• DOLAR 34.446
  • EURO 36.302
  • ALTIN 2836.87
  • ...
EHL-İ HÂL
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Tasavvufî halleri yaşayarak tadan, tanıyan mutasavvıf. Tasavvufî hayata giren insanlar belli başlı dört dereceye ayrılırlar. Bunlar talip, mürit, sâlik ve vâsil adını alırlar. Talip, tasavvufi yola girmeye istekli olan kimsedir. Mürit, iradesiyle tasavvufa girmeyi seçmiş, iradesini mürşide teslim etmiş taliptir. Sâlik, tasavvufî eğitim sürecine (seyr'ü sülûk) girmiş, nefsini arındırma, ahlâkını güzelleştirme çabası içindeki mürittir. Vâsil ise, eğitim sürecini tamamlamış, olgunlaşmış sâliktir. Müride sâhib-i vakt (vakit sahibi); sâlike sâhib-i hâl (hâl sahibi, ehl-i hâl); vasıla da sahib-i nefs (nefsin sahibi) denir.

Müridi ehl-i hal haline getiren seyrü sülûk, amelleri ve bilgiyi geliştirme ve güzelleştirme çabasıdır. Bu çabanın temelini zâhir (dış) ve bâtının (iç) kötülüklerden arındırılması, iyi hal ve niteliklerin kazanılması oluşturur. Bu çabanın başlıca yöntemleri ise az yemek (kıllet-i taâm), az uyumak (kıllet-i menâm), az konuşmak (kıllet-i kelâm), sürekli zikir (zikr-i müdâm), insanlardan uzaklaşmak (uzlet-i enâm) ve sürekli düşünmektir (tefekkür-i tam).

Tasavvufi eğitim süreci içinde mutasavvıf nefsini arındırarak Kur'an'da anılan nefs makamlarına yükselir. Buna göre başlangıç halindeki nefs Nefs-i Emmâre'dir (kötülüğe sürükleyen nefs)

“Ben yine de nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis şiddetle kötülüğü emreder. Ancak Rabbimin rahmetiyle yargıladığı müstesna. Muhakkak ki, Rabbim bağışlayıcı ve merhametlidir.” (Yusuf:53).

Belli bir eğitim ve arınmadan sonra sûfi ikinci mertebe olan Nefs-i Levvâme (kendini kınayan nefs) makamına-yükselir.

“Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz).” (Kıyamet-2)

Daha sonra sırasıyla Nefs-i Mülhime (ilham ve keşfe mazhar olan nefs) gelir.

Sonra da ona bozukluğunu ve korunmasını ilham edene ki…” (Şems-8)

Bundan sonra da Nefs-i Mutmainne (tatmine kavuşmuş, huzur bulmuş nefs), Nefs-i Raziye (razı olan nefs) ve Nefs-i Marziye (Allah'ın kendisinden razı olduğu nefs) makamlarına yükselir.

“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (Fecr: 27-30)

Bütün bu aşamalardan sonra sûfî son mertebeye, Nefs-i Kâmile (kemâle ermiş, bütünüyle arınmış nefs) mertebesine yükselir.

Sülûkü boyunca, sâlik kendisine ehl-i hâl denilmesine sebep olan çeşitli hallere maruz kalır. Bu haller, kişinin irade ve kastı olmaksızın kalbe gelen duygu ve anlamlardır. Hallere, kendiliğinden gelen anlamında vârid (çoğulu vâridât) denilir. Haller Allah vergisidir, sâlikin çabası, isteği ile bir ilgisi yoktur. Fakat sâlik çalışmadıkça hallerin gelmesi de düşünülemez. Salik iyi ve güzel ameller işledikçe, nefsini arındırdıkça Allah da bir bağış olarak halleri gönderir. Haller sürekli ve kalıcı değil, değişken ve kısa sürelidir. Fakat sûfî ibadet ve mücahedesiyle hallerin kendisinde yerleşmesini, kökleşmesini sağlayabilir. Sâlikte yerleşen ve böylece süreklilik kazanan haller makam adını alır. Bu nedenle hâlin vehbi olmasına karşılık makamın kesbî olduğu kabul edilir. Sâlikin ruhsal yükselişinde önemli etkileri olan haller genellikle zıt anlamları dile getiren ikili gruplar halinde ifade edilir.

Mutasavvıflara göre, dini hakikatler hakkındaki bilgiler hallere dayanır. Bu bilgilerin kitap okumayla, metin ezberlemeyle elde edilen bilgilerle bir ilgisi olmadığı gibi, akıl yürütmelerle, mantık kurallarıyla elde edilen bilgilerle de karşılaştırılamaz. Hallerin bilgisi, mutasavvıfın amel ve ibadetlerinin neticesi olarak ortaya çıkan ve doğrudan tecrübeye dayanan bilgidir. Bu nedenle bütün bir tasavvufî bilgi, hallere dayanır. 

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir