• DOLAR 32.465
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2441.5
  • ...
1960: Bir Amerikan Darbesi
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Mustafa Karakaş/Araştırma

Adnan Menderes ve arkadaşlarının katledildiği 1960 darbesini anlayabilmek için Osmanlının yıkılış sürecini tek parti uygulamalarını ve Demokrat Parti`nin iç ve dış politikada neler yaptığını bilmek gerekir.

1.Dünya Savaşında Almanya`nın yanında savaşa giren ve Mondros Ateşkes Antlaşması ile yenilgiyi kabullenen Osmanlının devlet olma vasfını elinden almak isteyen emperyalist ülkelere karşı halkın kendini savunma refleksi tüm ülkede tarihi direnişlerin yaşanmasına neden oldu. Emperyalizm püskürtülünce sonraki süreçte Kemalist sistemin devreye girdiği büyük acıların yaşandığı bir zulüm dönemi yaşandı.

Kemalist kadroların zulmü o kadar çeşitliydi ki say say bitmez… Müslümanların birliğini sembolize eden hilafetin kaldırılmasını mı sayalım yoksa İslam hukukunun kaldırılıp, ülkemizi işgale yeltenen batılıların kanunlarını dikte etmesini mi? Kur`an harflerinin yasaklanmasını mı sayalım yoksa örtünün yasaklanırcasına hakarete uğramasını mı? Şapka mezalimini mi sayalım, medreselerin kapatılmasını mı, âlimlerin darağaçlarına gönderilmesini mi ezanın okunmasının engellenmesini mi?

ÇOK PARTİLİ HAYAT DENEMELERİ

Yeni dönemde Cumhuriyet Halk Fırkası devleti kurulmuştu adeta. Bu dönemde “muhalif parti olmalıdır” deyişi bile muhaliflerden değil; Mustafa Kemal`den çıkmıştı. Batıya demokrat görünme hevesleri hep birkaç ayla sınırlı kaldı Mustafa Kemalin direktifi ile kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 6 buçuk ay ayakta kalabildi ve 1925`in Haziran`ında kapatıldı.

1930`lu yıllara gelindiğinde Mustafa Kemal iktidarın denetlenmesi yanlışların eleştirilmesi adına çok partili hayatı gerekli gördüğünü ifade etti. Ama bu heves de ancak 4 ay sürebildi ve ilginç bir şekilde bu 4 aylık partinin gericiliğin merkezi olduğu iddia edilerek kapatıldı. Aslında bu parti kapatmalarında haklı oldukları bir taraf vardı. Halk, dayatmacı, başına buyruk bu sistemi istememişti ve sistemi değiştirebilme ihtimali çok zayıf da olsa en küçük bir muhalif partiye anında sahip çıkıyordu. Bu da elbette istemedikleri bir durumdu. Kendilerinin muhalefet olsun adına kurdukları partiye/lere halkın bu denli teveccüh göstermesi aslında sistemin sahiplerinin de sorgulanacağı sonucuna götürecekti. Bu nedenle bu demokrat olma ve görünme hevesleri sonrasında kurulan sözde muhalif partiler bile birkaç ay içerisinde kapatılmıştı.

PARTİ DEVLETİ YILLARI

1937 yılında parti ilkeleri anayasaya giren CHP artık bir devlet olmuştu. Mustafa kemal 1938`de ölünce “Parti Devleti”ni İsmet İnönü yönetmeye başladı. Amma velakin batıda yaşanan yeni tarihsel süreç yani çok partili bir demokrasi hayatı yönünü batıya çeviren Türkiye`yi de etkileyecekti. Toprak reformuna sert muhalefette bulunan Celâl Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan Emin Sazak ve Fuad Köprülü CHP`nin içinde dengeleri sarsmıştı. Ülke topraklarının yüzde 70`ini elinde bulunduran devletin toprak sahiplerini reform yapmaya zorlaması elbette büyük bir çelişki idi. bu çelişki bardağı taşıran son damla olmuş ve Menderes, Koraltan ve Köprülü partiden ihraç edildi.

DEMOKRAT PARTİNİN KURULMASI

7 Ocak 1946 günü Demokrat Parti kuruldu. Yeni kurulan parti CHP`nin uykularını kaçırdı. Demokrat Parti'nin yurt düzeyinde örgütlenmesini tamamlamasına fırsat vermeden Cumhuriyet Halk Partisi meclis grubu erken seçim kararı aldı. Temmuz 1946'da yapılan tek dereceli seçimlerde “açık oy, gizli sayım” yöntemi iktidarın seçim sonuçlarını çarpıtmasını kolaylaştırdı. Düşünebiliyor musunuz insanların kime oy verdiğini herkes görebilecek ama oylar sayılırken kimse orada olamayacak ve buna da seçim denecekti. Doğal olarak seçimi CHP kazandı Ne var ki CHP`nin artık iktidarı sürdürmesi mümkün değildi. Çünkü halk bir ışık bulmuştu

14 Mayıs 1950 tarihinde düzenlenen ve TBMM 9. dönem milletvekillerinin belirlendiği seçim daha önceki seçimlerin aksine "Gizli oy-açık tasnif" yönteminin ilk kez uygulandığı bir seçim oldu. Liste usulü çoğunluk sisteminin uygulandığı seçimlerde oyların yüzde 55'ini alan Demokrat Parti kazandığı 416 milletvekilliğiyle meclisteki sandalye sayısının yaklaşık yüzde 85'ini elde etti. Bu seçimlerle Cumhuriyet Halk Partisi'nin 27 yıllık iktidarı da sona erdi. Türkiye siyasal tarihindeki bu ilk şaibesiz seçim sonraki yıllarda "Beyaz İhtilal" olarak da adlandırıldı.

ABD İLE İLİŞKİLER

Demokrat parti iktidarında ABD ile olan ilişkiler son derece geliştirilmişti, bu dönemde ABD ülkenin tüm kurumlarına özelde de orduya çöreklenmeye başladı. Soğuk savaş süreci ve Sovyet tehdidi Türkiye`yi ABD`nin kucağına itmişti. Bu durum teslimiyet politikasına dönüşecek durumdaydı. Öyle ki 1953-57 yılları arasında Amerikan Merkezî Haberalma Teşkilâtı`nın (CIA) Türk Millî Emniyeti`ne (MİT`in o dönemdeki adı) elden maaş ödediği ortaya çıkmıştır.

Kemalizm`in dayatmacı politikalarından dolayı yağmurdan kaçarken doluya tutulma diye özetleyebileceğimiz bu süreç iktidarın son yıllarında değişmeye başladı. Türkiye, ABD`den aldığı yardım ve kredileri kendi amaçları doğrultusunda kullanmak istediği halde ABD bunu istemiyordu. ABD, Türkiye`nin ithalatı kısıtlayıp kalkınma hızını düşürmesini istiyor, sanayileşmesine ve hatta inşa edilmesi planlanan yeni barajlara bile karşı çıkıyordu. Türkiye`nin sömürge olarak kalabilmesi için üretim yapan bir ülke olmaması lazımdı. Nitekim Menderes hükümeti, 1954`te ABD`den kredi talebinde bulundu ancak ABD`li yetkililer Türkiye için öngörülen yatırımların yavaşlatılması, tarım sübvansiyonlarının azaltılması ve Türk lirasının devalüe edilmesi gibi koşullar yerine getirilmediği için 1958`e kadar Türkiye`nin kredi talebini reddetmişti

Bu dönemde ilişkilerde pürüze yol açan bir diğer mesele de haşhaş üretimidir. ABD`li yetkililer,  Türk haşhaşının uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı yoluyla ABD`ye sokulduğunu, bu yüzden haşhaş üretimini yasaklamasını istemişler fakat Menderes bu talebi de geri çevirmişti.

MENDERES`İ “İPE DIŞ POLİTİKA DEĞİŞİKLİĞİ GÖTÜRDÜ”

Cuntanın astırdığı Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu`nun ifadeleri Menderes`in kim tarafından ve neden asıldığını çok net bir şekilde ortaya koyuyor.

“Bizim en büyük hatamız kayıtsız-şartsız Amerika`ya tabi olmamız. Böyle bir politika sonsuza kadar devam edemez. Türkiye sırtını Amerika`ya dayamakla hiçbir sonuca varamaz. Aksine kendimizden çok şey veririz yine de onları memnun edemeyiz.  Türkiye, NATO ve Amerika`nın yanı sıra Üçüncü Dünya ülkeleri ve Sovyetler ile belli ölçüde ve Türkiye`nin çıkarları doğrultusunda yeni bir politika izlemek zorundadır. Bir yıldan beri Adnan Bey‟e bunu telkin ediyorum. Adnan Bey bu ısrarlarım karşısında Sovyetlerle ekonomik alanda işbirliği yapılmasını ve Üçüncü Dünya ülkelerinin lideri durumunda bulunan Hindistan ile ilişki kurulmasını kabul etti. Ben de Başbakan Adnan Menderes`in Moskova`yı resmen ziyaret etmesi için gerekli girişimlerde bulundum. Bu girişimlerin özellikle Amerika`yı rahatsız ettiğini biliyorum”

DARBE

ABD`nin istediği olmuştu. 27 Mayıs 1960 tarihinde bir grup subay yönetime el koyarak 1950‟den beri görevde olan Demokrat Parti iktidarına son vermişti. Darbe sonrasında yapılan yargılamalar sonucunda dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan asılarak idam edildi.

Türkiye`nin bağımsız bir dış politika güdemeyeceği 27 Mayısla iyice anlaşılmıştı. Darbeden iki ay sonra 1960 Ağustos`unda Türkiye`ye Jüpiter füzeleri yerleştirilmesi, ayrıca Doğu Anadolu bölgesinde Sovyet propagandası yapan radyo istasyonlarına karşı yeni radyo istasyonlarının kurulması Demokrat Parti hükümeti döneminde kısıtlanan dış yardım ve kredilerin darbe sonrasında artarak devam etmesi ve dönemin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay`ın “Amerika bizim hükümet kurmamız meselesi ile en az bizim kadar ilgileniyor” ifadesi resmi tamamlayan parçalardandı. 1960 darbesi bir Amerikan darbesi idi.

 

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir