• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Kürdlerde İslami kimliğin gelişmesi - 7
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ahmet Yılmaz / Analiz

Şeyh Said Kıyamı, İslami gelişme için mihenk taşı oldu. Kıyamdan sonra İslam adına karşılaşılan her fikir, öneri ve olay Şeyh Said Kıyamı üzerinden değerlendirildi. Ya kıyama benzetildi ya kıyama benzemeyen yönlerine dikkat çekildi ya da kıyamın ondan daha başarılı olduğu gibi fikirler dile getirildi.

 

Üstad Bediüzzaman`ın sürgününden sonra sesi ağır da olsa duyuldu, fikirleri ve çektikleri sıkıntılar üzerinden onun etrafında büyük bir sevgi ve güven dalgası oluştu. Bölgede İslam adına konuşan herkes “Acaba Üstad bu konu hakkında ne diyor?” sorusuyla karşılaştı.

 

Böylece ancak 1938`den sonra başlatabildiğimiz yeni yüzyılda iki kıstas öne çıktı: 1.Şeyh Said Kıyamı 2.Üstad Bediüzzaman`ın fikirleri.

 

Bu iki kıstasın yanında özellikle Bitlis-Kuzey Suriye güzergâhında Şeyh Said Kıyamına katılmayan ve kıyamdan sonra faaliyetlerine başlayan dergahlar, İslam adına siyasetten arındırılmış çok yoğun bir İslami hizmet yürüttüler. Türkiye`deki Fransız esintili laik uygulamalardan kaçan pek çok Seyda Fransızların hâkimiyetindeki Suriye`ye göç etti. Suriye`deki her Kürd köyü adeta medrese ve tekkeye dönüştü. Bu medreseler, bölgeden giden fakilere kucak açtı, halkın deyimiyle ilim değer kazandı, aileler arasında çocuğunu medreseye verme yarışı başladı.

 

Medreselere kısıtlı da olsa, Mısır`dan İhvan-ı Müslimin kaynakları geldi, alimler bu kaynaklarda anlatılanlarla Şeyh Said Kıyamı arasında ilgiler kurdu, çıkarımlara ulaştı, yer yer siyasetten arındırılmış tasavvuf çizgisine karşı eleştiriler yaptı, “Şeriat`ın yeniden hakim olması için ne yapmak gerekir?” sorusu açıkça seslendirildi.

1950`lerden sonra bölgede okullaşma yayıldı, bölgenin dindar ailelerinin gençleri 60`ların sonundan itibaren lise ve üniversitelerden “Nurcu”, “Şeriatçı” olarak döndüklerinde belki medrese fakilerinden bile daha çok sempati gördü, halk onları zevkle dinledi.

 

70`li yıllarda Türkiye`de etkili olan MTTB, Akıncılar gibi İslami derneklerle MSP hareketi bölgeyi de etkiledi, bölgenin Şeyh Said Kıyamından, Üstad Bediüzzaman`dan, medrese eğitiminden ve tasavvuf dergâhlarından beslenen İslami gelişmeye kendisini açığa vurma ve bir araya gelerek topluluk oluşturma imkânı verdi. İran Devrimi bütün dünya Müslümanları gibi bölge Müslümanlarına da dinamizm kazandırdı, ancak uzun süren İran-Irak Savaşı, bu dinamizmi olumsuz etkiledi.

 

80`den önce ve hemen sonra halk arasında Şeriatçılık olarak adlandırılan ve bölgedeki tarihi İslami geçmişin son yansıması olan İslami gelişme, 70`lerin sonundan itibaren sert bir sosyalist dalga tarafından durdurulma tehdidiyle karşılaştı. Bu tehdit 80`lerden sonra özellikle okullarda şiddetlendi, 90`lı yıllara girerken bu tehdit silahlı saldırıya dönüştü. 95`ten sonra ise sosyalist Kürdler uluslar arası güçler üzerinden veya yerel anlamda muhbirlik şapılanması üzerinden devlet güçleriyle adı konmamış bir ittifaka girdi ve dindarlara yönelik onların deyimiyle bir “dünya cehennemi” süreci yaşatıldı. Vurulma, göçe zorlanma, tutuklanma sıradan bir vaka haline geldi. İslami gelişme, tarihte çok az İslami hareketin karşılaştığı, vuranı sayılmayacak çok, hedefi tek olan; sinir bozmaya, raydan çıkarmaya ve neticede yok etmeye yönelik bir “karalama kampanyası” ile yüz yüze kaldı. Neden?

 

DOĞU, İSLAMIN PRATİK BOYUTUYLA TANIŞTI

80`li yılların sonlarında Doğu ve Güneydoğu`ya yeniden İslami bir uyanış vermeyi sorumluluk sahibi kişiler görev bildiler. Onların şahsında Şeyh Said Kıyamı, Üstad Bediüzzaman, medrese eğitimi ve tasavvuf üzerinden tarihinin derin İslami yapısı üzerine inşa olan İslami gelişme, mihenk taşının sağlam olmasıyla bütün dış etkileri kendi lehine çevirip ondan bir dinamizm elde etme yeteneği oluşturdu.

 

Benzeri hareketler, Arap Müslümanlarla kurdukları iletişimle aşırı Vahhabi bir çizgiye yöneldi, toplumun tasavvuf, mevlid, ziyaret gibi geleneklerine düşman oldu, halkından koptu. Oysa İslami Camia, hem İbni Teymiye gibi âlimleri reddetmeyip bid`alara karşı bir hassasiyet geliştirdi hem de tasavvuf kültüründen zikir yönünden istifade etti; mevlid, düğün ve ziyaret geleneklerini de tebliğ imkânına dönüştürdü.

 

Benzeri hareketler, “Mescid-i Dırar” ilan ederek camilere düşmanlık etti oysa İslami Camia, bölgenin İslami tarihinden camilerin Müslüman halka ait olduğunu öğrenmişti; camileri ibadet ve eğitim dergahı olarak görüp gençlerle doldurdu, bu nadide kurumlara tarihinin en hareketli dönemlerinden birini yaşattı.

Benzeri hareketler, Kur`an-ı Kerim mezarlarda okunur mu tartışmaları içinde vakit doldururken İslami Camia, Kur`an-ı Kerim öğretme seferberliği başlattı, on binlerce insana Kur`an-ı Kerim öğretti, halkını Kur`an-ı Kerim kıraatiyle ihya etti.

 

Benzeri hareketler İran gerçeği karşısında ya Şia kültürüne yönelme doğrultusunda bir eğilim gösterdiler. Ya da Şia`ya karşı tarihte görülmemiş, kaynağı muhtemelen uluslar arası güçler olan bir düşmanlığa yöneldiler. İslami Camia, ne Şii oldu ne de Şia düşmanlığını meslek edindi; hem Mutahhari, Şeriati gibi Şii alimlerden aldıklarını kendi mihenk taşına vurup onlardan olması gerektiği kadar yararlandı hem de mezhep değiştirmeye karşı tavizsiz bir tavır ortaya koydu.

 

Benzeri hareketler ya katı bir particiliğe yöneldi ya da partili mücadeleyi tekfir etti; o, partili mücadeleyi yol edinmedi ancak partili mücadeleyi tekfir etme gibi bir hataya da düşmedi.

Benzeri hareketler, ya kendi halklarını ihmal ettiler ya ümmet bilincinden koptular, milliyetçileştiler. O, hem halkının isteklerini önemsedi hem de büyük bir hassasiyetle ümmetin sorunlarına yöneldi. Irk ayrımcılığına ve milliyetçiliğe sıfır toleransla, Arap ve Türk Müslümanlara da seslendi, her aşamada onlara kendi saflarında yer verdi, onların birikimlerinden istifade etti. Özellikle bölgede Arap köy ve kasabalarında en az Kürd köy ve kasabaları kadar etkili oldu. Böylece birlik ve beraberlik için bir harç haline geldi.

 

Benzeri hareketler, genellikle bir öğrenci-memur hareketi olarak kalırken o en ücra köy ve kasabalara da ulaştı hem okumuşların hem sıradan halkın sahiplendiği bir yapıya dönüştü.

 

HESAPLAR BOZULDU

Sonuç, bölgenin tarihi İslami birikiminin meyvesi ve tabii İslami görünümünün bir yansıması olarak büyük bir ilgiyle karşılaştı, hızla yayıldı ve birkaç yıl içinde bölgenin en büyük yapısı olmaya aday oldu.

İslami gelişmenin beklenmedik gelişmesiyle;

 

I.Uluslararası güçlerin Kürdleri İslam`dan uzaklaştırma yönünde yaptığı hesap bozuldu. Uluslar arası güçler, İslami gelişmenin zayıflatılması için Türkiye`ye baskı yaptı.

 

II. Devletin Kürdlerin dindarlaşmasına dair derin bir kuşkusu vardı, o kuşku tarihteki bütün yansımalarıyla harekete geçti.

 

III. Sosyalist Kürdlerin uluslar arası güçlerden aldıkları destekle ve devlete karşı durmanın toplum nezdinde kendilerine verdiği konumla keskinleşen, “tek tip Kürd üretme” çabaları bozguna uğradı. Sosyalist Kürdler, sarhoşvari bir saldırganlıkla İslami gelişmeye hücum etti.

 

IV. Kürdler arasında İslami hizmeti günlük işlerden arta kalan zamanda yürüten ve o hizmetlerden maddi anlamda bir miktar yararlanan dindarlar, bir anda boşta kaldı. Örneğin, geçmişte mahalledeki çocuklara ücretle Kur`an-ı Kerim öğreten hocalar iş bulamadı, muskacılığı meslek edinenler dışlandı. Her ortamda konuşup beş vakit namaza bile tam alışmayacak kadar ameli yönü zayıf entellerin çelişkileri gün gibi ortaya çıktı. Bunların hepsi, İslami gelişmeyi kendi konumu için tehdit gördü ve ona anlaşılmaz bir azimle saldırdı, yerine göre sosyalist Kürdlerle işbirliği yaptı, yerine göre devlet adına muhbirliğe yöneldi.

 

Bu dört maddede yer verilen güçlerin koalisyonu ortaya çelişkilerle renklenmiş bir propaganda çıkardı:

 

Devlet, Şeyh Said Hareketinde olduğu gibi, İslami gelişmeyi dış güçlere “Radikal İslamcı” diye anlatarak onların desteğini kazanırken içeride, gelişmeyi “Kürdlere özgü” diye fişledi, onun Türk Müslümanlar arasında ilgi görmesini engelleme ve yalnızlaştırarak dağıtma yoluna gitti. Sosyalist Kürdler, bir yandan “devletin adamları” propagandasını yaptı, öte yandan sık sık devlete ona karşı tedbir alma çağrısında bulundu, hatta devlete işbirliği teklif etti. Yine sosyalist Kürdler İslami gelişme içinde olanları “sofik” diyerek ötekileştirirken yörenin dış propagandalara açık sofi dindarları, İslami gelişmeye omuz verenleri “Vahhabi” diyerek dışlama yoluna gitmişlerdir. Köylerde mollalar “Bunlar talebe ve memurdur” derken şehirde entel İslamcılar “Bu, bir köylü hareketidir” propagandasında bulunmuştur.

 

DOĞU`DA İSLAMİ TEMSİLİYET SAĞLANDI

İslami gelişme buna rağmen ayakta kaldı; propaganda, baskı, işkence, tutuklama, hedef saptırma müdahalelerine karşı dirençli olma kabiliyetine sahip olduğunu kanıtladı. Bugün Avrupa ve Amerika`dan Türkiye`deki İslami gelişme üzerine araştırma yapan herkes, söz konusu İslami gelişmenin;

1.Yerel bir yapıya tepki olarak doğan geçici bir gelişme olmadığı

 

2. Dışarıdaki bir hareket veya gücün uzantısı olmadığı

 

3.Kürdler arasında sosyal bir karşılık bulduğu

 

4.Marjinal grup kategorisinin çok üstünde olarak halkın bir kesimini temsil ettiği ve kalıcılaştığı

 

5. Kürdlerle ilgili yapılacak hesaplarda dikkate alınmazsa yanlışa düşüleceği gerçeğini raporlarına yazmaktadır.

Dindar kesimlerin en ağır baskılara uğradığı 2000`li yıllarda adeta bir “kontrollü demokrasi” ile önleri açılan sosyalist Kürdler de sık sık açıklamalar yaparak “Bize sahip çıkın yoksa İslamcılar bölgeyi ele geçirir” demekte, uluslar arası güçlere ve ülke içindeki derin yapılanmalara adeta yalvarmaktadır.

 

ÇALIŞMALAR UMUTLARI YEŞERTTİ

İslami gelişme, baskılar karşısında direnerek kendi hizmetlerini sürdürmekle yetinmemiş;

1. Daha önce Kürdler arasındaki İslami hizmetleri sadece “denetleyip kontrol altında tutma” ile sınırlı tutan Diyanet`in bölgede daha aktif İslami hizmetlere yönelmesinde ve bu hizmetlerini Türkiye`nin bütününe yaymasında etkili olmuştur.

 

2. Sosyalist Kürdlerin İslam aleyhindeki çalışmalarını durdurmuş, bölgenin Azerbaycan, Arnavutluk gibi bir dinsizlik süreci yaşamasını engellemiştir. Sosyalist Kürdler, din düşmanlığı programlarını gençlerle sınırlı tutma noktasına kadar geri çekmek zorunda kalmışlar, hatta mevlit gibi İslami geleneklere yönelmişler, bir zamanlar bölge köylerinde başörtüsü yırtan temsilcileri Meclis`te başörtüsü lehinde konuşmalar yapmaya başlamışlardır.

 

3. İslam adına çalışanların umutlarını yeşertmiş; İslami hizmetler değişik cenahlardan hız kazanmıştır.

Neticede Doğu ve Güneydoğu`daki İslami Camia`nın çabaları sonucunda Türkiye`deki Kürdleri dinsizleştirme projesi durdurulmuş, Kürdlerin tarihleri boyunca olduğu gibi dindar bir toplum olarak kalacakları gerçeği dünyaya kabul ettirilmiştir. Kendi halkının İslami geleceğini garantiye almak herhalde yeryüzündeki bütün İslami hareketlerin ilk hedefidir. Bu hedefe ulaşanlardan alınacak çok ders vardır, bugün bu dersin alınacağına dair işaretler de ağır da olsa kendisini göstermektedir.

 


Bu haberler de ilginizi çekebilir

Kategorinin Öne Çıkan Haberleri