Kul Günah İşlemeden Önceki Derecesine Dönebilir mi?
Kul, günahtan tevbe ettiğinde, günahı işlemeden önceki derecesine döner mi, dönmez mi? Bu konuda ihtilaf edilmiştir.
Bir topluluk, onun önceki derecesine döneceğini söylemektedir. Çünkü tevbe, günahı külli olarak silmekte ve onu olmamış gibi kılmaktadır. Onun derecesini gerektiren, iman ve salih ameldir. Bu ikisi de tevbe ile kişiye geri dönerler.
Yine bunlara göre: tevbe, gerçekten büyük bir hasene ve salih bir ameldir. Her ne kadar günahı onun derecesini alçaltmış ise de tevbeyle yaptığı hasene onu yine eski derecesine yükseltmiştir. Bu, tıpkı kuyuya düşen ve beraberinde iyi bir arkadaşı olan kimse gibidir. Arkadaşı ona bir ip uzatarak kuyunun derinliğinden yukarıya çıkmasını sağlar. İşte tevbe ve salih amel de bu iyi arkadaş ve şefkatli kardeş gibidir.
Diğer bir gurup ise, kişinin daha önceki derecesine dönemeyeceğini, çünkü bir duraklamanın söz konusu olmadığını söylemektedir. Burada asi olan, tırmanıştır. O, günah işlemesiyle, iniş ve çıkışa girer. Tevbe ettiğinde ise yükseliş için gerekli olan derecesinde eksilme olur.
Bu görüştekiler şunu dile getirirler:
Bunun misali, aynı yolda belli bir hızla giden iki adamın misaline benzer ki, yolun bir yerinde ikisinden birinin önüne bir engel çıkar ve onu ya geri döndürür veya durdurur. Bu engelden kurtulduğunda ise yine yol arkadaşının izini takip eder ama ona asla yetişemez. Çünkü o her noktayı geçişinde, öbürü ondan daha önce orayı geçmiş olur.
Dediler ki bu iki adamdan ilki, imanı ve amelleriyle orantılı olarak yürür. Yürüyüşü hızlandıkça gücü artar. Engelden dolayı duran kimse ise geri dönmüş ve yürüyüş hızı kesilmiş, imanı zayıflamıştır.
Şeyhülislam İbn Teymiyye (r.h)'nin bu ihtilafı anlattığını duydum.
Dedi ki:
Sahih olan şudur ki, tevbe edenlerden bazıları daha önceki derecelerine dönemez, bazıları ise döner. Hatta bazıları daha öncekinden daha hayırlı bir konuma gelirler. Nitekim Davud (a.s) suç işlemesinden sonra yaptığı tevbe ile daha hayırlı bir konuma gelmiştir.
Dedi ki:
Bu, tevbe edenin, tevbeden sonraki durumuna, azim ve ciddiyetine bağlıdır. Eğer tevbeden sonra daha dikkatli ve temiz olursa tevbeden önceki halinden daha hayırlı ve daha yüksek derecede olur. Eğer benzer bir konumda ise daha önceki haline döner. Daha altta ise tabii ki daha alt dereceye döner. O, bu meseleyi bu şekilde tafsil edip açıklamıştır.
Bu; şu iki misalle daha açıklık kazanmaktadır:
İlki: Yolunda huzur ve güvenlik içinde giden bir yolcu ki bazan koşarak bazan yürüyerek gider. Bazan dinlenir, bazansa uyur. Açıkladığımız üzere, yolda güzel bir gölgelikle, soğuk bir su kaynağıyla veya çiçekli bir bahçeyle karşılaşıp da içinden burada durmak geçtiğinde ve durup mola verdiğinde, düşman biri onun üzerine atılıp, kendisini bağlar ve yola devam etmesini engelleyip ölüme terkeder. Adamcağız, artık yola devam edemeyeceğini, kurda kuşa yem olacağını, gitmeyi arzuladığı yere gidemeyeceğini zanneder ve çeşitli evhamların esiri olur. O bu vaziyetteyken sevgili ve güçlü babası başucunda bitiverir ve bağlarını çözerek, "yola çık ve o düşmana karşı dikkatli ol. Yolun çeşitli noktalarında seni gözetleyecektir. Unutma ki, sen dikkatli ve ona karşı uyanık olursan, sana gücü yetmez. Eğer gaflete dalarsan, üzerine atlar. Ben eve giden yolda senin önünde olacağım, benim izimi takip et" der.
Eğer bu yolcu, akıllı, zeki, uyanık ve dikkatli biriyse, yolda daha dikkatli olur. Düşmanına karşı uyanık olur ve ona karşı hazırlıklı durur. Dolayısıyla yolculuğun ikinci merhalesi, ilkinden daha güçlü ve hayırlı olur. Evine daha süratli varır. Eğer düşmanına karşı gafil kalırsa ve ilk seferindeki gibi davranırsa, fazla bir dikkat ve hazırlık göstermezse daha önceki haline döner ve her an için daha önce başına gelen olaya maruz kalabilir.
Eğer bu olay onu daha kör ve dikkatsiz kılarsa, bahçenin güzelliği, suyun tatlılığı ve gölgenin rahatlığı onun ilgisini çekerse, ilk seferindeki halinden daha düşük bir konuma döner.
İkinci misal:
Sağlıklı bir insan ki, kendisine bir hastalık isabet eder de sağlığı için perhiz yapmak ve ilaç içmek zorunda kalır. Böylece vücudunun gücünü ve sıhhatini zedeleyen kötü madde eksilmeye başlar. Ve hastalığından sonra daha önceki halinden daha güçlü bir hale sahip olur. Nitekim şu beyit de bunu ifade eder mahiyettedir:
Umulur ki, sevmediğin bir şeyin sonucu güzel olur.
Umulur ki bedenler hastalıklarla sıhhat bulur.
Eğer bu hastalık onun gücünde bir zayıflamaya yol açar, fakat tedaviyle eksilen kuvvetini kazanırsa daha önceki haline döner.
Ve eğer hastalığın eksilttiği gücünü telafi edemezse hastalık halinden önceki gücünden daha aşağıda bir güce sahip olur. Düşünen bir kimse için bu iki misal yeterli olacaktır.
Yukarıda bahsettiğimiz durum için bir başka misal daha anlatılır: Namazını ilk safta kılmak için evinden çıkan ve yolda sağa sola bakmayan bir adamı, birisi arkasından çekerek durdurur ve namaza gitmesini engellemek isterse bu adamın yapacağı iki şey vardır:
Ya onunla meşgul olarak namazı kaçıracaktır ki bu, tevbe eden birinin yapacağı şey değildir.
Ya da, onu iterek, kendisinden kurtulacak ve namazını kaçırmayacaktır. Bundan sonra da yapacağı üç fiil vardır:
İlki, koşa koşa yürüyecek, kaybettiği zamanı telafi etmeye çalışacaktır. Bu durumda belki namaza yetişecek, belki de fazla zamanı bile olacaktır.
İkincisi, eski hızında yürümeye devam edecektir.
Üçüncüsü, bu engelleme onda isteksizlik ve gevşeklik doğuracak, dolayısıyla ilk saffın faziletini, hatta cemaatle ve zamanında namazın faziletini kaybedecektir, îşte bu şekilde, tevbe edenlerle yolcuların durumu aynıdır.
İbni Kayyım