Rakka: Çözüm mü, düğüm mü?
Rakka Türkiye sınırına nispeten uzak bir bölgede olsa da, şehrin DEAŞ`tan temizlenmesi ve bu süreçte YPG`nin üstleneceği rol Türkiye açısından önem arz ediyor.
İSTANBUL - (AA) Fırat Kalkanı harekatı başladığında Türkiye yetkilileri Suriye`nin kuzeyinde yer alan El-Bab, Münbiç ve Rakka`yı DEAŞ`tan temizlenecek öncelikli yerleşimler olarak ilan etmişti. Fırat Kalkanı harekatının ilk kritik aşaması olan El-Bab`a ulaşıldı ve şehir savaşı başlamış durumda. Şehrin çok da uzun olmayan bir vadede DEAŞ`tan temizlenmesi ve kontrolün TSK ve desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bileşenlerine geçmesi bekleniyor. Fırat Kalkanı`nın kuzeyden El-Bab`a ilerlemesine paralel olarak, Suriye rejimine bağlı güçler de güneyden El-Bab`a doğru ilerleme çabası içine girdi. Neticede El-Bab-Halep yolunun rejim ve ÖSO arasındaki sınırı teşkil edeceği yeni bir durum oluşuyor. Bu durum Fırat Kalkanı`nın artık DEAŞ bölgeleri ile sınırının kalmaması anlamına gelecek. Dolayısıyla Fırat Kalkanı`nın yeni hedefi artık YPG olabilir.
TSK ve ÖSO`nun El-Bab`a yaklaştığı dönemde, ABD de 2016 yılının Kasım ayında Rakka operasyonunun başlayacağını duyurmuştu. Aradan geçen üç ay içinde, ABD desteği altındaki Suriye Demokratik Güçleri (SDG)/YPG Fırat nehri boyunca kuzeyden güneye doğru ilerledi ve Rakka şehir merkezi kuzeyden ve kısmen batıdan kuşatıldı. Rakka operasyonunun ikinci aşamasıyla birlikte, SDG/YPG şehri doğudan kuşatmak için çabalarını yoğunlaştırdı.
ABD`nin Rakka operasyonu, tam da Türkiye`nin El-Bab ve Münbiç`ten sonraki hedefinin Rakka olacağını açıklamasını takip eden süreçte gerçekleşti. ABD desteği altındaki YPG operasyonunun coğrafi gidişatına bakıldığında da, Fırat Kalkanı harekatı doğuya yönelmeden önce, Türkiye ve ÖSO'nun DEAŞ ile sınırını ortadan kaldırarak Rakka`ya doğru yönelmesinin önünü almaya çalışıldığı görülüyor. İkinci amaç ise YPG`nin nihai hedefi olan, yaşayabilir ve savunulabilir ‘devletimsi` bir yapı için coğrafi derinlik kazanmaya çalışmak ve su kaynaklarını, barajları kontrol etmek gibi görünüyor. Netice itibarıyla, hem rejimin El-Bab`a ilerlemesi hem de ABD ve YPG`nin Fırat nehri boyunca güneye ilerlemesi, diğer bazı nedenlerin yanı sıra Türkiye ve ÖSO`nun El-Bab ve Münbiç`ten sonra doğrudan Rakka`ya yönelmesinin önünü almak için gerçekleştirilmekte.
Bütün bunlara rağmen, Türkiye`nin hem irade hem de fiziksel olarak Rakka`ya yönelme seçeneklerinin tamamen ortadan kalkmadığı söylenebilir. Rakka konusundaki tartışmaları alevlendiren gelişme, Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın ABD Başkanı Trump ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesi ve CIA Direktörü Mike Pompeo`nun Ankara ziyareti oldu. Bu görüşmelerin ana gündem maddelerinden birini Rakka`nın DEAŞ`tan temizlenmesi planları oluşturdu. Ayrıca Türkiye tarafının ABD`ye Rakka konusundaki somut planlarını sunduğu bilgisi de basına yansıdı.
Rakka`nın Türkiye için önemi
Rakka şehir merkezi esasen Türkiye sınırına nispeten uzak bir bölgede yer alıyor ve Türkiye açısından acil bir tehdit oluşturmuyor. DEAŞ`ın buradan Türkiye`yi hedef alma şansı yok. Ancak yine de DEAŞ`ın Türkiye açısından tehdit olmaktan tam anlamıyla çıkarılabilmesi için, Rakka`nın örgütten temizlenmesi çok önemli. Bu başarılabilirse, DEAŞ Türkiye sınırlarından çok uzakta, tamamen Suriye çöllerine hapsedilmiş bir örgüt konumuna düşecek ve bitirilemese dahi kontrol altına alınmış olacak.
Rakka`nın Türkiye için asıl önemi ise DEAŞ sonrası şehri askeri olarak kimin kontrol edeceği ve nasıl bir sivil idare kurulacağı ile ilgili. Türkiye Rakka`nın DEAŞ`tan kurtarılması sürecinin içinde yer almadığı takdirde, şehrin YPG`nin ana bileşeni olduğu SDG tarafından kontrol edilmesi ve YPG kontrolü altındaki ABD nüfuz alanının genişlemesi muhtemel görünüyor. Bu durum Türkiye açısından büyük bir tehdit. Zira Türkiye Rakka için ön almazsa, DEAŞ sonrası boşluğun farklı ve daha tehlikeli bir terör örgütü tarafından doldurulacağını düşünüyor.
İkincisi, Fırat Kalkanı`nın başlangıcından beri Türkiye, hedefin sınır bölgelerini “terörden arındırmak” olduğunu ifade etti. Bu bölgede kimin terörist olduğu konusunda taraflar arasında anlaşmazlık olmakla birlikte, Türkiye açısından YPG-PKK bağı konusunda bir şüphe bulunmuyor; hatta Türkiye arada bir fark olduğuna inanmıyor. Bu nedenle “terörle mücadele” vurgusu öncelikle YPG`yi hedef alıyor.
ABD ve Batı tarafından gündeme getirilen “Rakka operasyonu SDG ile yürütülüyor, Rakka kurtarıldıktan sonra YPG unsurları şehirden çekilecek” argümanları ise Türkiye açısından inandırıcı değil. Arap karakteri ağır basan Münbiç ve Tel Abyad`da da aynı argümanlar dile getirilmiş, ancak YPG çekilmeyi reddetmişti. Hatta Tel Abyad ve çevresinde hem Araplar hem de Türkmenler zorunlu göçe maruz bırakılmıştı. Daha önemlisi YPG bu bölgelerde Arapları PKK ideolojisi çerçevesinde endoktrine etmeye çabaladı. Bu açıdan en trajikomik gelişmelerden biri Münbiç`te yaşandı. Münbiç'in Arap halkının “Öcalan`a özgürlük” yürüyüşü düzenlediğine ilişkin görüntüler yakın zaman önce basına yansıdı. YPG kontrolü altındaki bölgelerde eğitimin de tamamen Türkiye karşıtı unsurlarla beslenen PKK ideolojisine dayalı olarak yapıldığı biliniyor. Bu tecrübeler Rakka`nın SDG/YPG kontrolüne geçmesi durumunda yaşanacaklara ışık tutuyor. Hal böyle olunca da Türkiye, güney sınırı boyunca, kendisine karşı düşmanca duygularla yetişmiş nesillerle yaşamak istemiyor.
Türkiye`nin, Araplar ve Kürtler arasında tarihi düşmanlık tohumları atacak ve dolayısıyla sınırlarında uzun süreli istikrarsızlık doğuracak gelişmelere engel olmak için de Rakka operasyonunun içinde olmak istediği söylenebilir. Türkiye kendi güvenliği açısından hayati olduğu için, bu bölgelerde kalıcı barış talep ediyor ve bunun da yerel dengeleri esas alan, adil bir güvenlik mekanizmasının ve sivil mekanizmaların kurulmasından geçtiğine inanıyor. Dahası Suriye`nin kuzeyindeki bu yapı, PKK ile mücadelede Türkiye`nin elini zayıflatacak ve bir siyasi statü kazanılması durumunda Türkiye`nin bütünlüğünü riske edecek bir gelişme olarak görülüyor. Rakka ise YPG`nin kendi ayakları üzerinde yaşayabilir bir konuma geçmesi açısından hayati önemde. Türkiye bunu da engellemek istiyor. Eğer Türkiye Rakka operasyonuna dahil olursa, Fırat`ın doğusunda da zemin kazanacak ve bu zemin bir sonraki aşamada YPG ile mücadelede kullanılacaktır. Türkiye`nin Rakka operasyonuna katılması YPG`nin Haseke ve Ayn el-Arab (Kobane) arasındaki bağlantıyı kaybetmesi ve “kanton”ların ilk ilan ettiği üç parçalı yapıya dönmesi anlamına gelebilir.
Rakka`nın Türkiye açısından diğer iki önemli meselesi ise Rakkalı sivillerle bağlantılı. Rakka`nın DEAŞ`a, sonra da YPG kontrolüne geçtiği anlarda, yüzbinlerce Rakkalı Türkiye`ye göç etmek durumunda kaldı. Türkiye bu insanların evlerine dönmelerini sağlayacak koşulları oluşturmak istiyor. Bu açıdan da zorunlu göçe neden olan DEAŞ ve YPG varlığına son vermek ve yerel Arapların kontrolüne dayalı bir yapının kurulmasını istiyor. Son olarak Rakka operasyonu, Türkiye`nin akraba topluluk olarak gördüğü Türkmenlerin varlığının korunması ve Türkiye`ye göç etmek durumunda kalanların geri dönüşünün sağlanması açısından önemli. Bayır-Bucak ve Humus`ta yurtlarını kaybeden Türkmenler, Rakka`da da aynı riskle karşı karşıya. Fırat Kalkanı Halep Türkmenleri için bir umut kaynağı oldu ve Türkiye Rakka`da da Türkmen varlığının korunması hususunda hassas.
Rakka operasyonu için seçenekler
Mevcut durumda Türkiye`nin YPG ile Fırat`ın doğusunda mücadele etme imkanları sınırlı. YPG ile rejimin son Rakka ve El-Bab hamleleri ile bu çabanın iyice önü alınmaya çalışıldı. Fırat Kalkanı üzerinden askeri ilerleme şansı azaldığı için, yeni askeri planlama Akçakale-Tel Abyad üzerinden güneye doğru, Rakka şehir merkezine inilmesi şeklinde olabilir. Erdoğan-Trump görüşmesinden sonra Türkiye basınına da yansıyan askeri planlamalara göre, kara gücünü şu unsurların oluşturması planlanıyor: SDG içindeki Arap unsurlar, Fırat Kalkanı güçleri ve bunlara destek mahiyetinde Türkiye ve ABD Özel Kuvvetleri. Koalisyon güçlerinin de uçak, füze ve istihbarat desteği vermesi düşünülüyor. Bu planın işleyebilmesi, Trump yönetimin DEAŞ ile mücadelede nasıl bir yöntem izleyeceği kararına bağlı olacak. Türkiye açısından, ABD`nin hem kendisi hem de YPG ile işbirliğini sürdürmesinin imkansızlaştığı noktaya ulaşılmış gibi görünüyor. Bu açıdan yeni ABD yönetiminin artık bir tercihe mecbur kalacağı söylenebilir.
ABD`nin YPG ile askeri angajmanını sürdürmesi durumunda, Rakka`yla ilgili olarak Türkiye açısından iki alternatif ortaya çıkabilir: Birincisi ABD`ye rağmen Türkiye`nin Rakkalı Araplar ve Fırat Kalkanı güçleri üzerinden alternatif bir plan geliştirmesi. Bu seçenek, ABD ile karşı karşıya gelme riski ve oluşturulacak gücün etkinliği açısından sorunlu görünüyor. El-Bab`ta dahi yaşanan sıkıntılar düşünüldüğünde, Türkiye`nin inisiyatifinin sonuç alması zor olabilir. Rakka konusunda Türkiye için ikinci seçenek ise Astana süreciyle bağlantılı. Eğer Astana süreci başarılı olur ve Suriye`deki rejim-muhalifler çelişkisi ortadan kaldırılabilirse, Rakka konusunda Türkiye ve Rusya işbirliği de söz konusu olabilir. Bu durumda Rakka'ya merkezi güçlerin girmesi gündeme gelebilir. Bu seçeneğin uygulanma şansı ise Suriye'de siyasi çözümün başarısına bağlı. Zira muhaliflerin ve Türkiye'nin tatmin olacağı bir çözüm olmadan Suriye güçlerinin Rakka'ya girişi, işbirliği alanı olmaktan ziyade yeni bir rekabet alanı olacaktır.
[Oytun Orhan - Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Uzmanı]
“Rakka: Çözüm mü, düğüm mü?” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Doğruhab Gazetesi'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.