Allah Bu Dini Üstün Kılıncaya Kadar Çalışacağım
Kureyşliler, Hz. Muhammed (sav)`in İslâm`a davet faaliyetlerine engel olması amacıyla amcası Ebû Tâlib ile ayrı ayrı zamanlarda üç defa görüştüler.
Ebû Tâlib, birinci müracaatı yatıştırıcı ve gönül alıcı bazı sözlerle savuşturdu. İkincisinde Kureyşliler tehdit edici ifadeler kullanınca Rasûlullah’ı çağırdı ve kabilesine karşı daha fazla direnemeyeceğini söyledi. Amcasının kendisini artık himaye etmeyeceğini düşünen Hz. Peygamber, “Bu işten vazgeçmem için güneşi sağ elime ayı da sol elime verseler hiçbir şey değişmez, Allah bu dini üstün kılıncaya kadar çalışacağım veya bu uğurda öleceğim” şeklinde kararlı bir cevap verdi.
Bunun üzerine Ebû Tâlib yeğenine, “Git istediğini söyle, Allah’a and olsun ki Seni asla onlara teslim etmeyeceğim” sözleriyle teselli etti. Kureyşliler üçüncü defa başvurularında Ebû Tâlib’e şöyle bir teklif sundular: “Yeğenini bize teslim et, onun yerine Velîd b. Mugîre’nin oğlu Umâre’yi sana evlât olarak verelim”. Ebû Tâlib bu teklifi şiddetle reddetti. Bu arada bazı Kureyşliler bizzat Hz. Peygamber’le görüşüp Onu davasından vazgeçirmeye çalıştılar. Meselâ Utbe b. Rebîa Hz. Peygamber’e gelerek “...Şayet maksadın zengin olmaksa Sana mal mülk verelim. Makam ve itibar peşindeysen seni başımıza yönetici yapalım” dedi. Hatta daha da ileriye giderek “Eğer ruhsal bir rahatsızlık sonucu böyle davranıyorsan seni tedavi ettirelim” şeklinde teklifte bulundu. Utbe, sözlerini bitirdikten sonra Hz. Peygamber Fussılet sûresinin ilk âyetlerini okuyarak (Fussılet 41/1-6) Allah tarafından görevlendirilmiş bir peygamber olduğunu söyledi. Utbe âyetlerden ve Hz. Peygamber’in sözlerinden etkilenmekle birlikte Müslümanlığı kabul etmedi.
Bunun üzerine Ebû Tâlib yeğenine, “Git istediğini söyle, Allah’a and olsun ki Seni asla onlara teslim etmeyeceğim” sözleriyle teselli etti. Kureyşliler üçüncü defa başvurularında Ebû Tâlib’e şöyle bir teklif sundular: “Yeğenini bize teslim et, onun yerine Velîd b. Mugîre’nin oğlu Umâre’yi sana evlât olarak verelim”. Ebû Tâlib bu teklifi şiddetle reddetti. Bu arada bazı Kureyşliler bizzat Hz. Peygamber’le görüşüp Onu davasından vazgeçirmeye çalıştılar. Meselâ Utbe b. Rebîa Hz. Peygamber’e gelerek “...Şayet maksadın zengin olmaksa Sana mal mülk verelim. Makam ve itibar peşindeysen seni başımıza yönetici yapalım” dedi. Hatta daha da ileriye giderek “Eğer ruhsal bir rahatsızlık sonucu böyle davranıyorsan seni tedavi ettirelim” şeklinde teklifte bulundu. Utbe, sözlerini bitirdikten sonra Hz. Peygamber Fussılet sûresinin ilk âyetlerini okuyarak (Fussılet 41/1-6) Allah tarafından görevlendirilmiş bir peygamber olduğunu söyledi. Utbe âyetlerden ve Hz. Peygamber’in sözlerinden etkilenmekle birlikte Müslümanlığı kabul etmedi.
Adalet timsali Peygamber
Huneyn Savaşı’na katılan bir sahabe anlatıyor: “Ben devemin üzerinde, Hz. Peygamber’in yanında ilerliyordum. Ayağımda sert pabuç vardı. Devem Peygamber’in devesini sıkıştırdığında pabucumun kenarı Resûlullah’ın baldırına dokunarak Onu rahatsız ediyordu. Bunun üzerine Resûlullah ayağıma kamçı ile vurarak, ‘Canımı yakıyorsun, arkamdan yürü!’ dedi. Ben de Onun yanından savuştum.
Huneyn Savaşı’na katılan bir sahabe anlatıyor: “Ben devemin üzerinde, Hz. Peygamber’in yanında ilerliyordum. Ayağımda sert pabuç vardı. Devem Peygamber’in devesini sıkıştırdığında pabucumun kenarı Resûlullah’ın baldırına dokunarak Onu rahatsız ediyordu. Bunun üzerine Resûlullah ayağıma kamçı ile vurarak, ‘Canımı yakıyorsun, arkamdan yürü!’ dedi. Ben de Onun yanından savuştum.
Ertesi gün Resûlullah beni yanına çağırttı. Kendi kendime ‘Beni dün ayağını incittiğim için aramıştır’ dedim. Yanına gittim. Peygamberimiz bana ‘Sen dün benim ayağımı incitmiş, canımı yakmıştın, ben de senin ayağına kamçı ile vurmuştum. Bunun karşılığını ödemek için seni çağırdım’ dedi ve bana çeşitli hediyeler verdi.”( Taberî, Tarih-i Taberî)
Allah’ın (cc) kullarından istediği en mühim iş şükürdür
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan tekrar ile; “Hâlâ şükretmezler mi?”; “Şükredenleri elbette mükâfatlandıracağız.” ; “Şükrederseniz nimetimi elbette arttırırım.”; “Yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.” gibi âyetlerle gösteriyor ki, Hâlık-ı Rahmân’ın, ibâdından istediği en mühim iş şükürdür. Furkan-ı Hakîmde gayet ehemmiyetle şükre dâvet eder. Ve şükür etmemekliği, nimetleri tekzip ve inkâr sûretinde gösterip, “Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz?” (Rahmân, 13.) fermanıyla, Sûre-i Rahmân’da şiddetli ve dehşetli bir surette otuz bir defa şu âyetle tehdit ediyor, şükürsüzlüğün bir tekzip ve inkâr olduğunu gösteriyor.
Sözlük:
HÁLIK-I RAHMÂN: Yaratıkların rızkını veren merhametli Yaratıcı; Allah.
İBÂD: Kullar.
İBÂD: Kullar.
FURKAN-I HAKÎM: Hak ile bâtılı birbirinden farkettiren ve her hakikatin değeri nisbetinde yer aldığı, Kur`ân-ı Kerîm.
TEKZİB: Yalanlamak.