Özgür Der`den Mustazaf Der`in Kapatılmasına Kınama
Özgür Der Diyarbakır Şube Başkanı Av Serdar Bülent Yılmaz, Mustazaf Der`in kapatılmasını hukuki olarak bir skandal olarak görürken, Gaziantep`te başörtülü kızının hakkını arayan anneye 2 yıl 10 ay hapis cezası verilmesi ile ilgili ise hukukun suçluyu suçsuz, suçsuzu suçlu yaptığını söyledi.
DİYARBAKIR - Özgür Der Diyarbakır Şube Başkanı Av Serdar Bülent Yılmaz, Mustazaf Der hakkında Diyarbakır 2. asliye Hukuk Mahkemesi`nce açılan kapatma davasının Yargıtay tarafından onanması ve Gaziantep`te başörtülü kızının hakkını arayan anneye 2 yıl 10 ay hapis cezası verilmesini İlke Haber Ajansına değerlendirdi.
Hukuki Olarak Bir Skandaldır
Türkiye`de şuana kadar onlarca derneğin kapatıldığını ifade eden Yılmaz, Mustazaf Der`in de bunlara eklenen sonuncu derneğin olduğunu söyledi. Yılmaz, "Bu kapatma, özellikle insan hakları ve ifade özgürlüğü konusunda çok iddialı söylemleri olan ve belli bir mesafe kat ettiği bir dönemde gerçekleşti. Doğrusu Mustazaf Der`in kapatılması hukuki olarak bir skandal olarak görüyorum. Suça bulaşmamış, şiddete bulaşmamış her türlü yapının örgütlenme özgürlüğü yasalarla tanınmıştır, ancak örgütlenme özgürlüne halel getirecek, insanların biraya getirmelerini zorlaştıracak bir takım yasalar henüz kaldırılmış değil… Özellikle ceza hukukunda doğrudan direk delillere dayanmaksızın, yorumlarla ve savcının suç üreterek oluşturduğu dosyalar üzerinden verilen bir cezadır Mustazaf Der`in cezası… Bunun benzer bir örneğini daha önce Hizb-ut-Tahrir davasında biz gördük. Hiçbir şekilde suça bulaşmamışken, kesin bir delil de söz konusu değil iken maalesef ilgili mahkemeler aynı mantık ile cezalar verdiler. Yani bir miting düzenlemek, bir etkinlik yapmak savcının gözünde bir suça dönüşebiliyor. Böyle bir mantıkla da hiçbir yapı ne tam olarak örgütlenebilir ne de tam olarak faaliyet yürütebilir. Bu yüzden bu sadece Mustazaf Der`in problemi değil, bu sivil çalışmaları yürüten bütün yapıların sorunudur. Bu açıdan ben bu kararı şiddetle kınıyorum. Hükümetin biran önce bu hukuk skandallarına sebep olan mantığı çözecek yasal maddeleri getirmesi lazım." dedi.
Faşist Ülkelerde Rastlanan Bir Uygulamadır
Bir derneğin toplum yararına çalışıp çalışmaması, kitlesinin büyük olup olmamasının önemli olmadığını belirten Yılmaz, "Bir kişilik bir dernek ve sadece kendisini ifade etmek için kurulan bir derneğin sonuna kadar yaşama hakkı var, faaliyet yürütme hakkı var. Kaldı ki hele toplum yararına çalışan bir dernek kapatılıyorsa burada skandalın boyutu büyümüş oluyor. Türkiye, insan haklarına saygılı, ifade özgürlüğünün geliştiği, faaliyetlerin sivil örgütler tarafından yapıldığı bir ülke olduğu iddiasını bu tür uygulamalarla kendi eliyle boşa çıkartıyor. Bu uygulama ancak faşist ülkelerde rastlanan bir uygulamadır" diye konuştu.
Hukuki Olarak Bir Skandaldır
Türkiye`de şuana kadar onlarca derneğin kapatıldığını ifade eden Yılmaz, Mustazaf Der`in de bunlara eklenen sonuncu derneğin olduğunu söyledi. Yılmaz, "Bu kapatma, özellikle insan hakları ve ifade özgürlüğü konusunda çok iddialı söylemleri olan ve belli bir mesafe kat ettiği bir dönemde gerçekleşti. Doğrusu Mustazaf Der`in kapatılması hukuki olarak bir skandal olarak görüyorum. Suça bulaşmamış, şiddete bulaşmamış her türlü yapının örgütlenme özgürlüğü yasalarla tanınmıştır, ancak örgütlenme özgürlüne halel getirecek, insanların biraya getirmelerini zorlaştıracak bir takım yasalar henüz kaldırılmış değil… Özellikle ceza hukukunda doğrudan direk delillere dayanmaksızın, yorumlarla ve savcının suç üreterek oluşturduğu dosyalar üzerinden verilen bir cezadır Mustazaf Der`in cezası… Bunun benzer bir örneğini daha önce Hizb-ut-Tahrir davasında biz gördük. Hiçbir şekilde suça bulaşmamışken, kesin bir delil de söz konusu değil iken maalesef ilgili mahkemeler aynı mantık ile cezalar verdiler. Yani bir miting düzenlemek, bir etkinlik yapmak savcının gözünde bir suça dönüşebiliyor. Böyle bir mantıkla da hiçbir yapı ne tam olarak örgütlenebilir ne de tam olarak faaliyet yürütebilir. Bu yüzden bu sadece Mustazaf Der`in problemi değil, bu sivil çalışmaları yürüten bütün yapıların sorunudur. Bu açıdan ben bu kararı şiddetle kınıyorum. Hükümetin biran önce bu hukuk skandallarına sebep olan mantığı çözecek yasal maddeleri getirmesi lazım." dedi.
Faşist Ülkelerde Rastlanan Bir Uygulamadır
Bir derneğin toplum yararına çalışıp çalışmaması, kitlesinin büyük olup olmamasının önemli olmadığını belirten Yılmaz, "Bir kişilik bir dernek ve sadece kendisini ifade etmek için kurulan bir derneğin sonuna kadar yaşama hakkı var, faaliyet yürütme hakkı var. Kaldı ki hele toplum yararına çalışan bir dernek kapatılıyorsa burada skandalın boyutu büyümüş oluyor. Türkiye, insan haklarına saygılı, ifade özgürlüğünün geliştiği, faaliyetlerin sivil örgütler tarafından yapıldığı bir ülke olduğu iddiasını bu tür uygulamalarla kendi eliyle boşa çıkartıyor. Bu uygulama ancak faşist ülkelerde rastlanan bir uygulamadır" diye konuştu.
Hukuk Suçluyu Suçsuz, Suçsuzu Suçlu Yapıyor
Gaziantep`te başörtülü kızının hakkını arayan anneye 2 yıl 10 ay hapis cezası verilmesini de değerlendiren Yılmaz, şunları söyledi: "Aslında bu 2009 yılından beri gündemimizde olan bir meseledir. İlköğretim okullarında başörtüsüyle okumak isteyen kız öğrencilerin önünde her hangi bir yasal engel yok, sadece bir yönetmelik var. Ve o yönetmenlikte o kuralın uygulanmadığı zaman verilecek müeyyide okul değiştirmek, bu müeyyidenin dışında hiçbir müeyyide yok. Biz 2009`dan beri Ak Parti Hükümetinin görevlendirdiği idarecilerin eliyle yürütülen bir keyfi uygulama ile uğraşıyoruz. Gaziantep`teki olay bu keyfiliğin bir göstergesidir. Çocuğu başörtüsüyle okula almayan idareci suçlu iken, davanın o idareciye açılması gerekirken tam aksine anneye ve baba çocuğunun öğretim hakkını savunduğu için okul idaresiyle yapılan münakaşa nedeniyle ceza veriliyor. Hukuk suçluyu suçsuz, suçsuzu suçlu yapıyor."
Akıntıya Karşı Kürek Çekiyorlar
Tüm bunların arkasında bir sindirme politikasının var olduğuna dikkat çeken Yılmaz, Çocukları başörtülü olarak eğitim almalarının engellemeye çalışıldığını vurguladı. Yılmaz, "Fakat bunun bu şekilde olamayacağını hükümetin de görmesi lazım. Çünkü insanlar, inançlarını da koruyarak çocuklarını okula gönderiyorlar ve bunun mücadelesini veren bilinçli bir kitle var. Bu gibi cezalarla bunu engelleyeceklerini zannediyorlarsa aslında akıntıya karşı kürek çekiyorlar demektir." diye konuştu.
Gaziantep`te başörtülü kızının hakkını arayan anneye 2 yıl 10 ay hapis cezası verilmesini de değerlendiren Yılmaz, şunları söyledi: "Aslında bu 2009 yılından beri gündemimizde olan bir meseledir. İlköğretim okullarında başörtüsüyle okumak isteyen kız öğrencilerin önünde her hangi bir yasal engel yok, sadece bir yönetmelik var. Ve o yönetmenlikte o kuralın uygulanmadığı zaman verilecek müeyyide okul değiştirmek, bu müeyyidenin dışında hiçbir müeyyide yok. Biz 2009`dan beri Ak Parti Hükümetinin görevlendirdiği idarecilerin eliyle yürütülen bir keyfi uygulama ile uğraşıyoruz. Gaziantep`teki olay bu keyfiliğin bir göstergesidir. Çocuğu başörtüsüyle okula almayan idareci suçlu iken, davanın o idareciye açılması gerekirken tam aksine anneye ve baba çocuğunun öğretim hakkını savunduğu için okul idaresiyle yapılan münakaşa nedeniyle ceza veriliyor. Hukuk suçluyu suçsuz, suçsuzu suçlu yapıyor."
Akıntıya Karşı Kürek Çekiyorlar
Tüm bunların arkasında bir sindirme politikasının var olduğuna dikkat çeken Yılmaz, Çocukları başörtülü olarak eğitim almalarının engellemeye çalışıldığını vurguladı. Yılmaz, "Fakat bunun bu şekilde olamayacağını hükümetin de görmesi lazım. Çünkü insanlar, inançlarını da koruyarak çocuklarını okula gönderiyorlar ve bunun mücadelesini veren bilinçli bir kitle var. Bu gibi cezalarla bunu engelleyeceklerini zannediyorlarsa aslında akıntıya karşı kürek çekiyorlar demektir." diye konuştu.
(M. Salih Keskin - İLKHA)