``Nüfus`` Alarm veriyor
Bilim insanlarının yaptığı yeni bir araştırma, dünyada toplam doğurganlık hızının 1950`den bu yana yarıya düştüğünü gösterdi. Araştırmaya göre 1950 yılında 4,7 olan doğum oranı, 2017`de 2,4`e geriledi. Nüfus azalmasındaki tehlikeyi değerlendiren aile uzmanı Saliha Erdim, Elbette bu sonucun fazla sebepleri var, özellikle de sosyolojik meselelerde. Söz konusu nüfus azalmasının nedenlerinden biri de kadının çalışma hayatına dahil olmasıdır. dedi.
M. ERKAN YAVUZ- DOĞRUHABER
Bilim insanlarının yaptığı yeni bir araştırma, dünyada toplam doğurganlık hızının 1950'den bu yana yarıya düştüğünü gösterdi. Toplam doğurganlık hızı, bir kadının yaşamı boyunca dünyaya getirdiği ortalama çocuk sayısı anlamına geliyor. Bir ülkede toplam doğurganlık hızının ortalama 2,1'in altına düşmesi durumunda nüfus, azalma eğilimine giriyor. ABD merkezi tıp dergisi The Lancet`te yayımlanan araştırma sonuçlarına göre, 1950 yılında 4,7 olan bu oran 2017`de 2,4`e geriledi. Rapor, bununla birlikte dünya nüfusununsa 1950`den bu yana üç kat arttığını, 2,6 milyardan 7,6 milyara çıktığını belirtti. Nüfus azalmasındaki tehlikeyi gazetemize değerlendiren evlilik ve aile uzmanı Saliha Erdim, “Elbette bir sonucun birden fazla sebebi vardır, özellikle de sosyolojik meselelerde. Söz konusu nüfus azalmasının nedenlerinden biri de kadının çalışma hayatıdır. Kadının çalışma hayatına atılması ve çalışma hayatının alt yapısının iyi hazırlanmaması da ciddi anlamda sıkıntıları beraberinde getiriyor. Hanımlar çalıştığı için çocuklara bakmakta zorlanıyorlar. Bir çocuk ve ya en fazla iki çocuk ile sınırlandırmak zorunda kalıyorlar.” ifadelerini kullanıldı.
KENDİNDEN FEDAKÂRLIK ETMEYEN ANNELER ÇOCUĞUNDAN FEDAKÂRLIĞA GİDİYOR
Çocukların yaşadığı mağduriyetlere de dikkat çeken Erdim, “Toplum olarak geçmişimize bakıldığında çocuk sayısı çok sembolik kalıyor. Özelikle çalışma hayatında olan anneler, kendi ekonomik özgürlüğünü, gördüğü sosyal onayı, değeri ve kendisini iyi hissetme duygusunu terk etmek istemediği için, bundan fedakârlık etmek istemediği için ne yazık ki çocuktan fedakârlık etmek zorunda kalıyorlar. Tabi bu arada bir ve ya iki çocuğun bakımını anne üstlenmediği için ayrı bir sıkıntı ortaya çıkıyor. Çocuklar ya bakıcılarda, çoğunlukla da nineleri veya başka yakınları tarafından bakılıyor. Profesyonel kurumlara verenler de oluyor. Bütün bunlar da çocuk eğitimini, pedagojiyi bilmedikleri için kendi mantıklarına göre büyütüyorlar ve sabrı olmayan çocuk büyütme yaşını geçmiş, mecburen çocuklara bakan yetişkinler oldukları için inanılmaz derecede çocuklar sosyal aktivitelerden, paylaşımlardan yoksun kalıyorlar. Bu saydıklarımızın tümü çocuklar için bir eziyet.” şeklinde konuştu.
YAŞANANLAR HEM NESLİN AZALMASINA, HEM DE BOZULMASINA SEBEP OLUYOR
“Çocuk sayısının azalmasında çalışma hayatının büyük bir rolünün olduğunu düşünüyorum.” diye konuşan Erdim şunları söyledi; “Çocuk sayısının azalmasında çalışma hayatının büyük bir rolünün olduğunu düşünüyorum. Önemli noktalardan biri de evlenecek olan gençlerin kafalarının çok karışık olması. Gençler anne ve babayı mı örnek alacak, TV`leri mi, dizileri mi veya çevresinde gördüklerini mi örnek alacaklar, bunu bilmiyorlar. Ve kendilerine doğru bir eş seçme anlayışı, hayata bakış, bir kadının ve bir erkeğin bu dünyaya neden geldiğini, yaratılış amacını, buna uygun olarak eşlerin nasıl olması gerektiği konusunda çocuklarımız yeterli bilgilerle donatılmadığı için eş seçerken sıkıntı çekiyorlar. Anne ve babalar çocuklara yeteri kadar destek olamıyorlar. Evlilik hayatının gecikmesi, ister istemez iki tarafta da doğal bir eğilim olduğu için ve sınırlara da uyulmadığı için, ciddi yanlışlıklar yapılabiliyor. Özellikle TV`lerde oynatılan dizi ve filmlerde, sosyal medyada gençlerin ve ailelerin hayatına ciddi anlamda zarar veriyor. Buralarda gayrı meşru ilişkiler özendiriliyor ve ne yazık ki felakete varan sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz. Daha acı olanı ise bu felaketlerin önüne geçilmesi noktasında tedbirlerin alınmamasıdır. Bu gerçekten hem neslin azalmasına, hem neslin bozulmasına, insanın bozulmasına ve aile hayatının giderek çökmesine sebep oluyor. Yani bunun başta devlet ve STK`lar nezdinde acil olarak sosyologlarla, psikologlarla, ilim ve bilim adamlarıyla bir ekip oluşturularak, toplumsal bir dönüşümün sağlaması noktasında harekete geçilmesi gereklidir.”
AİLESİNDE HUZUR GÖRMEYEN ÇOCUK EVLİLİĞE SOĞUK BAKIYOR
Erdim, son olarak şunları söyledi; “Şu anda çok şükür ki Müslüman bir toplumuz. Fakat hayatımızda dinin ne kadar olduğu sorgulanır. Dışarıda dindar görünüyoruz fakat aile hayatımızda yeteri kadar buna riayet etmediğimiz çok açık. Aile içi ilişkilerde insanların birbirini sevgiden, değerden mahrum bıraktığını, erkeklerin sadece çalışma hayatını baba olmak için yeterli gördüğünü, ailede sevginin, paylaşımın, birbirlerine değer vermenin yaşanmaması sonucunda da insanlar evliliğe iyi bakmıyor. Evlenenlerin ya da anne babasının mutsuzluğunu gören gençler evliliklerden çekiniyor. O yüzden anne babanın aile hayatını toparlayıcı ve Allah`a hesap vereceğimizi bilincinde olarak yaşaması gerekir. Allah`ın nasıl bir kul olmamızı istediğini bilerek yaşamazsak, Allah korusun hüsrana uğrayanlardan oluruz. Dolayısıyla bizim Allah`a karşı bilinçli bir kulluk yapabilecek aşmaya gelmeniz gerekir, hem de acilen. Çocuklarımıza bunu sevdirerek yaptırmamız lazım. Şu anda din eğitiminin yeterli verildiğini düşünmüyorum. Ailede Allah`ın yeteri kadar sevdirildiğini düşünmüyorum.”
1950`DE DÜNYADA BU DURUMDA OLAN HİÇBİR ÜLKE YOKTU
Dünya ülkelerinin yarısında oran, nüfus yenilenme düzeyinin altında toplam doğurganlık hızındaki düşüş, dünya ülkelerinin yaklaşık yarısında, mevcut nüfusu sürdürebilecek oranda çocuk doğmadığı anlamına geliyor. Bu, birçok toplumda torundan çok anneanne ve dedenin olacak olması demek. Araştırmacılar, sonuçları “büyük bir sürpriz” olarak yorumluyor. Yayımlanan araştırma, 1950-2017 arasındaki dönemde, tüm dünya ülkelerindeki verileri inceledi. Sonuçlar, ülkeden ülkeye büyük farklılık gösteriyor. Örneğin Batı Afrika`daki Nijer`de toplam doğurganlık hızı 7,1 iken Kıbrıs`ta ise kadınlar ortalama bir çocuk sahibi oluyor. Bir ülkede toplam doğurganlık hızının ortalama 2,1`in altına düşmesi durumunda nüfus, azalma eğilimine giriyor. Araştırma kapsamında incelemeye başlanan ilk yıl olan 1950`de, dünyada bu durumda olan hiçbir ülke yoktu. Ancak 2017 itibariyle dünya ülkelerinin yaklaşık yarısında hız, bu seviyenin altına düşmüş durumda. Türkiye de bu ülkeler arasında yer alıyor.
‘SONUÇLAR SÜRPRİZ OLDU`
Araştırmayı değerlendiren, Washington Üniversitesi Sağlık Değerleri ve Gelişimi Enstitüsü`nden Prof. Dr. Christopher Murray, “Eğer başka hiçbir şey olmazsa, bu ülkelerdeki nüfus azalacak. Bu, dikkat çekici bir değişim” diyor. Murray, sonuçların kendisi açısından dahi “sürpriz” olduğunu belirtiyor. Araştırmaya göre ekonomik olarak gelişmiş ülkelerde toplam doğurganlık hızı daha düşük. Birçok Avrupa ülkesi, ABD, Güney Kore ve Avustralya bu ülkeler arasında. Toplam doğurganlık hızının düşüş nedeni, genelde ilk akla gelen şekilde sperm kalitesinin ve oranının düşmesi değil. Düşüşle ilgili üç temel neden açıklanıyor: Çocuk ölümlerinin azalmasıyla kadınların daha az çocuk sahibi olması, gebelikten korunmanın yaygınlaşması, daha fazla kadının eğitim ve iş yaşamına katılımı.
TÜRKİYE`DE DOĞURGANLIK HIZI 2,07
Türkiye`de de toplam doğurganlık hızı, yenilenme düzeyinin altında bulunuyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Temmuz ayında yayımladığı verilerde, 2017`deki toplam doğurganlık hızının 2,07 olduğunu açıklamıştı. TÜİK`in verilerine göre bu oran 2016`da 2,11; 2015 yılında ise 2,15 seviyesindeydi. Kurumun verilerine göre geçen yıl en yüksek toplam doğurganlık hızı 4,29 çocukla Şanlıurfa`da görüldü. Bu ili 3,72 çocukla Şırnak, 3,6 çocukla Ağrı ve 3,39 çocukla Muş izledi. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu il ise 1,31 çocukla Gümüşhane oldu. Bu ili 1,45 çocukla Bartın, 1,46 çocukla Edirne, 1,48 çocukla Zonguldak takip etti.