Kemalden Zevale Giden Kadim Yol
Bilenler bilir, "Tarih tekerrürdür" ve "İbret alınsaydı tarih tekerrür etmezdi" şeklinde Türkçede kullanılan ve darb-ı mesel haline gelmiş iki söz vardır.
Milletler tarihi, bu sözün kapsama alanına girmek için adeta birbiri ile yarışan uygarlık ve milletlerle doludur. Milletleri bu kaçınılmaz sona gark eden ise kuşkusuz adaletsizlik, diğer bir ifade ile bu milletlerin irtikâp ettikleri zulümdür. Hele ki bu zulüm, daha önce gadre ve zulme maruz kalanların devr-i iktidarında oluyorsa süreç biraz daha ivme kazanıyor ve kaçınılmaz son da mukadder oluyor.
Şehadet ettiğimiz bu dönem, tam da bahse konu durumlar açısından “sonun başlangıcı” olarak nitelendirilecek bir vaziyet arz ediyor.
Birileri, şimdilerde eski mağduriyetlerini unutmuş; İbn-i Haldun’un dile getirdiği “Mağluplar galipleri taklit eder” sendromuna yakalanmış görünüyorlar.
Makyavelist felsefe ile hareket edip hedefe giden yolda her şeyi mubah gören ve bu konuda ahlaki hiçbir sınır tanımayan bu karanlık yapılanmalar, organize bir eylemlilikle Mustazaf-Der’i kapattılar, kapattırdılar.
Devlet bürokrasisini ele geçirmiş bu mihraklar, devlet gücünü (devletin silahlı ve silahsız memurlarını) kullanarak dürüst, namuslu ve hamiyetperver olan mütedeyyin insanlara en iğrenç komplo ve kumpaslar kurabilmiş, ahirette “müflis” olmayı garanti edercesine alçakça iftiralar atabilmiştir.
Reel politik adına küresel güçlerin şeytani projelerinde “gönüllü figüran” olmayı kabullenmiş; alemi kör, herkesi sersem zanneden bu güruh, hedef kitle olarak belirledikleri Mustazaf camiayı bütün paydaş ve bileşenleriyle yok etmeye çalışma gibi beyhude bir çabanın içine girmiştir.
Düzenlediği etkinliklerle halkın teveccühünü kazanan bu erdemli camiaya karşı, küresel güçlerden devşirdikleri kindarlıklarının “bumerang” etkisi ile kendilerini yakacaklarının fevkinde değiller.
Halkın bu camia ve bileşenlerine olan teveccühlerini kırma adına, söz konusu camiaların yaptığı bütün etkinliklere alternatif geliştirmiş ve ihlâssız niyetlerine Diyanet ve MEB gibi kurumları dahi alet etmişlerdir. Bu konuda UTSAM tarafından 10.12.2008 tarihinde düzenlenen “Radikalleşme ve Din İstismarı Çalıştayı Raporu-1” e müracaat edildiğinde ne demek istediğimiz çok net anlaşılacaktır.
Öyle görülüyor ki devlet bütçesinden de ayrılan yüklü miktardaki ödeneklerle gerçekleştirilen bu alternatif etkinlikler hedefine ulaşamamış; yürütülen bütün propaganda, iftira ve karalamalar işlevsiz kalmış; şeytanın yeryüzündeki temsilcisi küresel güçlerden mülhem umum projeler akim kalmış ve öngörülen hedeflerin tamamı fiyasko ile sonuçlanmıştır.
Bu cenahta fiyaskolar yaşanırken, Mustazaf camianın çok ama gerçekten çok mütevazı imkânlarla ve her türlü engelleme girişimlerine rağmen düzenlediği etkinliklere, reel politik ve rasyonalizmin bütün dünyevi kurallarını yerle bir edercesine yüz binlerce insan adeta bir sevk-i ilahi ile akın etmiştir. Bir araya gelen devasa kalabalıklar bütün hesapları ters yüz etmiş, Pentagon ve Telaviv merkezli proje sahiplerini yeni yollar aramaya sevk etmiştir. Mustazaf -Der davasının serencamı ve dahi “hal-i pür melali” budur. Gerisi laf u güzaftır.
Bu süreçteki en trajikomik durum ise hatırı sayılır bir tabana sahip olan Mustazaf Der gibi bir camia kapatılırken “üç maymunlar” ı oynamayı tercih eden hükümet, başbakan ve cumhurbaşkanının düştüğü “açık”tır. Zira bunlar her fırsatta Türkiye’nin eski Türkiye olmadığını, şiddet içermeyen en aykırı ifade ve faaliyet özgürlüğünün dahi artık var olduğunu söylüyorlar.
Cumhurbaşkanı 11 Mayıs 2012 tarihinde Şanlıurfa’da basına övünerek verdiği demecinde aynen şöyle söylüyordu: “Aramızda farklı düşünceler, farklı siyasi partiler, farklı görüşler tabi ki olacaktır… EN AYKIRI DÜŞÜNCELER BİLE KONUŞULABİLİR… Bugün Türkiye’de herkes düşüncesini açıklayabilmektedir”(AA)
İnsana “Yok artık, bu kadar da olmaz!” dedirten bu yaman çelişki karşısında ancak sükût edilir. Mustazaf Der bırakın şiddete bulaşmayı her türlü ajitasyona, ağır tahriklere, derneklerinin defalarca kundaklanmasına ve Yüksekova’da yönetici pozisyonundaki bir üyeleri katledilmesine rağmen, ortaya koyduğu sabır ve akl-ı selimle, insaf sahibi insanların takdirini kazanmıştır.
Halka mal olmuş yapıların gözdağı verilerek, kapılarına kilit vurularak hatta üyelerinin cezaevlerine atılarak yok edilemeyeceklerine dair tarihsel tecrübe ve pratik sayısız örneklerle doludur. Bu hakikat bilindiği halde kimi karanlık güç odaklarının son kullanma tarihleri geçmiş, eski devlet refleksiyle ortaya konan ajite edici psikolojik savaş yöntemleriyle sivil bir iradeyi terörize etmesi kabul edilemez, edilmemelidir.
Fikrinden ve çabalarından hoşlanılmayan bu muhalif yapılanmalara hayat hakkı tanımayan bu faşizanca uygulamalar, kuşkusuz yakın bir gelecekte, benzer örneklerini şimdilerde ibretle müşahede ettiğimiz davalarda olduğu gibi tarih, mahşeri vicdan ve dürüst hukuk adamları nezdinde elbette mahkûm edilecektir.
Ayrıca başörtülü evladının okuma hakkını savunma adına bir anne nasıl terörist bir faaliyette bulunabilir ki kendisine 2 yıl 10 ay ceza verilir?
Yoksa Güllü Çevik adındaki bu hanımefendi Fenerbahçe taraftarlarından ilham alıp polis arabalarını devirmiş, yakmış, Gaziantep’in altını üstüne çevirmiş de bizim haberimiz mi yok? Holiganların bu vandalist tutumları karşısında onlara adeta yalvarırcasına anonslar yapan polis şeflerinin savunmasız ve suçsuz günahsız bir kadın karşısında adata aslan kesilmelerine Akif’in dizeleriyle seslenmek istiyorum:
-Yok, mudur sizde Murat’ın üç beş damla kanı?
Bu zulüm gadabullaha dokunur.
Deniz Feneri davasında hükümet kendisine komplo kurdukları gerekçesiyle üç savcıya HSYK marifetiyle görevden el çektirdi; ancak hükümetin ve özellikle de başbakanın bu açık zulümler karşısında kılını dahi kıpırdatmaması, kemalden zevale giden o kadim ve kaçınılmaz yolda olduklarının alametidir.
Sözlerimizi Ziya Paşa’nın darb-ı mesel haline gelmiş şu dizeleriyle bitirelim:
Afv ile mübeşşir midir eshab-ı meratib
Kanun-i ceza acize mi has demektir
(Rütbe, mevki ve makam sahiplerine her türlü müsamaha, hoşgörü ve af varken; ceza kanunları sadece garibanlar için mi geçerlidir?)
Mehmet YAVUZ / doğruhaber