Fıkıh Dinin Kıvâmıdır
Kur`an-ı Kerim`i belli bir seviyede öğrenen kimse için efdal olan, fıkıh ilmini öğrenmeye çalışmaktır. Çünkü,Kur`ân-ı Kerim`i ezberlemek farz-ı kifâye, fakat kişinin kendisine lâzım olan fıkıh bilgisini öğrenmek farz-ı ayın`dır.
Fakih Ebû Cafer, şöyle der: Resûlullah (s.a.v.) mescide girdi, orada iki meclis gördü. Biri, Allah`ın zikri ile meşguldü. Diğeri fıkıh ilmi öğreniyordu. Birincisi Allah`a (c.c.) duâ ediyor ve O`na (c.c.) rağbet gösteriyordu. Bunları gördükten sonra Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Her iki meclis de iyilik üzerinedir. Ancak, biri diğerinden daha üstündür. Bunlar Allah`a (c.c.) duâ ederler, ancak, Allah (c.c.) dilerse onların dilediğini verir dilemezse vermez. Fakat burada öğrencilere ve halka ilim öğretenler var ki, bunlar başkadır. Ben de ancak muallim olarak gönderildim. Bunlar daha fazîletlidir.” Ve daha fazîletli olanların yanına oturdu.
Ebû Hüreyre (r.a.), Resûlullah (s.a.v.)`in şöyle buyurduğunu anlattı: “Dinde fıkıh ilmini öğrenmek kadar hiç bir şeyle Allah`a (c.c) ibâdet edilemez. Fıkıh ilmine vâkıf bir kimse, şeytâna bin âbidden (çok ibâdet eden) zorlu ve çetin gelir. Her şeyi ayakta tutan bir dayanak vardır; dini ayakta tutan da fıkıh ilmidir.”
Şa`bî şöyle der: Bir kimse, Şam`dan kalkıp Yemen`e kadar gitse, gelecekte kendisine faydalı bir kelime öğrense, onun bu gidişinin boşuna olmadığı görüşündeyim. Bil ki, İlmin çeşitleri vardır. Bu çeşitlerin her biri Allah katında güzeldir. Ama, hiçbiri fıkıh ilmi gibi değildir.” Durum böyle olunca, insana gereken, diğerlerine nazaran, en fazla fıkıh ilmine önem vermektir. Çünkü, bir kimse, fıkıh ilmini bilirse, diğerlerini bilip öğrenmek kendisine kolay gelir. Çünkü, fıkıh dinin kıvamıdır.
Hazreti Muâviye (r.a.), Peygamberimiz`in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor: “Allah kimin hakkında hayır dilerse, onu fıkıh ilmine sahip kılar.” (Buhârî, Tirmizi)