mallardan çok küçük bir azınlık yararlanmış olur. Bu da malın yaratılış hikmetine aykırıdır. Allah-u Teâla Bakara sûresinin 23. ayetinde yeryüzünde ne varsa hepsini kullarının tamamı için yarattığını açıklamaktadır. Dolayısıyla faiz fıtrat kurallarına aykırıdır. Fıtrata aykırı olan şey insanlara zarar verir, sürekli çatışmalar meydana getirir. Çatışma ile huzur elde edilemez. Yani faiz toplumun huzurunu kaçırır” şeklinde konuştu.
TOPLUMUN FAİZDEN KURTARILMASI ŞARTTIR
“Haram karışmış paralarla hayır yapmak doğru olmaz” diyen Prof. Dr. Yavuz, “Faiz artık insanların bedenlerinin zerrelerine kadar işlemiştir. Haram yiyenlerin hayır ve hayırlı bir iş yapmasını beklemek isabetli bir davranış olmaz. Haramla beslenen bir nesilden de hayır beklemek mümkün değildir. Önce toplumun faizden kurtarılması şarttır. Ayrıca, faiz malı yemek Allah’a karşı savaş ilan etmek demektir. Allah’a karşı savaş açanların, Allah adına hayır yapmaları nasıl düşünülebilir ki?” diye konuştu.
FAİZ KARŞILIKSIZ FAZLALIK ALMAKTIR
İnsanların bugün bir birine faizsiz ve karşılıksız borç para vermeyecek duruma geldiklerine dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, “Çok zengin olanlar karşılıksız borç vermiyorlar. Bunun en önemli sebeplerinden biri tabii faizdir. Faiz karşılıksız fazlalık almaktır. Bu fazlalığı almak var iken, faizsiz borç vermek insanlara cazip gelmiyor. İşte bu sebeple tefecilik yaygınlaşmış, bankalar ortaya çıkmıştır. Bunun sebebi de iman zayıflığı, takvadan uzaklaşmak, maddeperestlik ve kapitalist hayata özenmektir. Malum kapitalizmde menfaat elde etmeden hiçbir şey yapılmaz, hele para asla verilmez. Ekonomi kitaplarında anlatılan meşhur bir hikaye vardır. “Bir kimsenin fazla yemeği olsa, komşusu da aç olsa, bu yemeği köpeğine mi yoksa komşusuna mı vermelidir?” Bu soruya verilen cevap: “Köpeğine vermelidir” şeklindedir. Çünkü köpeğin sahibine sağladığı menfaat vardır, fakat komşunun yoktur. İşte kapitalist sistem. Hayat felsefesi bu sisteme dayalı olan bir insanın başkasına karşılıksız borç para vermesi düşünülebilir mi? Ülkemizde ve İslam dünyasında kapitalist ruhu ile yetişen Müslümanlar, hayır yapamazlar, çünkü hayrın dünyada sahibine bir menfaati yoktur” ifadelerini kullandı.
FAİZ İNSANLARI YANLIŞ YOLLARA SEVK EDİYOR
“Faizle iş yapmak İslamî açıdan asla doğru değildir. Çünkü faiz bütün semavi dinlerde haramdır” diyen Prof. Dr. Yavuz, “Özellikle İslam dininde faiz, Allah’a savaş açmak şeklinde tasvir edilmiştir. Faizcilik bir şekilde para sahibi olan kimselerin bu parayı çalıştırıp fakir-fukaraya alın teri ile ihtiyacını kazanma imkânı verecek yerde, parayı yatırmayıp, risksiz olarak vermek ve kârı garanti etmektir. Parayı alan ihtiyaç sahipleri risk altında kalıyor, fakat veren risk taşımıyor. Para sahibinin alnı hiç terlemiyor, borçlu olan kişi ise sıkıntı çekiyor, endişe ile yaşıyor; çok çalışıp çok kazanması gerekiyor ki, hem borcunu faizi ile ödesin, hem de geride kendisine ve aile fertlerine bir miktar rızık kalsın. Bunun için ya çok kârlı bir iş bulması gerekir yahut hileli kazançlar elde etmeye, insanları kandırarak kâr kazanmaya yönelir. Bu da hem maddeten hem de manen hüsrandır. İşte bu sebeple, Müslüman kişi, çalışıp kazanmalı, işini sağlam yapmalı ve asla faize bulaşmamalıdır. Faize bulaşan insan helal olan diğer mallarını da kirletir. Bir damla necaset bir kazan suyun içine atılsa onu bütünü ile ifsad eder. Müslüman ruhen, bedenen ve malen temiz olmalıdır. Faize bulaşıp da mutlu olan, huzur bulan bir kimse bilmiyoruz” diye konuştu.
BANKA REKLAMLARI FAİZİ TEŞVİK EDİYOR
İnsanların lokmalarına, faiz kurumları aracılığı ile haram karıştığına dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, “Bunun lokomotifi bankalardır. Çok yoğun propaganda ve reklamlar vasıtasıyla halkı faize itmektedirler. Halk da ihtiyaç saikıyla bankalara dadanmakta ve bir daha kendini kurtaramamaktadır. Faiz müesseseleri, Müslümanların iman zaafının ve takva eksikliğinin ürünleridir. Tabiri caizse İslam dünyasındaki sarsıntılar sonucunda meydana gelen çatlaktan sızan kurumlardır bunlar. Temeli sağlamlaştırmak ve binayı restore etmek gerekir.
Faizin maddi-manevi, bilinen ve bilinmeyen birçok zararı vardır. Bu zararlar halkımıza yeterince anlatılamamıştır. Hatta fıkıh ihtisası olmayan bazı ilahiyat mensubu zatlar bu konuda cevaz veren açıklamalar yapmaktadırlar. Ancak, faiz konusu İslam fıkhının en zor ve karmaşık konularından biri olduğu için, faiz konusunda uzmanlığı olmayanların düşünceleri Müslüman halkımızı bağlamaz. Bu gibi zatların açıklamalarına dayanılarak faiz alıp vermek asla caiz değildir. Başta diyanet işleri başkanlığı olmak üzere, gönüllü kuruluşlar ve üniversiteler, Müslüman halka yönelik bilgilendirme toplantıları yapmalıdırlar ve bu toplantılardaki düşünceler medya aracılığı ile de halka aktarılmalıdır” şeklinde konuştu.
UYUŞTURUCU VE SİGARA GİBİ FAİZLE MÜCADELE EDİLMELİ
Halkın aydınlatılması için çok yönlü çalışmalar yapmak gerektiğini de belirten Prof. Dr. Yavuz, “Tıpkı uyuşturucu ve sigara ile mücadelede uygulanan yöntem gibi... Bu yöntem aynen faizi için de uygulanmalıdır. Belki o zaman halkımız işin kolayına kaçmayacak, faizle çalışan bankalara meyletmeyecek, bankalar da helal yollardan mal kazanıp kâr payı dağıtma sistemini kurma çabası göstereceklerdir. Allah Müslüman kardeşlerimizi haramlardan korusun” dedi. 
FAİZİN İLACI VARDIR
“Faizin zararlarını, dinimiz açısından sakıncalarını, ekonomiye zarar verdiğini, malları eksilttiğini, bereketi kaldırdığını bilimsel yöntemlerle ortaya koymak ve herkese anlatmak gerekir” diyen Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, “Faizin ilacı vardır. Zekât, Karz-ı Hasen, Sadaka ve infakı kurumlaştırıp işletmektir. Bir tarafta karşılıksız yardım alanları, diğer yanda ihtiyacı kadar parayı faizsiz olarak elde edebilen kitlelerin, faiz kurumlarının kapısını çalmaları düşünülemez. Faize iten sebep, fakirlerin ve finansmana muhtaç olanların ihtiyacıdır. Dünyada kimse, keyfi için bankaya gidip faizli para almaz. Bu ihtiyaç eğer başka bir kanaldan giderilirse, faiz kurumlarının kapısına kilit vurulmuş olur. O halde, faize alternatif olacak Zekât Müessesesi, Karz-ı Hasen Müessesesi, Sadaka ve İnfak Müesseselerini acilen kurup işletmek dini bir görevdir. Hatta kulluktur da diyebiliriz. Zira abdest, gusül, mescid inşası gibi kulluğa vesile olan şeyleri gerçekleştirmek de kulluktur” şeklinde konuştu. 
İŞ YERİ BİR AİLEYE BENZER
İşyerini bir aileye benzeten Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, işverenin işçilerini bir aile şefkatiyle davranması gerektiğini ve maddi sıkıntılarını gidermek için onlara yardımcı olması gerektiğini ifade ederek şöyle konuştu: “İş yeri bana göre bir aileye benzer. Kimi büyük aile, kimi küçük bir ailedir. İş sahipleri, işçileri ile bir aile birliği kurmuş kimselerdir. Patronlar, işçilerini aile fertleri gibi, evlat veya kardeş olarak görmelidirler. Zira bu işçiler olmasa üretim yapmak, para kazanmak ve zengin olmak mümkün olmaz. Üretim, ortaklaşa bir çabanın sonucudur. Bu sebeple bu aile fertlerini birbirinden ayrı düşünmek, arada ayırım yapmak mümkün değildir. Tabi İslamî anlamda bir iş yeri için bunu söylüyoruz. Patron işçilerini aile fertleri gibi sevmeli, onların maddi-manevi ihtiyaçları ile yakından ilgilenmelidir. Her şeyden önce, imkânlarına göre tatmin edici ücret vermeli, ücret yetmiyorsa o zaman borç para vererek fazla mesai yaptırmak suretiyle bu borcu geri almalıdırlar. Bunun yanında, durumu çok zayıf olanlar varsa, onlara zekâttan pay ayırıp vermelidirler.”

Şükrü Gündüz / Doğruhaber
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir