Yemen`de İktidar Mücadelesi ve İç Savaş
Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM), `Yemen`in tarihi-sosyal yapısından kaynaklı iktidar mücadelesinin iç savaşa evrilme sürecini tasvir etmekte ve değerlendirmektedir` şeklinde bir analiz yayımladı.
İşte SDAM tarafından yayımlanan rapor...
YEMEN`DE İKTİDAR MÜCADELESİ VE İÇ SAVAŞ
Yemen`de 2009 yılından bu yana aralıksız devam eden ve 2015`ten itibaren iç savaş boyutuna evrilen çatışmaların uzun bir tarihsel arka planı bulunmaktadır. Analizimiz, Husî Hareketi`nden önce Yemen`in genel durumunu, “Arap Baharı” sonrası gelişmeleri ve devam etmekte olan iç savaş atmosferini ana hatlarıyla değerlendirmektedir.
Husî Hareketinden Önce Yemen
İslâm tarihinin ilk döneminde İslâm ordularına asker sağlamak için dışarıya göç vererek nitelikli nüfusunu yitiren Yemen, istikrar bulamamış, karşıt kabilelerin çatışmayı bir hayat tarzı haline getirdikleri sürekli bir problem odağı olarak kalmıştır. Çatışan kabilelerden bir kısmının daveti üzerine İmam Hâdî-İlelhak Yahyâ b. Hüseyin`in Hicri 280/Miladi 893-894`te Yemen`e yerleşmesi ile Yemen nüfusunun bugün üçte birini oluşturan bir kesimin Zeydîye mezhebine geçmesi, Yemen`de günümüze kadar sürecek bir bölünmeye de yol açmıştır. Bu bölünme, Yemen`deki problemin daimi bir tarafını teşkil etmiştir. Yemen bu parçalanmışlık ve istikrarsızlık içinde Osmanlı Devleti öncesinde olduğu gibi Osmanlı Devleti sonrasında da dış işgal tehdidi altında bulunmuştur.
Hindistan`ın keşfiyle Batılılar tarafından -Güney Asya yolundaki önemi açısından- istila edilecek stratejik değere sahip ülkeler arasına giren Yemen, ilkin Portekizlilerin hedefi olmuş; Portekizliler, 16. yüzyılın başlarında Yemen`i Aden`den başlayarak istila etmeye kalkışmış (1517), bu istilaya karşı Osmanlı desteği, Yemen`deki Osmanlı hâkimiyetinin başlangıcını oluşturmuş ama Osmanlılar da Yemen`de istikrarı sağlamayı başaramamıştır.
Portekizliler, Yemen`in parçalı yapısından istifade ederek bazı kaleleri kontrol altında tutarken Osmanlı, idaresini Zeydîlerin bir kısmına kabul ettirmekte problem yaşamıştır. 1547`de Sana`nın Osmanlı ordularınca ele geçirilmesi, Osmanlı ile Yemen Zeydî İmamları arasında yüzyıllara yayılan çatışmalara yol açmıştır.
Zeydîlerin Osmanlı idaresi ile mücadeleleri Hindistan`a hâkim olan İngilizleri Yemen`le ilgili emellerinde teşvik etmiş, 1850'lerde Güney Yemen`in bir bölümü İngiliz işgali altına girerek kolonileşmiştir. Yemen`in Osmanlı`ya bağlı kesimlerinde ise istikrar sağlanamamış, I. Dünya Savaşı`nın sonlarına doğru Yemen Zeydîlerinin lideri İmam Yahya, Osmanlı ile daha yakın bir iletişime geçmişse de I. Dünya Savaşı Osmanlı aleyhine sonuçlandığından bu iletişimin sahada bir işlevi olmamıştır.
I. Dünya Savaşı`nın ardından Yemen; İngiliz Bölgesi, Sana çevresindeki İmam Yahya Zeydî İmamlığı ve İdrisîler bölgesi olmak üzere üçe ayrılmıştır. İmam Yahya, İdrisîler arasındaki taht kavgasından yararlanarak onların elindeki bölgeyi 1923`te imamlığına katmış, 1934`te Suudi Arabistan ile yaşanan savaşın ardından Kuzey Yemen`in bir bölümünü bu ülkeye bırakarak bugünkü Yemen-Suudi Arabistan sınırı üzerinde anlaşmaya varmış, saltanatını Mütevekkilî Krallığı diye adlandırmış ve ülkenin ilk kralı olmuştur.
İmam Yahya, 17 Şubat 1948`de bir suikast sonucu öldürülmüş, onun yerini alan oğlu İmam Ahmed, 1956`da Mısır ile savunma anlaşmaları imzalamış ve ülkesini Cemal Abdunnasır`ın öncülüğünü yaptığı Mısır-Suriye Birleşik Arap Devleti`ne (1958-1961) katmıştır. Birliğin dağılması üzerine Yemen yeniden bağımsızlık elde etmiş, 1962`de İmam Ahmed`in ölümü üzerine yerine oğlu Muhammed Bedr İmam seçilmiş ancak Muhammed Bedr sekiz gün sonra Albay Abdullah Sallal tarafından askeri bir darbe ile devrilmiş ve ülkede cumhuriyet ilan edilmiştir.
Muhammed Bedr, darbenin ardından Yemen`in kuzeyine sığınmış, Suudi Arabistan`ın desteklediği Zeydî kabilelerin başına geçerek cumhuriyetçilere karşı savaş başlatmıştır. Mısır`ın desteklediği Cumhuriyetçilerle Suudi Arabistan`ın desteklediği Zeydî İmamlar (Mütevekkilî Krallığı mirasçıları) arasındaki sekiz yıllık (1962-1970) savaş, cumhuriyetçilerin zaferi ile sonuçlanmış, böylece Yemen`de İmamlar Dönemi son bulmuştur.
Aden bölgesini ellerinde tutan İngilizler ve yerel şehir yönetimlerine karşı Güney Yemen`de “Ulusal Kurtuluş Cephesi” kurulmuş, bu cephe 1967`de güneyi ele geçirerek sosyalist bir cumhuriyet kurmuştur. Yemen, bu tarihten itibaren Güney Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti ve Yemen Arap Cumhuriyeti (Kuzey Yemen) olarak iki ayrı cumhuriyete bölünmüştür. Bu tarihten sonra Güney Yemen, Yemen Sosyalist Partisi`nde örgütlenen Sosyalist-Komünist bir kadro tarafından idare edilirken Kuzey Yemen, Yemen Genel Halk Kongresi`nde örgütlenen; Mısır, Tunus, Libya, Irak ve Suriye`de olduğu gibi ulusal solcu bir
Kadro tarafından yönetilmiştir.
Sosyalizmin zayıflaması ve Sovyetler Birliği`nin dağılma sürecine girmesiyle Kuzey ve Güney Yemen, 1990`da birleşmiş, birleşik Yemen iki buçuk yıl ortak bir yönetimde kaldıktan sonra 1993`te yapılan ilk cumhurbaşkanlığı seçimlerini Kuzey Yemen eski Cumhurbaşkanı ve Yemen Genel Halk Kongresi Partisi adayı, Zeydî kökenli ulusal solcu Ali Abdullah Salih kazanmıştır. Seçimlerin ardından Kuzey ve Güney Yemenliler arasında tekrar savaş çıkmış, savaş Ali Abdullah Salih`in zaferiyle sonuçlanmıştır. Ali Abdullah Salih 1999`da yeniden seçilmiş, 2000 yılında ise Anayasa`yı değiştirerek başkan seçilme hakkını iki dönem daha başkanlık yapabilmek için uzatmıştır.
Husî Hareketinin Doğuşu
Yemen siyasetinin zorluklarından biri, kimi tezlere göre halkın yüzde seksen beşine yakınının dört yüzü aşan aşirete (kabileye) mensup olmasıdır. İslam öncesinden bugüne toplumsal yapı kabileler etrafında oluşmuş, modernleşme süreci de kabileciliği ortadan kaldıramamıştır. Zeydî İmamların yanında eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih de kabile liderlerine değer vermiş; kabileciliğe dayalı toplumsal sistemin parçalılığından yararlanarak ülkeyi yönetmeye kalkışmıştır. Kabilecilik mevcut Yemen çatışmasında da önemli bir yer tutmakta; yine modern dönemde İslamî cemaatler ve ideolojiler etrafında Yemen siyasetinde kendisinden söz ettirmektedir. Buna rağmen Yemen siyasetinin asıl aktörleri artık kabile olarak değil, cemaat ve siyasi parti olarak öne çıkmaktadır.
1990`lı yıllarda Yemen`de -başta nüfusun yüzde altmış beşini oluşturan Şafiiler arasında olmak üzere- geniş bir halk tabanına sahip İhvan-ı Müslimin Hareketi, et-Tecemmü el-Yemeni lil-Islah (Yemen Islah Cemaati) ve iki Yemen`in birleşmesiyle 1990`da kurduğu[1] Yemen Islah Partisi ile siyasi anlamda da en önemli iktidar adayı olarak yükselmekteydi. 2003`te 46 milletvekili çıkaran parti, toplumun her kesiminin kendisini ifade edebildiği bir platforma dönüşmüştü. Öyle ki 2010 yılında aralarında 2011 Nobel Barış Ödülü alan Tevekkül Karman`ın da bulunduğu 13 milletvekili kadındı.
Ne var ki 1990`lı yıllarda bu mutedil yükselişe karşı Suudi Arabistan`ın girişimleriyle ve yine bu mutedil hareketin “kimseyi karşısına almama” müsamahasıyla Selefîlik, Yemen`de yayılmaya başlamıştır. Yemen`deki siyasi çatışmalar ve kabile anlaşmazlıkları, yerini Zeydîlere yönelik tekfir söyleminin sosyal ve siyasi zemindeki yansımalarına bırakmıştır.
Devlet Başkanı Zeydî kökenli Ali Abdullah Salih`in de muhalefeti parçalamak için dolaylı olarak büyümesine katkı verdiği Selefîlik, 1998`de “Yemen el-Kaidesi” olarak silahlı eylemlere başlamıştır. İhvan-ı Müslimin, gençlerinin bir kısmını bu uç harekete kaptırırken bu hareketin yol açtığı mezhep tartışmaları ve mezhep saldırıları Yemen`de kontrol edilemez boyutlara ulaşmıştır.
Sosyal zemindeki dinsel renkliliğin kendisine kalıcılık sağlamasını uman rejim, aynı dönemde “demokratikleşme” adı altında her tür uç yapının Yemen`de yer edinmesinin önünü açmıştır. Bu süreçte sürgünde bulunan “Husî ailesi” de Yemen`e dönmüştür. Aralarında Hüseyin Bedredin el-Husî`nin de bulunduğu Şiiler, Sünni kökenli Güneyli sosyalistlerle birlikte hareket ederek Selefi grupların kendilerine yönelik saldırılarına karşı “el-Hak Partisi” adlı bir parti kurmuşlardır.
Yemen`deki klasik Zeydîliğe karşı da mücadele eden Hüseyin Bedredin el-Husî, Selefilerin Şiilere karşı tutumuna yakın bir tutumla Sünni karşıtlığına yönelen “Carudiye Zeydîliği”nin[2] önderi olarak öne çıkmış, Selefi grupların silahlandığı bir dönemde parlamentoda mücadele etme çizgisini terk edip Hareketü`l-Şebabi`l-Mü`min (Mü`min Gençler Hareketi) cephesini kurmuş, İran`ın desteğini arkasına alıp Şiilerin yoğunlukta yaşadığı Sa`ada çevresinde Carudiye Zeydîliği`ni yayma yoluna gitmiştir.
Başlangıçta Ali Abdullah Salih etrafında toplanan seküler Zeydîlerin yanında, sıradan dindar Zeydîleri de rahatsız eden hareket, Selefi grupların Şiilere yönelik saldırılarından yararlanarak Zeydîler içindeki etkinliğini günden güne artırmış ve Yemen siyasetinin merkezine yerleşmiştir. Kamuoyunda liderinin lakabıyla tanınan “Husî Hareketi”, Yemen`de Zeydîler azınlıkta olmalarına rağmen iktidarı ellerinde bulundurduklarından, en çok kendisi de Zeydî olan Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih`in tepkisine yol açmıştır. Ali Abdullah Salih, Husî Hareketinin İran`la kurduğu ilişkiden yararlanarak Yemen siyasetinde hep ortak arayışında olan Suudi Arabistan`la yakınlaşmış, Suudi Arabistan`ın etkisindeki kimi el-Islah liderlerini de yanına çekerek Husî hareketine karşı mücadeleye girişmiştir. Bu mücadele hareketin lideri Hüseyin Bedreddin el-Husî`nin 2004`te Ali Abdullah Salih rejimi tarafından katledilmesi noktasına varmış, yerine o tarihte 25 yaşında olan kardeşi Abdülmelik el-Husî geçmiştir.
Abdülmelik el-Husî, İmamiye mezhebine geçip Suudi Arabistan-İran karşıtlığından yararlanarak İran`la ilişkilerini daha da ilerletip Husî hareketini büyütmüştür. Selefî grupların Zeydîleri tekfir edip onlara karşı eylemler yapmaları, el-Husî`nin Ensarullah Hareketi olarak da bilinen hareketini büyütmesinde en önemli yardımcı etken olmuştur.
Yemen savaşı süreç içinde, Ali Abdullah Salih rejimi-Husîler ve Husîler-Selefi gruplar şeklinde Husîler odaklı üçlü bir boyut edinmiş; Yemen Islah Partisi de Ali Abdullah Salih`in yanında yer almıştır.
ABD`nin Yemen el-Kaidesi`ni uluslararası terör sınıfına alıp Suudi Arabistan ve Ali Abdullah Salih rejimi ile birlikte hareket ederek hedef alması, Yemen iç savaşının seyrini Husîler lehine değiştirmiştir. Bununla birlikte Ali Abdullah Salih`in yönetim tarzı ve ABD ile yakınlığı, Islah Partisi`ni Ali Abdullah Salih`ten uzaklaştırmıştır.
Husîler, Sa`ada şehrini ele geçirip Yemen`in bir kısmının fiili iktidarına dönüşünce Ali Abdullah Salih ateşkes çağrısında bulunmuş, bu çağrı Husîlerce olumlu karşılanmış ama Cumhurbaşkanı kendisine yakın Zeydî aşiretleri Husîler aleyhine kışkırtmaya devam etmiştir. Husîler ile Selefi gruplar arasında sürmekte olan savaş, bu durumla tekrar rejim ve Husîler arasındaki çatışma sürecine dönmüştür. Husîler, İran`ın yanında Sadr grubunun ve Lübnan Hizbullah`ının da desteğini almıştır. ABD`nin el-Kaide karşıtı savaşıyla birlikte bu destek, Husîleri günden güne Yemen`i ele geçirme umuduna sevk etmiştir.
Arap Baharı ve Yemen
2011`deki Arap Baharı sürecinde Ali Abdullah Salih ile problemli görünmeyen kesimler, Arap dünyasındaki genel havaya kapılarak rejime karşı gösterilere başlamışlardır. Husîlerle mücadele halinde olan Ali Abdullah Salih, göstericilere taviz vermek durumunda kalmış, 2 Şubat`ta bazı din adamları ile birlikte yaptığı açıklamada 2013`teki başkanlık seçimlerinde kendisinin ve Cumhuriyet Muhafızları komutanı General Ahmed Ali Abdullah Salih`in aday olmayacaklarını açıklamış, başkanlık seçimlerinde dönem sınırlamasını kaldıracak anayasa değişikliğini yapmaktan vazgeçmiştir. Ancak bu bildiri gösterileri durdurmaya yetmemiştir. 18 Mart 2011`de Sana`da, gösterilerde 50 kişi ölmüş, Ali Abdullah Salih`in sert tutumu rejimde fikir ayrılıklarına yol açmış, 21 Mart`ta Kuzey Bölgesi ve 1. Zırhlı Tugay Komutanı General Ali Muhsin, rejimden ayrılarak muhaliflere katılmıştır. Arap Baharı süreci Ali Abdullah Salih`in sağlık sorunlarını gerekçe göstererek ülkeyi terk edip önce Suudi Arabistan`a, ardından ABD`ye gitmesiyle neticelenmiştir.
Ali Abdullah Salih, BM ve ABD tarafından malvarlığına el konulma tehdidiyle karşı karşıya kalınca malvarlıklarına el konulmaması karşılığında görevinden istifa etmiş, fakat yönetimi de yine kendi partisi Genel Halk Kongresi`ne mensup olan Devlet Başkan Yardımcısı Abd Rabbuh Mansur el-Hadi`ye devretmiştir.
Birleşmiş Milletlerin ilgili raporuna göre “Yeni Cumhurbaşkanı Mansur el-Hadi, Halk Komiteleri adı altında büyük bir milis güce ulaşan Husîlere karşı başarısız olmuştur. 9 Haziran 2014`te Halk Komiteleri, Sana`nın Kuzeyindeki Amran şehrini zapt etmiş, 18 Ağustos 2014`te on binlerce Husî yanlısı gösterici, başkent Sana`da hükümete karşı protestolar düzenlemiş, sokak ve caddeleri ele geçirmiş, aynı anda diğer şehirlerde protestolar artmış, bazı şehirler Husî hâkimiyetine geçmiştir. Paniğe kapılan el-Hadi, hükümeti feshedip Husîleri hükümet ortağı olmaya çağırmışsa da başarılı olamamıştır. Eylül 2014`te Devlet Başkanı Mansur el Hadi ile birlikte Husî delegeleri ve büyük siyasi partileri arasında “Ulusal Ortaklık Antlaşması” imzalanmış ve taraflar çatışmaların artık son bulmasını deklare etmiştir. Bu antlaşmayla yeni bir teknokrat hükümet kurulmuştur.” Umut verici bu gelişme, Husîlerin itirazı ile son bulmuş görünürken aslında ABD de savaşın bitmesine ikna olmamıştır.
Yine BM raporuna göre “7 Ocak 2015`te Anayasa Taslak Komitesi Yemen Devlet Başkanı el-Hadi`ye yeni Anayasa taslağını sunmuştur. 17 Ocak 2015`te Devlet Başkanı Personel Daire Başkanı ve Ulusal Diyalog Konferansı Genel Sekreteri Ahmed Awad Bin Mubarek, Ulusal Birlik Organizasyonu tarafından düzenlenen yeni anayasa çalışma ve tanıtım toplantısı için seyahat ettiği sırada Halk Komiteleri tarafından kaçırılmıştır. 19 Ocak 2015`te Cumhurbaşkanı taraftarları ve Husî taraftarları arasında şiddetli çatışmalar yeniden patlak vermiştir. Buna misilleme olarak Husîler, Devlet Başkanlığı Sarayını ve Devlet Başkanı el-Hadî`nin Konutunu ele geçirmişlerdir.”
Bu tarihten sonra başkent Sana, Husîlerin eline geçmiş, Cumhurbaşkanı el-Hadi Güney`e çekilmiş, Yemen`deki savaş artık milis savaşı olmaktan çıkıp gerçek anlamda bir iç savaşa dönüşmüştür.
Suudi Arabistan, daha önce Yemen el-Kaidesini vurmak adına Yemen`de operasyonlar yapan ABD`nin desteğini almak suretiyle Husîlere karşı uçaklarla bombalamalar yaparak savaşa hava gücüyle katılmıştır. Ekim 2016`nın başında Suudi uçaklarının savaşa katılması, bir günde yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği katliamlara yol açmıştır.
Husîler, kendilerine karşı hiçbir zaman doğrudan operasyon yapmayan ABD`yi Suudi Arabistan üzerinden savaşın içinde bulunmakla suçlayıp “Kahrolsun ABD ve İsrail” diye slogan atarken ABD, Yemen`de zaman zaman el-Kaide ve DAEŞ`le mücadele adı altında doğrudan operasyonlar yapmaktadır. 29 Ocak 2017`deki hava saldırısında olduğu gibi ABD`nin bu operasyonları söz konusu örgütlere mensup oldukları iddia edilen onlarca kişinin yaşamını yitirmesine yol açmaktadır.
Mevcut Devlet Başkanı, Yemen Genel Halk Kongresi üyesi Mansur el-Hadî, Yemen`in güneyinde Aden`de yerleşik hükümetin başında bulunup Suudilerin desteğiyle Husîlere karşı savaşı yönetirken Eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih ise ABD`de iken bir süre önce saf değiştirmiştir. Ali Abdullah Salih, 2004`te kurucu liderlerini katlettiği Husîlerin tarafına geçmiş, bir süre önce Yemen`e geri dönmüş ve başkent Sana`da kendisi için coşkulu karşılama törenleri yapılmıştır. Mansur el-Hadî, Güney`deki hükümetin başı olarak uluslararası güçlerle iletişim kurarken Ali Abdullah Salih, ülkenin geleceği konusunda, Husîler adına Batılı heyetlerle görüşmeler yapmaya devam etmektedir.
Yemen savaşının son dönem fiili aktörü haline gelen Suudi Arabistan ise, Yemen üzerindeki hegemonyasının son bulmaması için yeni yol arayışına girmiştir. Daha önce mesafeli durduğu Yemen kabileleri ile temas kurmaya başlayan Suudi Arabistan, güney kenti Aden`de yerleşik Mansur el-Hadî hükümetinin milis gücü olan Halk Direniş Güçleri ile kabile savaşçılarını buluşturarak Sana`ya yeniden hâkim olma planları yapmaya başlamıştır.
Sonuç Olarak;
Yemen`deki çok taraflı savaş, grupların oportünist yaklaşımları yüzünden sürekli saha değiştirmekte, dış güçlerle kurdukları ilişki ve dış güçlerin kendilerine verdiği umut yüzünden süreklilik arz etmektedir. Bu savaşın mezheplerle ilişkisine rağmen bir mezhep savaşı olarak adlandırılması doğru değildir. Yemen`deki asıl problem, kabile asabiyetine dayalı, siyasal yaşam gibi sosyal yaşamı da düzenleyecek güçlü bir devlet hiyerarşisinin oluşmasını engelleyen parçalanmışlıktır. Yemen`deki parçalanmışlık, farklı mezheplerin benimsenmesine yol açmış; mezhep farklılığı grupların kendilerine alan bulmaları için imkân oluştururken dış güçlerin de müdahalesini kolaylaştırmıştır.
Tarihsel deneyim ve mevcut koşullar Yemen`de hâlihazırda üniter bir devletin kurulmasının imkânsıza yakın olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Yemen`de üniter devlet zorlaması, savaşın sürmesine yol açacaktır. Güney Yemen`deki bazı yapılar dışında Yemen`de üniter devlet, bütün grupların kendilerini merkezine aldıkları bir hayal olarak durmaktadır. Bu durum söz konusu iken Yemen`in nasıl bir yol alacağı ise meçhuldür. Ancak Yemen`de farklı mezhep ve meşreplerden İslâmî yapıların birbirlerinin değerlerine saygı duymayı öğrenmemeleri durumunda -uluslararası güçlerin de umut ettiği- seküler eğilimin güçlenmesi muhtemeldir.
[1] Yemen Islah Partisi, Yemen`in Şeyhu`l-Meşayih`i ve eski Parlamento Başkanı Abdullah el-Ahmar ve İslâm dünyasında yakından tanınan mütefekkir Abdulmecid Zindanî tarafından kurulmuştur.
[2] İmam Zeyd b. Ali ile birlikte hareket ettiğine inanılan Ebu'I-Carud Ziyad b. Münzir (150/767) ile ilişkilendirilen bir gruptur. Grubun Zeydilerden ayrılan özelliği, sahabenin bir bölümü aleyhinde konuşmaları ve kendi mezheplerinden olmayanlara karşı olumsuz bir tutum içinde bulunmalarıdır.