Kürtler üzerinden oynanan emperyalist oyunlar - 2
Ortadoğu üzerinde emperyal hedeflerinden hiçbir zaman vazgeçmeyen ABD, kimi zaman Barzani ve Talabani üzerinden kimi zaman ise Komünist ideolojisine bakmaksızın PKK ve türevleriyle iş tutarak Kürtleri yeni maceralara sürükledi.
Oluşturduğu yapay haritalarla Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı Türkiye, Suriye, İran ve Irak arasında bölüştüren emperyalistler, kurdukları her yeni oyunun içine çekmeye çalıştığı Kürtleri her seferinde katliamlara maruz bıraktı. Bölge ülkeleriyle ilişkilerinde Kürtleri kimi zaman denge unsuru olarak öne çıkaran ABD, kimi zaman da kurdurduğu veya kontrolüne aldığı Kürt orijinli örgütlerle tehdit unsuru olarak kullandı.
1990'ların başlarında ABD sadece Irak Kürtlerine yaklaşmadı, aynı zamanda o kadar doğrudan ve görünür olmasa da Türkiye sınırları içerisinde faaliyet gösteren PKK ile de temas kurdu. Bu kapsamda dinlerine bağlılıklarıyla bilinen Kürtleri dönüştürmek üzere sahaya sürülen PKK, yıllarca bölgede İslam'a dair her şeye düşmanlık göstererek dindar yapıları hedef aldı. Başlangıçta sol ideolojiyle ortaya çıkan PKK, zaman içinde değişen şartlara göre ideoloji değiştirmekten hiç imtina etmedi. Ancak bu süreçte iş tutmadığı batılı devlet kalmadı. Batılı devletlerden aldığı yoğun desteğe rağmen dinlerine bağlı Kürtlerden istediği desteği göremeyen PKK'nin imdadına devlet tarafından uygulanan dışlayıcı politikalar yetişti.
Devletin yanlış politikaları üzerinden Kürtleri yanlarına çekmeye çalışan PKK, Kürt halkını dininden ve geleneklerinden koparmak için her türlü yola başvurmaktan geri durmadı. İlk zamanlarda gözlerden uzak olarak dağlarda pratiğini yaptığı seküler hayat tarzını zamanla köy kasaba ve şehirlerde hayata geçirmeye çalışan PKK, kurduğu siyasi partiler eliyle ele geçirdiği bölge belediyeleri aracılığıyla ifsat çalışmalarını hızlandırdı.
ABD, Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle Türkiye'nin kendi ekseninden çıkmasını engellemeye ve bölgedeki nüfuzunu sürdürmeye dönük bir araç olarak PKK'den yararlanmak zorunda kalabileceğini düşünüyordu. Dahası, bugüne değin SSCB kontrolünde olan bu örgütün, şimdi de Rus kontrolüne girmesini engellemek ve bir sonraki aşamada da kendi kontrolü altına almak için bir fırsat yakaladığını düşünüyordu. Bu çerçevede ABD, Çekiç Güç'le koruduğu Irak Kürdistanı'nda PKK'nin varlığını tahkim etmesine ve saldırılarının artırmasına kâh göz yumdu, kâh doğrudan destek verdi.
PKK/PYD ABD eliyle Kürtlerin temsilcisi olarak pazarlandı
Ama daha önce Barzani üzerinden görülen geçici ilişki bu sefer PKK için de ortaya çıkmıştı. 1990'ların ikinci yarısında ABD, Rusya ve Türkiye arasında gelişen yeni ilişki biçimi ABD'nin PKK'ye olan bu dolaylı desteğinin son bulmasına yol açtı. Bunun sonucunda 1999'da Abdullah Öcalan, CIA'nin önemli üs bölgelerinden biri olan Kenya'da Türkiye'ye teslim edildi. Bu sürecin sonunda Kürtler adına hareket ettiğini iddia eden PKK de bir kere daha büyük devlet politikalarının soğuk yüzünü görmüş oldu.
PKK ile ilişkilerini yıllarca el altından yürüten ABD, Suriye'de yaşanan olaylardan sonra halen terör örgütü olarak tanıdığı PKK/PYD ve onlarla bağlantılı Marksist, Leninist örgütleri Kürtlerin temsilcisi olarak öne çıkarmaya başladı. Yanlış adımlar attırılarak yalnızlaştırılan Barzani'ye alternatif olarak sunulan PKK, seküler yapısı nedeniyle Kürtlerin yeni temsilcisi olarak pazarlanmaya başlandı.
Suriye'deki iç savaş ve PKK/PYD
Arap Baharı olaylarının ardından benzer gelişmelerin Suriye'de de ortaya çıkması ABD'ye yeni imkânlar sunuyordu. 1999 yılında PKK lideri Öcalan'ı Türkiye'ye teslim eden ABD, hem son yıllarda giderek kendisinin bölge politikalarından uzaklaşan Türkiye ile Barzani'ye alternatif oluşturmak hem Suriye'de Rusya'ya karşı elini güçlendirmek hem de kendisi adına sahada kara ordusu görevini üstlenecek PKK'nin Suriye kolunu oluşturan PYD ile iş tutmaya başladı. Pragmatik bir örgütsel davranış sergileyerek hem Esed rejimi, İran ve Rusya ile ilişki geliştiren PYD'nin ABD ile de iş tutması hiç de zor olmadı.
Türkiye'de çözüm sürecinin ivme kazandığı bir dönemde Suriye'de Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı bölgeleri rejimden devralan PKK/PYD, ABD'nin de desteğini alarak bir yandan Türkiye'deki çözüm sürecini bitirirken diğer yandan kendisine teslim edilen bölgelerde kanton ilan ettiğini açıkladı. ABD, PKK ile başlattığı yoğun ilişki sonucu Suriye'de IŞİD bahanesiyle önünü açtığı PKK/PYD'yi her fırsatta 'Cesur Kürt Savaşçıları' olarak nitelendiriyor ve desteğini giderek artırıyordu.
ABD'nin kara ordusu PKK
Öcalan'ın yakalanmasının ABD desteğiyle 'Uluslararası komplo' sonucu gerçekleştiğini savunan PKK, yıllarca emperyalist düşman olarak nitelediği ABD'nin paramiliter gücü olarak kandırabildiği Kürtleri sahaya sürdü.
Yeni stratejisi gereği askerlerini sahadan çeken ABD, IŞİD'le mücadele adı altında PKK/PYD ile anlaştı. İslam ve İslam'a ait olan değerlere düşmanlığıyla öne çıkan PKK/PYD, bağımsızlık vaadiyle Suriye Kürdistan bölgesindeki Kürtlerden bir kısmının da desteğini alarak adeta ABD'nin kara ordusu rolünü üstlendi.
Kendisine teslim edilen Suriye'nin Kürdistan bölgesinde, etnik temizliğe giden PKK/PYD, muhalif olarak gördüğü Kürtleri de yaptığı baskıyla bölgeden çıkmak zorunda bıraktı. ABD'den aldığı destekle kendisini dev aynasında ve vazgeçilmez olarak gören PKK/PYD, bu konumunu korumak için her yolu mubah gördü. Kürt halkını örgütsel çıkarlarına feda eden örgüt, ABD'nin kirli işlerini gören paralı askeri oldu ve bu kapsamda binlerce TIR silah aldı.
Efrin'de ABD'nin tavrı yine bilindik
Hem karadan hem de kargo uçaklarıyla PKK/PYD'ye yapılan silah ve mühimmat yardımı, PYD'nin hâkim olduğu bölgelerle 900 kilometre sınırı olan Türkiye'nin tepkisine neden oldu. Yapılan bu yardımları kendisi için tehdit olarak algılayan Türkiye, PYD'nin kontrolünde bulunan Efrin Kantonu'na yönelik 'Zeytin Dalı Harekatı'nı gerçekleştirdi. Bu operasyon yapılırken ABD'nin desteğine güvenen PYD, çok geçmeden ABD yetkililerinin operasyon hakkında yaptığı açıklamalarla hayal kırıklığı yaşadı.
IŞİD Karşıtı Koalisyon Sözcüsü Albay Ryan Dilon, daha ilk günlerde 'Efrin destek verdiğimiz bölge değil' derken Pentagon Sözcüsü Binbaşı Adrian Rankine Galloway ise şunları kaydetti: "... Diyelim ki, buralarda bir yerdeki (kuzeydoğu Suriye) bir YPG birliği, 'Artık DEAŞ ile mücadele etmeyeceğiz Afrin'deki kardeşlerimizi desteklemeye gideceğiz' derse artık o zaman kendi başlarına kalırlar. Artık bizim ortaklarımız olamazlar."
Suriye'de PYD'ye kısmi de olsa destek veren Rusya da Afrin operasyonuyla ABD ile aynı tavrı ortaya koydu. PYD'nin pragmatik bir anlayışla ilişkiye girdiği uluslararası güçler, yine aynı pragmatik bir anlayışla onu sahada terk etti.
Bir süre daha PKK/PYD'ye destek vermesi beklenen ABD'nin bölge ülkeleriyle varacağı anlaşma sonucu yapacağı ilk iş, PKK/PYD'yi tamamıyla terk etmek olacaktır. Çünkü yaşanan tarihsel hakikatler emperyalist güçlerin hiçbir zaman Kürtlerin gerçek dostu olmadığını ortaya koyuyor. Onların tek düşündükleri ise yalnızca emperyalist çıkarlarıdır. (Osman Gülebak - İLKHA)