• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
KALBİNE DÖN  8.BÖLÜM
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Benim ve İbrahim Amca'nın üç haftalık yoğun temposu sonucunda kütüphaneyi dekore etmeyi başarmıştık. Mehmet Amca bugün artık resmi bir şekilde yakınlarını çağırıp değişen kütüphanesini göstereceğini söylemişti. Saate baktım. 10:30`u gösteriyordu. Erkenciydim. Heyecanlı olduğumu itiraf etmeliydim. Sonuçta uzun bir aradan sonra mesleğimi icra etmemin gururunu yaşıyordum. Elbiselerimi yerleştirdiğim dolaptan bugüne özel ne var diye gözümü gezdirdim. Bunu bir açılış töreni gibi varsayarsak şık olmalıydım. Ancak ne varki uzun süredir alışveriş yapmadığım için beğendiğim pek bir şey olmamıştı. Dolabımı kapatırken köşeye düşmüş bir elbisemi farkedip onu kaldırdım. Şöyle alıcı gözüyle bakınca "eh bugün için fena sayılmazdı". Bunu çok özel bir davette almıştım zamanında. Kalın askılarıyla hafif dekolteliydi. Önü kısa arkası uzun bordo renkteki kıyafetim belimin inceliğini ortaya koyuyordu. Herkesin gözü ben de olacak, olmalıydı. Bugün Hasan bile kaldırımı bırakıp gözünü benden alamayacaktı. Buraya geldiğimden beri son zamanlardaki sıkıldığım için özendiğim kıyafetlerimi saymazsak neredeyse sadece pantolon giymiştim. Bu yüzden bugüne özel bir mimar olarak paspal halimden çıkmak süper bir fikirdi.

Kıyafetimi giyip hafif makyajım ve saçımı yapmam zaman almıştı. Beni çağırmak için gelen Hatice beni görünce şaşkınlıkla;

-"Böyle mi geleceksin" dedi.

İlk cümlesinin "ne kadar güzel olmuşsun Fulya" gibi onure edici sözler olması gerekmez miydi? Moralim biraz bozulmuştu ama neyse Hatice ne anlardı zaten. Üzerindeki pardesüyü nenem bile giymezdi.

-"Evet ne var ki. Bugüne uygun giyindim işte. " dedim gayet soğuk ve tavırlı bir sesle.

Hatice bir şey demeden yukarı çıktı. Ben de arkasındaydım. Misafirler beklediğim kalabalıktaydı. Mehmet Amca'nın yıllanmış eş dostları vardı . Uzunca bir masada çay servisleri eşliğinde birbirleriyle  konuşuyorlardı. Yanlarına gidip selam verirken herkesin gözü tam da tahmin ettiğim gibi bende olmuştu. Bana bakıp sonra "bu da kim?" diye birbirlerine bakıyorlardı sanırım. Evet tam da istediğim gibi ilgi odağı olmuştum bile. Sonra Mehmet Amcayla göz göze gelmiştik. İlk defa bana bu kadar soğuk baktığını hissetmiştim. Nedenini anlamamıştım. Morali bozuk bir şekilde beni misafirlere iç mimar olarak tanıttı. Sanki burada kalmıyormuşum gibi bahsetmesi zoruma gitmemiş değildi ama önemsemedim. Etrafı inceledim. Bizim Kaldırım Hasan neredeydi merak etmiştim.

Onu misafirlere çay servisi yaparken gördüm. Tabiki onu önemsemiyorum ama nasılda beni farketmiyor anlamıyorum. Hayır yani bu üç haftalık süre zarfında gayet güzel geçindiğimizi hatırlıyorum. Yani en azından kötü bir şey yaşamamıştık.

Mehmet ve İbrahim Amca'nın konuşmaları vardı sırada. İbrahim Amca hat sanatıyla alakalı güzel menkıbelerden bahsetmişti. Mehmet Amca ise bugün hakkında kısa konuşmasını yapmıştı. Sıranın bana geldiğini düşünürken Mehmet Amca beni konuşma yapmam için davet etmemişti. Ne sebeple böyle bir şey yapabilirdi? Aklım almıyordu bugünki tavrını. Artık bu kadarı da benim için fazlaydı. Boşa mı süslenmiştim. Ben burayla ilgilenen iki kişiden biriydim, daha çok ilgi hak ediyordum!

Moralim bozuk bir şekilde kütüphaneden dışarı attım kendimi. Biraz hava alıp sakinleşmeye ihtiyacım vardı. Aklımdaki kötü düşünceler bir hücumla zihnime çöreklenmeye başlamıştı bile. Ben burada ne arıyordum ki zaten?! Dengim bile değillerdi oysa ama ben hep iyi taraflarından bakmaya çalışıyordum. Kalpleri güzelmiş(!) Kalbimin ısınmasına sebep olmuşlar(!) Hatırladığım hiç bir anıyı an itibariyle olumlu değerlendirmiyor olmuştum.  Benim kahrolası sinirim yine başlamıştı.

Ben bu şekilde içimle cebelleşirken misafirler çoktan dağılmaya başlamıştı. Son bir kaç kişiyi de yolculadığında Mehmet Amca'nın bana doğru geldiğini görmemle bakışlarımı alakasız bir yöne çevirdim. Ne diyeceğini merak ediyordum. Aslında beklediğim bir özür de vardı. Bugün beni bu şekilde görmezlikten gelmesi gururumu incitmişti.

-Fulya hanım kızım, biraz konuşabilir miyiz? dedi.

Olumlu ya da olumsuz bir cevap vermeden bakışlarımı olduğu yere mıhlamıştım. Çaktırmasam da kulağım ondaydı.

-" Bugün benim için çok özeldi. Kütüphaneye ve Seyfettin'e özel  yaptıkların için sana minnettar olduğumu daha öncede dile getirdim. Ancak bugün beni biraz şaşırttın. Onca erkeğin bulunduğu bir ortamda bu şekilde olman..."

Konuşmasının nereye varacağını merakla beklerken ve "bu şekilde olman.."derken neyi kastettiğini anlamaya çabalarken ikimizinde bakışı cılız bir bağırma sesiyle aynı yöne çevrilmişti. Karşımdaki kişinin kim olduğuna baktığımda ilkin gözlerime inanamadım. En yakın arkadaşım ve aynı zamanda ailemin iş ortaklığını hala sürdürdüğü adamın kızı Sibel idi bu. Küçüklükten beri hem ailelerimiz hem de biz görüşürdük. Onun hakkında pek bir şey dememe gerek yok. Kontrol edilemeyen enerjisiyle dünyayı sevdirip, insanın zihnini boşaltmasına yardımcı oluyor. Sibel çok samimi bir kızdır ve fazlaca alışveriş delisi tabii...

-Fulyaaaaaa! Nerelerdesin kızım sennn! Çatlattın bizi meraktan. Telefonlarımı da açmıyorsun. Ne yapıyorsun buralarda? Ay şöyle bir dön bakalım. Kız bu elbiseyi ne zaman önce almıştın atmadın mı hala?

Hiç değişmemişti. İnsan bir nasılsın derdi değil mi? Ama bu şımarık halini bile özlemedim desem yalan olurdu. Soluk soluğa sorduğu bu ve dahası sorularına Mehmet Amca'nın yanında cevap veremezdim. Ama Sibel bundan habersiz hala umursamadan konuşmaya devam ediyordu.

-"Ay hadi gel ne yaptıysan yaptın. Kafanı dağıtmışsındır. Kasvetli konuşmayı bırakalım da alışverişe çıkalım seninle. Böyle bu tiple benim yanımda gezmeyi istemezsin heralde", dedi alışkın olduğum şımarık bir kahkaha eşliğinde. Normalde başkalarının yanında bu kadar abartmazdı ama iyi günündeydi herhalde. Ve beni gördüğüne hala inanamıyor gibiydi..

Bizi şaşkın ve hoşnutsuz gözlerle izleyen Mehmet Amca'ya dönüp:

- Mehmet Amca kendisi arkadaşım. Ben bugün biraz müsaade istesem?

- Peki kızım. Ama geldiğinde yani gelirsen...

Mehmet Amca'nın  konuşmasını tekrardan  bölmüştü. Bu defa elimden çekiştirip götürüyordu beni. Mehmet Amca  cümlesini tamamlamamıştı bile. Aması neydi acaba ? Ona kızgın olsam da hala değer verdiğimi itiraf edebilirdim. Bu yüzden geriye dönüp bakmaktan kendimi alamıyordum. Buna rağmen Sibel'e karşı koymadığım bir gerçekti. Bazı eğlenceli anları yaşamaya ihtiyacım vardı. Uzun süreden beri yaşadığım sıkıcı hayatı içim istemiyordu. Nefis miydi bu yoksa? Bilmiyordum. Sibel'in çekiştirmesiyle hiçbir şey demeden kütüphaneden uzaklaşırken Mehmet Amca'nın yere değen gözlerindeki bir çok şeyi sezebilsem de buraya geri döndüğümde başıma hiç tahmin etmediğim şeylerin geleceğini ve artık buradan ayrılmam gerektiği konularından habersizce eski hayatımın özlediğim o lanetli lezzetini bir daha tatmaya gidiyordum.. Zihnimde cevabını bilmediğim bir soru vardı; " Dünya ve eğlencesi beni mutlu edebilecek miydi?"

<DEVAMI HAFTAYA>

ZÜMRA SARMAN

Bu haberler de ilginizi çekebilir