SDAM`dan "Liberalizm" semineri
Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi, Araştırmacı-Yazar Hasan Sabaz`ın konuşmacı olarak katıldığı, "Klasik ve Yeni Liberalizmin Temel İlkeleri, Argümanları ve Eleştiriler" konulu seminer düzenledi.
Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM)'nin İstanbul Fatih'te bulunan genel merkezinde düzenlenen seminerde, Araştırmacı-Yazar Hasan Sabaz "Klasik ve Yeni Liberalizmin Temel İlkeleri, Argümanları ve Eleştiriler" başlıklı bir sunum yaptı.
İlgiyle izlenen seminerde Liberalizmin, Batı tarihi açısından feodal düzenin ve skolastik anlayışın zayıflayarak burjuva sınıfının tarih sahnesine çıkmasıyla yaygınlaştığına dikkat çeken Sabaz, liberalizmin genel olarak üç dönemde incelenebileceğini belirti.
Sabaz, "Liberalizmin temellerini Antik Yunan toplumundaki bazı filozofların görüşlerine dayandıranlar bulunmaktadır. Lakin esas olarak liberal ideolojinin, 17. yüzyılda İngiliz düşünür John Locke gibi isimler tarafından bireycilik, özgürlük, doğal dünya, hukuk devleti, sınırlı devlet, akılcılık, insan hakları vb. kavramlar etrafında oluşturulan bir sistem olduğunu söyleyebiliriz. Liberalizmin bu ilk aşamasına, 'klasik liberalizm' denilmektedir. Klasik liberalizm, Batı Ortaçağında aristokrasinin soyluluk unsuruna, kilisenin ise ruhani otoritesine karşı yükselen burjuvazinin 'bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!' şeklinde sloganlaştırılan iktidar mücadelesini ideolojik olarak temellendirmeye dönük argümanları içermektedir. Dolayısıyla sınırlı devlet ilkesinden hareketle, serbest piyasa ekonomisi ve özgür birey unsurları ön plana çıkmıştır. Klasik liberalizm dönemi, 1929 Ekonomik Krizi'ne kadar çeşitli görünümlerde devam etmiş, krizle birlikte ise kendisini yeniden güncelleme ihtiyacı hâsıl olmuştur. İngiliz düşünür John Stuart Mill ve iktisatçı John Maynard Keynes gibi isimlerin öncülüğünde esnetilerek yeniden biçimlendirilen liberalizme "modern liberalizm" denilmektedir. Modern liberalizm, klasik liberalizme göre devletin belirli düzeylerde müdahalesini gerekli görmekte, devlet eliyle sosyal projelerin uygulamaya koyulmasını savunmaktadır. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetlerin de etkisiyle Batı dünyasında sosyalist-komünist hareketlerin güçlenmesi de, modern liberalizm anlayışının kabul görmesinde önemli düzeyde etkili olmuştur." diye konuştu.
"Neo-liberalizmin, temelde vahşi kapitalizm anlayışıyla benzeştiği görülmektedir"
Soğuk Savaş sürecinin sona ermesiyle Liberalizmin yeniden güçlü bir şekilde gündeme geldiğine ve bu döneme "neo-liberalizm" denildiğine işaret eden Sabaz, "Mihail Gorbaçov'un reform çalışmalarıyla Sovyetler Birliği'nin sona ermesi ve Varşova Paktı'nın dağılması, Liberalizmin güçlü bir şekilde dünyayı etkileme sürecini başlattı. 1989 yılında Francis Fukuyama, -daha sonra 1992 yılında 'Tarihin Sonu ve Son İnsan' adıyla kitaplaştıracağı- 'Tarihin Sonu' adlı makalesinde, Liberalizmin nihai olarak mutlak bir zafer kazandığını ve dünyanın geri kalanı içinde kaçınılmaz bir son teşkil edeceğini iddia etti. Esasen 1980'lerde gündeme getirilen 'Çok Uluslu Şirketler' meselesi ve daha sonra 'küreselleşme' olarak adlandırılan yeni gelişmeler, liberalizmin yeni bir safhaya geçmesini sağladı. Bu safhaya, "neo-liberalizm" denilmektedir. Esasen anlayış olarak neo-liberalizmin temelde klasik liberalizm ve vahşi kapitalizm anlayışıyla benzeştiği görülmektedir. Neo-liberalizm, sosyal devlet anlayışı yerine yeniden serbest piyasa ekonomisinin cari olduğu bir yaklaşım tarzıdır. ABD merkezli tek kutuplu bir dünya tasarımının donelerini içermektedir. Ancak sekülerleşme, aile kurumunun tahrip edilmesi, tüm değerlerin değersizleştirilmesi ve eşcinsellik gibi hususlar da, hem klasik hem de modern döneme nazaran çok daha katıdır. Neo-liberal dönemde, ilk iki döneme göre toplumun dinî ve kültürel değerleri daha fazla açıktan hedef haline getirilmekte ve ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır." ifadelerini kullandı.
Sabaz, Liberalizmin bireycilik ve özgürlük olarak ön plana çıkardığı temel ilkelerinin ve bunlar üzerinden piyasaya sürdüğü argümanların, esasen bireyin nefsini ilahlaştırarak sınırsız bir haz elde etme anlayışına dayandığını ifade etti.
Türkiye'de George Soros'un vakıfları üzerinden Liberalizm yayılmaya çalışılıyor
Türkiye'de 1980 sonrası dünyaca ünlü para spekülatörü George Soros'un finanse ettiği vakıflar, eğitim müesseseleri ve medya kuruluşları aracılığıyla Liberalizmin yayılmaya çalışıldığını belirten Sabaz, "Aslen Macar Yahudisi olan Soros, kadın özgürlüğü, fırsat eşitliği gibi argümanları kullanarak ahlâkî erozyon başta olmak üzere Türkiye'de toplumsal mühendislik çalışmaları yapmaktadır. Daha önce Doğu Avrupa'da 'renkli devrimleri' gerçekleştirdiği bilinen Soros, İslâm dünyasına yönelik olarak da benzeri girişimlerde bulunmaktadır. Bilhassa Türkiye'de akademisyenler gibi önemli isimler üzerinden çalışmalarını yürütmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
Sabaz, ABD başta olmak üzere Batı dünyasında milliyetçi-popülist sağ yaklaşımların güç kazanmasıyla Liberalizmin çöküş emarelerinin görüldüğünü belirterek konuşmasını sonlandırdı.
Seminer, soru-cevap bölümüyle devam etti. (İLKHA)