• DOLAR 32.265
  • EURO 35.086
  • ALTIN 2468.726
  • ...
`Kamburluğa Çare Projesi” / [k]Abdulkadir Turan[/k]
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

27 Nisan Muhtırası`ndan "Diyarbakır`da Kamburluğa Çare Projesi”

Genelkurmay’ın internet sitesine yeni düştük, alıverdik, diyorlardı sunucular.

27 Nisan Muhtırasıydı bu. “Yarın hayat duracak” havasında, gür bir sesle okunuyordu muhtıra. Mesele Cumhurbaşkanlığı seçimiydi. Ama Genelkurmay, meseleyi eğitime ve İslamî gelişmelere getiriyordu.

“22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş” diyerek Kutlu Doğum Etkinliklerinden duyduğu rahatsızlığı ifade ediyordu Genelkurmay.

Hem de öyle bir rahatsızlık ki meseleyi bir muhtıraya konu edebilmişti. Çocuklardan korkuyordu muhtırayı verenler. İslamî kıyafetler içinde olan çocuklardan… Onların o halini rejim için tehdit olarak görüyordu.

Çünkü, çocuk gelecek demektir ve çocuklara İslamî bir eğitim vermek, Cumhuriyetin insan projesine bir alternatif oluşturmak, dolayısıyla rejime kast etmek anlamına geliyordu. Genelkurmay, etkinliğin kasıtlı olarak 23 Nisan Çocuk

Bayramı ile aynı sürece denk getirildiğini ifade ediyordu.

Geçen hafta 23 Nisan törenleri sırasında tir tir titreyen çocukların o hazin hâlini, o manzaraları seyreden milyonlarca insanın vicdanlarına bırakıp Genelkurmay’ın tavrı üzerinde odaklanalım.

Genelkurmay, o bildiride ima yoluyla iki çocuk tipinden söz ediyor:

1. Cumhuriyet çocuğu

2. İslamî eğitim almış çocuk.

Bunu muhtırayı hazırlayanların diliyle “çağdaş çocuk” ve “gerici çocuk” da diyebilirsiniz. Buyurun size çağdaş çocuklar:
Bir iki hafta önce Maraş’ta yaşanan bir olay…

Dört kardeş: Beraris, Sajen, Raden ve Rulin. Bir bağ evinde önce içki içtiler, hap aldılar, sonra toplu halde intihar ettiler.
İsimleri size bunların Bulgar veya Yunan olduğunu düşündürtmesin. Bunlar, öz be öz Maraşlı ve kökten Cumhuriyet çocukları…27 Nisan Muhtırasını hazırlayanların kafa yapısına birebir uygun yetiştirilmiş.

Baba ünlü bir avukat, anne bir heykeltıraş. Cumhuriyet devrinde bu memlekette yaygınlaşmış bir mesleğin temsilcisi.

Dahası var: Anneanne, Cumhuriyet’in ilk kadın öğretmenlerinden Mevhibe Fettahoğlu… Çocukların avukat babasının deyimiyle “aydın, ilerici” bir öğretmen… Tam bir Cumhuriyet ailesi… Aile, çocukların İslam’la bütün bağları kopsun diye onlara İslam’ı çağrıştıran adlar bile vermemiş, babalarının deyimiyle İslam öncesi Orta Asya, Anadolu ve Mısır uygarlığından seçilmiş isimler… Cumhuriyetin ilk yıllarında bu medeniyetler İslam’a alternatif olarak kutsanır, yüceltilirdi. Aile, bunu göz önünde bulundurmuş. Çocuklar hepten çağdaş olsun, demiş. Onları kendince en iyi okullarda okutmuş, bir gün olsun bir cami yüzü gördürmemiş onlara.

Sonuç, anne ölünce bunalım, içki, hap ve nihayet toplu intihar. Buyurun size çağdaş insan projesi…

Bunun öyle tekil bir örnek olmadığını o çevreleri tanıyan herkes bilir.

Elhamdülillah ki halk bütün baskılara ve propagandalara rağmen durumun farkında ve 27 Nisan Muhtırası’nı hazırlayanların “tehdit” gördüğü çocukları tehdit görmüyor, Peygamber Sevdası’nın o güzel simgelerini bağrına basıyor.

Kanıt mı? Peygamber Sevdası’nın çocukları 22 Nisan 2007’de Urfa’da bir kapalı spor salonu programına gitmişlerdi. Oysa bu yıl Van’da on binlerin, Batman’da yüz binlerin ve üç gün önce 24 Nisan 2011’de Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda milyon insanın önündeydiler, salavatla dinlendiler, halklarının sevgisini gördüler, hayır duasını aldılar.

27 Nisan Muhtıracılarının “tehdit” algısını halk tehdit olarak değil, geleceğe “müjde” olarak gördü ve o müjdeye koştu İstasyon Meydanı’na.

Halka sorsalar “Çocuklarınız nasıl olsun?” diye “Bu ilahi okuyan çocuklara benzesin” diyecek anne babalar.

Ne var ki hâlâ Diyarbakır’da, Batman’da, Van’da, Urfa’da, Siirt’e, Gaziantep’te halkın istediği “insan yetiştirme projeleri” değil, 27 Nisan Muhtırası’nı hazırlayanların “insan projeleri” uygulanıyor.

Memleketimizin İslam’dan uzaklaştırılıp sözde çağdaşlaştırma projesinde “müstesna” bir yere sahip Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) eliyle gelecek için Maraş bağ evi tipi çocuklar yetiştirilmeye çalışılıyor.

“SODES”… Duydunuz mu bu adı? Bilmiyorum. Ama kültür projesi adına memleketimizin neresine uğrarsınız bu adla karşılaşıyorsunuz. Bu DPT’ye bağlı sosyal bir proje…

Hani şu Mardin Kasımiyye Medresesi’ni defile alanı olarak kullanma vakasında gündeme gelen SODES…

Harıl harıl çalışıyor. Yetişkin kadınlara meslek kazandırma adı altında kuaförlük kursları açıyor, makyaj dersleri veriyor. Ama o malum muhtıra zihniyetiyle gerçekte kendince onları “sosyal” alana çekerek çağdaşlaştırıyor ve Maraş’taki heykeltıraş anne gibi bir anne yapmaya çalışıyor. Çocuklarının adını Beraris, Sajen, Raden ve Rulin koyabilecek ve onları İslam’ın rahmetinden uzaklaştıracak anneler…

SODES’in her yanı skandal… Son skandalı Diyarbakır’la ilgili. “Taş Atan Eller Sanatla Buluşuyor" diye proje başlatmış. Proje kapsamında yaşları 12-16 arasında değişen 45 çocuğa bale kursu veriyor.

Diyarbakır’a bale… Çocuklar, sanatsever insanlar olsunlar diye hem de… Bu bir tür rehabilitasyon projesiymiş… O çocuklar bale yapınca huzur içinde olacaklarmış. Aynen Maraş’ta toplu intihar eden sanatsever heykeltıraş kadının sanatsever evlatları gibi. Bu iş için devlet bütçesinden milyon liralar harcanıyor.

Ne uğruna? Hangi mantıkla? Elbette 27 Nisan Muhtırası’nı verenlerin mantığıyla… Müjdeyi tehdit görenlerin aklıyla…

Kursun hocası, halkın ilgisini artırmak için “kamburluğa çare” diye anlatıyor kursu. Ben, Ankara’da yıllarca kaldım, kamburluk tedavisinin baleyle yapıldığını ilk defa Diyarbakır’dan duyuyorum. Sadece bu açıklama bile projenin, tam anlamıyla “proje” olduğunu açıklıyor.

Hoca ardından ekliyor: “Çocuklarımıza zarafet kazandırmak, sosyalleşmelerini sağlamak istiyoruz.” Mesele burayla ilgili…

Birileri bizi çağdaşlığın nesnesi haline getirmek istiyor. Çocuklarımızla “oynamak” istiyor. “Geleceğin balerinlerini, bale dünyasına kazandırmayı hedefliyoruz” diyerek sözünü tamamlıyor hoca.

27 Nisan Muhtırasını hazırlayanlar, bundan farklı bir insan tipi mi düşünüyorlardı? Elbette değil. Bu, onların tam istediği insan tipidir. Bu insan tipi Maraş’ta bir bağ evinde hazin bir şekilde hayatına son vermiş, umurlarında mı? Yeter ki yaşasın

Cumhuriyet yaşasın Çağdaş Medeniyet…

Devlet, kamburluğumuz için hastane açacağına bale kursu açıyor. İslamî şuura karşı rehabilitasyon diye “oyun”u öne sürüyor.

İşte 27 Nisancıların bilimsel buluşu…Merak ediyorum, acaba kendileri kambur çocuklarını böyle mi tedavi ediyorlar! Türkiye’nin büyük şehirlerindeki bale salonları sırf kamburluğa çare olsun diye mi açılmış!

Bale ve Opera, Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde Türkiye’nin yeni yüzü olarak teşvik edilmiş. 27 Nisan Muhtırasını hazırlayanlar daha o günlerde yaşıyorlar ve Diyarbakır’da SODES eliyle daha o süreç yaşatılmaya çalışılıyor.

Kafalarında kamburluk bulunanlar, gözleri şaşı görenler, bizi kambur görüyor, bizim servi boyumuzla uğraşıyor, düzümüzü eğriltmenin yolunu arıyor. Bizi saptırmak için hileler uyduruyor.

Devletin, Diyarbakır’da, Batman’da, Siirt’te insan yetiştirme mantığı aynen bu…

27 Nisan Muhtırası’na asıl buradan bakmak lazım.

 Abdulkadir Turan / Doğruhaber


 

Bu haberler de ilginizi çekebilir