• DOLAR 32.339
  • EURO 34.891
  • ALTIN 2393.414
  • ...
Eyyübi devrim ve medeniyetinin İslam`i kimliğimiz üzerindeki etkisi - 13
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Eyyübî devrim ve medeniyetinin İslam`i kimliğimiz üzerindeki etkisi - 13

Ahmet Yılmaz / Araştırma

Mısır’daki Fatimî veziri Şaver ya da Nureddin sonrasında Halep yönetimini ele geçiren vezir Gümüştekin tipindeki adamlar, koltukları için siyonist zihniyete para aktarmaya, onu ayakta tutmak için ihtilaflardan yararlanmaya devam ediyor.

Selahaddin’i dünü öğrenmek için değil, bugünü anlamak için okumak gerekir. Bu yönde bir yazı dizisi, çok önemli, inşaallah kimi bölümleri kaçıran okuyucularımız, Doğruhaber’in interntet sitesinden veya evlerindeki eski gazetelerden toplu hâlde okurlar. Böylece yazının uzun bir sürece yayılmış olmasının mahsuru ortadan kalkmış olur.

Ancak gerek Nureddin Zengi’nin gerek Selahaddin-i Eyyübî’nin daha iyi anlaşılması ve onların mücadelesinden bugün için dersler çıkarılması için enstitüler kurulmalı, araştırma grupları oluşturulmalıdır. Böyle bir çalışma, ümmetin Kudüs yolunu aydınlatacak ve aynı zamanda yeni nesillerde bir Kudüs duyarlılığı oluşturacaktır.

Öte yandan Kürtlerin İslam tarihi içindeki yerine yönelik resmen bir karartma uygulanıyor. Kürtlerden sol kesime meyledenler Selahaddin-i Eyyübî’yi olumsuz olarak tanıyor. Solcular, bütün İslam büyükleri gibi onu da Kürt halkına ihanet edenler listesinde veriyor. İslamî şuura sahip Kürtler de bir gecede ortaya çıkıp Kudüs’e doğru yol alan, böylece insanî yönü neredeyse sıfıra indirilmiş, bir bakıma “kurtarıcı melek” gibi anlatılan bir Selahaddin tanıyor. Her gün onu ansa da onun insanî mücadelesi hakkında çok az şey biliyor. Eserini okuduğu büyük alimlerin Selahaddin medreselerinde yetiştiğini, kendi şehrinde cuma namazını kıldığı caminin Selahaddin’den kalmış olabileceğini bilmiyor. Selahaddin’in yüzyıllar boyunca Kürt halkını dünyada İslam sayesinde nasıl onurlandırdığını, onlara Yemen bir yana Sudan’ın bile kapılarını açtığını tahmin bile etmiyor, solculara cevap veremiyor. Bu yüzden Kürtlerin özellikle genç kuşakları Selahaddin konusunda solcuların ağzıyla konuşuyor. “Selahaddin de Kürtlere ihanet etti veya Selahaddin de bizi sattı” diyerek Haçlı ağzıyla mesnetsiz iddialar dile getiriyor. Bu, büyük bir vebaldir. Selahaddin’in davasını üstlenme iddiasındaki şuurlu Müslümanların, “Biz onun evladıyız” diyenlerin onu tanımamaları, bir bakıma “babaları” hakkında hiçbir şey bilmemeleri çok acı bir vakadır.

İnşaallah, bu dizi kısmen bu yöndeki eksiğimizi gidermiştir. Bu hafta konuyu genel bir değerlendirmeyle bitireceğiz. Bugüne kadar yazdıklarımızın ışığında Selahaddin-i Eyyübî Hazretlerinin İslamî kimliğimiz üzerindeki etkisini iki bölümde göreceğiz: Selahaddin-i Eyyübî Hazretlerinin genel olarak İslam dünyası üzerindeki etkisi ve özelde Kürt toplumu üzerindeki etkisi.

SELAHADDİN, İŞGALCİLİĞE KARŞI BİR MEKTEP OLUŞTURDU

Selahaddin-i Eyyübî Hazretleri, İslam dünyasını Mekke ve Medine’yi dahi tehdit eden Haçlı belasından kurtardı.

O büyük komutan, Miladi 12. yüzyılda yaşadı. Batı ise ancak 18. yüzyılın sonlarında İslam dünyası üzerine planlar geliştirdi; 19. yüzyılın sonlarında bu planlarını yaygınlaştırabildi ve ancak 20. yüzyılda, Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’nda yenilmesiyle Selahaddin öncesi çağa ulaştı.

Selahaddin, Kudüs’ü 2 Ekim 1187’de Haçlılardan aldı. Bir sonraki beş yıllık süreçte de İngiliz, Fransız, Alman birleşik Avrupa ordularını Akdeniz’e döktü.

İngilizler, Selahaddin’den Kudüs’ü almak üzere İngiltere’den Filistin’e gelen Arslan Yürekli denen Rişard’ın askerleri ancak 1917’de Kudüs’ü işgal edebilmişlerdir. 730 yıl sonra… 11 Aralık 1917’de Kudüs’e giren İngiliz Orduları Komutanı Orgeneral Edmund Henry Hynman Allenby’in Selahaddin’in manevi şahsiyetine seslenerek  “Kalk, Selahaddin! Biz yine geldik” şeklindeki bir konuşmayı yapabilmiştir.

Fransız Generali Garo, 1920 deki Meyselun Savaşı’nın ardından  Şam‘a girmiş ve Sultan Selâhaddin’in mezarına ayağıyla bir kaç kez vurduktan sonra, hala Haçlı ruhunu taşıdığını gösteren şu sözleri söylemiştir: “Ey Selâhaddin! Haçlı Seferi şimdi bitti! İşte biz döndük!..”

Aradan geçen süre, 733 yıldır. Dolayısıyla Selahaddin Hazretleri Avrupa’nın İslam dünyasındaki emellerini en az 500 yıl geciktirdi. Batı, İslam dünyasındaki hakimiyetine ulaşmak için ise 700 yıldan fazla süre harcamak zorunda kaldı.

Ama Selahaddin Hazretlerinin* zaferi kendisiyle sınırlı değildir. Çünkü Moğolları durduran Memluklar, bizzat onun denizci askerleriydi. Viyana kapılarını zorlayan Osmanlı felsefesini belirleyen alimlerin neredeyse hepsi Eyyübi medreselerinde yetişmiştir. Dolayısıyla Selahaddin, işgalcilere karşı bir ekol, bir mektep oluşturdu. Bugün Filistin sokaklarında veya Diyarbakır-İstanbul meydanlarında Kudüs denince hâlâ onun adının anılması, bu ekolun, bu mektebin devam ettiğinin göstergesidir.

SELAHADDİN, İSLAM DÜNYASINDA ZİHNİYET DEVRİMİ YAPTI

Zengilerden ve Selahaddin’den önce Müslümanlar zayıf, Haçlılar güçlüydü. Öyle ki İbn-i Esir gibi tarihçiler dahi, sürekli Haçlıların cesaretinden, yiğitliğinden hatta kimi şövalyelerin doğruluğundan söz ediyorlardı.

Müslümanların kalbine Haçlı korkusu sinmişti. Selahaddin’den sonra ise bir Müslüman önüne 30 Haçlı esirini katacak kadar Haçlılar kıymetten düştü. Müslümanlar, Haçlılara yeteneksiz gözüyle baktı ve Batı ne yaparsa yapsın Müslümanların gözünde küçük göründü.

Lübnan asıllı Hıristiyan yazar Amin Maalouf, “Arapların Gözünde Haçlı Seferleri” adlı eserinde Selahaddin’in Müslümanlara kazandırdığı bu bakış açısının bugün bile Müslümanları Batı kültüründen uzaklaştırdığını söylüyor. Ona göre Müslümanlar, Selahaddin’den sonra o kadar büyük bir özgüven kazanmışlar ki Batı ne yaparsa onların gözüne girmiyor.

İşte ümmeti korumak budur. Bu, öyle bir hizmet ki kapıları dışarıya kapatmış, ümmete bir zırh kazandırmıştır.

 Öte yandan Selahaddin, İmam Gazalî’nin ihyacı çizgisini, kurduğu çok sayıda medrese üzerinden Müslümanların temel düşüncesi hâline getirdi. Bu çizgi İmam İbn-i Teymiye’nin eleştirilerine rağmen Moğol saldırıları** sonrasında İslam dünyasında daha da kökleşti. Osmanlı’nın kurucu felsefesinin temeli haline geldi. 19. yüzyılın sonunda Vehabiliğin yaygınlaşmasıyla İmam Gazali çizgisine yöneltilen eleştiriler, İmam Gazalî’yi ümmeti en çok etkileyen alimlerden olma konumundan uzaklaştırmadı. Bugün dünya Müslümanları bir kez daha İmam Gazalî çizgisini tartışıyor ve onun toplumsal ihya için önemini kavrıyor.

Selahaddin, kendisinden önce yaygınlaşan müneccimlik, falcılık gibi işleri yasakladı. İslam dünyasının yüzünü ilme çevirdi. Tıp alanında dev hastaneler açarak hastalıklara karşı bilimsel çözümler getirdi. (Halbuki kendisiyle aynı çağda yaşayan Abbasi Halifesi cüzamlıları çöle sürmüştü.)

Selahaddin, hadis ilmini yaygınlaştırdı; böylece bidatlerin kapısını kapattı.

Selahaddin, Kürt, Türk, Arap, Acem demeden Müslümanları bir bayrak altında buluşturdu; kendisinden önce yaygınlaşan ırkçılığın terki durumunda Müslümanların nasıl büyük zaferler kazanacaklarını kendi hayatında örneklendirdi. (Irkçılık musibetiyle yüz yüze olan bugünün Müslümanları için paha biçilmez bir misal oluşturdu.)

Selahaddin, dört mezhep medreselerini aynı çatı altında açarak mezhepsel tartışmaları yatıştırdı, ümmeti birleştirdi. Müslümanlara adete ikinci bir Hz. Ömer (ra) dönemi yaşattırdı.

Netice olarak şunu diyebiliriz: Ümmet, bugün hangi alana bakarsa onda Selahaddin’den bir eser bulacaktır. Keşke İslam dünyası, onun başlattığı ihya hareketini sürdürebilseydi… Öyle olsaydı İslam, mutlaka bütün yeryüzüne hakim olurdu. 

SELAHADDİN-İ EYYÜBİ KÜRTLERİ İHYA ETTİ***

Kürtler Selahaddin’den önce de İslam sayesinde Kafkasya’da ve Mervanilerin yönetimindeki Diyarbakır yöresinde büyük başarılar elde etmişlerdi. Ancak Kürtlerin siyasi hayatlarının doruğuna çıkması Selahaddin’le olmuştur:

1. Selahaddin, askeri olarak Kürtleri İslam dünyasının öncü kadrosu içine aldı. Onların fetihlerde komutan olarak görev almasının kapısını açtı. Kendisinden sonra, merkezî İslam coğrafyasında Kürtlerin bu savaşçı yönü daima ciddiye alınmıştır.

2. Selahaddin’in en çok övündüğü zaferlerden biri kardeşi Turan Şah’ın Nobe ülkesini (Kuzey Sudan’ı) fethetmesidir. Kendisi için, Nobe’nin ayrı bir önemi vardır. Çünkü Nobe dışında aldığı yerler, Haçlılardan önce İslam’ındı. Halbuki Nobe’ye onun orduları sayesinde ilk kez İslam girmiştir.

Turan Şah’ın Nobe’yi alan ordusu, daha önce savaşmayı doğru dürüst bilmeyen ve Selahaddin’in namını duydukça Mısır’a yığılan avam Kürtlerden oluşmuş. Ama Turan Şah, oradan döndüğünde yerine,  İbrahim el Kurdi diye bir komutan bırakmış. Böylece Kürtler, Selahaddin sayesinde ta Sudan’ın emiri olmuştur.

3. Selahaddin’in döneminde sayısız Kürt çocuğu Şam-Mısır medreselerine geçmiş; Kürtler, ilimle dünya Müslümanları arasında önemli bir yer edinmişler. Öyle ki “Kürt alim olmak” o dönemden sonra ayrı bir değer kazanmış ve onun döneminden sonra El Kürdi soy isimli alimler dünyanın dört bir yanında görülmeye başlamıştır.

4. Başka toplumlarda nadir görülen toplu mevlit etkinlikleri, Kürtlere Zengilerden ve Selahaddin’den kalmıştır. Peygamber Sevdası’nın bugün de Kürtler arasında bu kadar yaygın olmasında onun döneminden kalma bu etkinliklerin büyük katkısı vardır.

5. Eyyübilerden sonra nice Kürt hanedanı varlığını korumuş, değişik devletlerin sınırları içinde varlıklarını sürdürmüşlerdir.

6. Kürtlerdeki medrese-tekke birlikteliği Nureddin-Selahaddin çizgisinin karakteristik özelliklerindendir. (Aynı çizgi, Türkler üzerinde de kalıcı bir iz bırakmıştır.)

7. Kürt nüfusu, Selahaddin’den önce sanıldığı kadar çok değildir ve dağınıktır. Selahaddin, özellikle Mısır’da iken asker azlığı sorunu yaşamış ve akrabaları arasında nüfusun çoğaltılmasını özel bir politika hâline getirmiştir. Kürtlerin bugün kalabalık bir toplum oluşlarında ve hâlâ bütün uluslar arası projelere rağmen nüfus çokluğu geleneğinden vazgeçmemelerinde Selahaddin’in bu politikasının kesinlikle etkisi vardır.

8. Kürtler, Selahaddin’den önce Şafii mezhebine geçmişlerdir. Ancak Şafii mezhebinin Kürtler arasında kökleşmesi Eyyübî döneminde gerçekleşmiştir. Şafii mezhebi zamanla Kürt ekseriyetinin ana kimlik unsurlarından biri hâline gelmiştir.

 (Bugün özellikle Batı bölgelerinde Hanefi Kürtlerin varlığını kısmen sonradan Müslümanlaşmaya bağlamak mümkün olduğu gibi bir kısmı muhtemelen Adıyaman-Samsat Eyyübilerinin zamanla Hanefileşmesinden kaynaklanmıştır.)

9. Selahaddin, Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya hakim olmayı ana politikası haline getirmiş; eskiden Kürt nüfusun yoğun olduğu Irak –Tikrit yöresi için bile Bağdat halifesine defalarca başvurmuştur. Ömrünün sonunda Kafkasya’ya uzanıp eskiden Kürt coğrafyası içinde yer alan o bölgeyi de ele geçirmeyi amaçlamış, ancak ömrü yetmemiştir.

 Kürtlerin Anadolu’daki varlığı, Orta Anadolu dışında tamamen Eyyübî devlet sınırlarıyla ilgilidir. Kürtlerin bugün Orta Anadolu dışında yoğun bulundukları bölgeler, Eyyübilerin elinde olan bölgelerdir. Bu da Eyyübilerin sınırlarını korumakta Kürtlere ayrı bir değer verdiğini gösterir.

10. Kürtlerin bugünkü şehirlerinde bulunan İslamî yapıların neredeyse tamamı ya bizzat Eyyübiler tarafından ya da Eyyübilere bağlı Artuklular gibi emirlikler tarafından inşa edilmiştir.

Dolayısıyla Eyyübiler, Kürtleri askeri, ilmi, siyasi, mimari yönden ihya etmiş; onlara Kudüs’ü fetheden ordunun çekirdeği olmak gibi mukaddes bir konum kazandırarak onları İslam dünyasının aslî unsurları içine almıştır. Ne yazık ki bugün Kürtlerin İslamî yönüne yönelik savaş hâlâ Selahaddin’den intikam alma peşindeki Haçlı zihniyetin ürünüdür. Rabbim, o zihniyete asla zafer nasip emesin, Müslümanları daima onlara karşı uyanık tutsun. Yeni yazı dizilerinde buluşmak dileğiyle Allah’a emanet olunuz.

BİTTİ…

 

*Moğol saldırısı, Müslümanların Selahhadin çizgisinden uzaklaşırlarsa nasıl bir felaketle karşılaşacaklarını ümmete kısa bir süre içinde öğretti. Selahaddin, batınî olmayan bir tasavvufu önemserken ondan sonra özellikle Anadolu’da batını tasavvuf yaygınlaştı, Müslümanları adeta uyuşturdu. Moğol saldırısı, bunun yeniden sorgulanmasına ve tasavvufun islah edilmesine büyük bir katkıda bulundu.

**Selahaddin’in Kadıaskerlik sistemini kurarak askeriyede hukuk üstünlüğünü sağlaması da çok önemlidir. İslam dünyası, 20. yüzyılda ne çektiyse hukuk tanımayan askerlerin elinden çekti. Bugün askeriyeyi denetim altına almak isteyenlerin Nureddin ve Selahaddin’den öğrenecekleri çok şey vardır.

***Eyyübiler, hiçbir zaman Kürt olduklarını inkar etmediler. Sadece Yemen Eyyübî emirlerinden biri Halife olmayı aklına koyup kendilerinin aslında Kureyşi olduklarını ve Emevi soyundan geldiklerini iddia etmiş, ancak bu emir, İbn-i Kesir’in bildirdiği üzere Eyyübiler arasında “ahmak, deli, aptal, yalancı” gibi hakaretlere maruz kalmıştır.

Ne yazık ki daha önce anlatıldığı üzere yıkılış dönemine doğru kimi Eyyübi emirleri, Selahaddin’in ümmet sevdası yerine Kürt milliyetçiliği gütme gibi bir gaflete düşmüşlerdir. Milliyetçilik, daima yıkıcıdır. Bu gafletin onların Mısır ve Şam’ı kaptırmasında etkisi vardır. Aynı dönemde Eyyübilerin Şafii mezhebi mensubu olmayı taassup noktasına vardırmaları da Eyyübileri yıkan unsurlar arasındadır. İnsan, kimin soyundan olursa olsun, ancak hak yolda olunca ilerler Selahaddin-i Eyyübi ile akraba olmak Eyyübilerin hep ayakta kalmalarını sağlamamıştır. Onun gerçek akrabalığı, biyolojik olmaktan öte akideyle ilgilidir. Kim akidede Selahaddin gibi olursa, hangi ırktan olursa olsun,  Selahaddin’in gerçek akrabası odur.

Bu haberler de ilginizi çekebilir