• DOLAR 34.469
  • EURO 36.323
  • ALTIN 2936.539
  • ...
`Bizim ruhumuzun rengi merhamettir`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ``Her zaman ve her zeminde, merhamet elimizi ateşin düştüğü tüm coğrafyalara uzatmaya devam edeceğiz. Merhamet çadırımızı, zulmün düştüğü her yere kurmaya devam edeceğiz. Bölgemizde yaşanan savaşlar, Irak`ta, Afganistan`da, Filistin`de, Libya`da ve dünyanın daha birçok coğrafyasında süren çatışmalar, vahşetler, merhametten nasibini alamamış bir zihniyetin sebep olduğu feci sonuçlardır. Biz, merhametin çağrısına kulak tıkayanlardan olamayız`` dedi.
Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığınca, Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla Sinan Erdem Spor Salonu`nda düzenlenen ``Hazreti Peygamber ve Merhamet Eğitimi`` konulu etkinlikte yaptığı konuşmada, merhametin, esirgemenin ve bağışlamanın her şeyin başı ve medeniyetin tartışmasız şekilde özü olduğunu söyledi.

Fahr-i Kainat olan Hazreti Muhammed`in hayatını mesaj, mesajını da hayatı haline getiren duruşunun, merhametle yoğrulmuş olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

``Dünyamızın ve insanlığın bugün muhtaç olduğu iklim, merhamet iklimidir. Bütün insanlığın buz çölüne doğru yol aldığı bir dünyanın istikametini tersine çevirebilecek; katılıkları yumuşatacak, kalplerin buzlarını da ısıtacak yegane değer ve erdem merhamettir. Bunun en güzelini de Hazreti Peygamber`in hayatında ve mesajında görüyoruz. Bir gün yolda gidiyor, bir köpek ölüsü, kokuyor tabii, birileri orada tiksinti ortaya koyuyor ama sevgililer sevgilisi Peygamberimiz köpeğin dişlerine bakıyor, `Ah dişleri ne kadar da güzel` diyor. Biz böyle bir peygamberin ümmetiyiz. Hayvana merhameti, sevgiyi bundan daha güzel ortaya koyabilecek bir örnek olabilir mi? Bugün, bir merhamet medeniyeti inşasının imkanları mevcuttur diye düşünüyorum. Hiçbir güzel şey için asla geç kalmış değiliz. Yeter ki ruhumuzun bizi götürmek istediği yere gidelim. Yeter ki merhamet damarlarımız tıkanmış olmasın. Bu yolda yılmadan, usanmadan, bıkmadan yürüyeceğiz. Her zaman ve her zeminde, merhamet elimizi ateşin düştüğü tüm coğrafyalara uzatmaya devam edeceğiz.

Merhamet çadırımızı, zulmün düştüğü her yere kurmaya devam edeceğiz. Bölgemizde yaşanan savaşlar, Irak`ta, Afganistan`da, Filistin`de, Libya`da, Yemen`de ve dünyanın daha birçok coğrafyasında süren çatışmalar, vahşetler, merhametten nasibini alamamış bir zihniyetin sebep olduğu feci sonuçlardır. Biz, merhametin çağrısına kulak tıkayanlardan olamayız. Türkiye olarak, hem küresel ölçekte hem de yakın coğrafyamızda yüreğimizi ortaya koyarak yaptığımız çağrılar, esasen hak, adalet çağrısı olduğu kadar, merhamet çağrısıdır. İşte onun için kan akan tüm coğrafyalarda insani inisiyatif alıyoruz. Uluslararası toplumun insani duyarlılığının harekete geçmesi için çaba gösteriyor, bulunduğumuz her platformda vicdanlara çağrı yapıyoruz. Özellikle, komşularımız nezdinde, Ortadoğu`da, Kuzey Afrika`da, kardeşin kardeşi katlettiği ülkelerde, Sünni olsun, Şii olsun, derisinin rengi, dili, inancı, mezhebi, meşrebi her ne olursa olsun, gür bir sesle cesaretle `merhamet` diyoruz. Zira bizim yaradanımız rahmandır, rahimdir ve biz ona sığınıyoruz, çünkü onun bize vaadi var. O diyor ki `Benim rahmetim gazabımı aşacaktır`. Ve bu müjdeyle beraber bu yolda yürüyoruz ve böyle yürüyeceğiz.``

-``ANNE VE BABALARIMIZA `ÖF` BİLE DEDİRTMEYECEĞİZ``-

Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez`in sözlerini anımsatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
``Değerli hocamın ifade ettiği o anne-baba olayı çok çok önemli. Her zaman söylüyorum burada da söyleyeceğim. O da şudur, gerçekten annelerimiz, babalarımız bizim yanımızda yaşlandığı zaman eğer onları biz bir kenara koyuyorsak, Darülacezelere bırakıyorsak, bu bizim medeniyetimizde, bizim inancımızda yeri olan bir anlayış değildir. Çünkü biz onlara `Öf` bile dedirtmeyeceğiz. Biz böyle bir medeniyetin çocuklarıyız ama biz Darülacezelere, huzurevlerine gittiğimiz zaman `Evladım beni ziyaret etmedi` diyen anneleri, babaları ağlarken çok gördük. Onları ağlatmayacağız. Onların gözyaşı adeta kan olup akıyor. Bizim medeniyetimizde bunun yeri yok. Siz insanlık toprağına sevgi tohumu ekin. O, gün gelir bütün insanlığı besleyen merhamet ağacı oluverir. Biz, toprağa sevgi tohumları ekiyor, sevgi çınarının daha gür şekilde coğrafyamızı kuşatması için gece gündüz mücadele veriyoruz.``


Merhametin, insanları daima bütün varlıkların can damarına, sevginin, birliğin, barış ve huzurun kalbine götürdüğünün hiçbir zaman unutulmaması gerektiğine işaret eden Erdoğan, kaybolmaya yüz tutan, örselenen, yıpranan merhamet duygusunu hatırlattığı, gündeme taşıdığı için Diyanet İşleri Başkanlığına bir kez daha şükranlarını sunduğunu söyledi.

Başbakan Erdoğan, ``Kardeşine tebessüm etmeyi bile sadaka sayan, hayır yerine koyan bir peygamberin bağlısı olduğumuz için burada Rabbimize bir kez daha şükrediyorum, hamdediyorum. Yine İstiklal şairimizin şu dizeleriyle sözlerimi sonlandırmak istiyorum; `Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet/Ya Rab! Bizi mahşerde bu ikrar ile haşret!` Kutlu Doğum Haftası`nda, Hazreti Peygamberi, Resuli Ekrem`i salat ve selamla yadediyor; Allah bizi şefaatine nail etsin diyorum`` şeklinde konuştu.



İŞTE BAŞBAKANIN KONUŞMA METNİ:

"Bu geniş coğrafyada yaşayan her bir insanın şu soruyu kendisine çok güçlü ve çok samimi bir şekilde sormasını, bunun cevabını en samimi şekilde aramasını, araştırmasını gönülden arzu ediyorum: Nerede yanlış yaptık ve yapıyoruz? Neden bu haldeyiz? Hangi hata, hangi eksiklik bizim coğrafyamızı, bizim medeniyetimizi buralara getirdi?"

Bu coğrafya neden kanla, gözyaşıyla, acıyla anılan bir coğrafyaya dönüştü? Neden her köşeden feryat yükseliyor? Neden yakın çevremizde havaya küller savruluyor? Neden çocuklar ölüyor, neden kadınlar umutsuzluk içinde, çaresizlik içinde kıvranıyor? Yoksulluk neden bu coğrafyanın kaderi haline geliyor? Evet, neden uzunca bir süredir farklı ülkelerde kardeş kardeşi, aynı kıbleye dönenler birbirlerini katlediyor?

Bu soruların cevapları, zor cevaplar değildir aslında. Bu soruların cevapları uzaklarda değildir, kalın kitapların derinliklerinde, karmaşık kimyasal denklemlerin içinde değildir kardeşlerim. Bu soruların cevapları başkasında da değil, bizzat bizdedir, kendimizdedir, nefsimizdedir.

Her zaman ve her zeminde, merhamet elimizi ateşin düştüğü tüm coğrafyalara uzatmaya devam edeceğiz. Merhamet çadırımızı, zulmün düştüğü her yere kurmaya devam edeceğiz.

Bölgemizde yaşanan savaşlar, Irak`ta, Afganistan`da, Filistin`de, Libya`da ve dünyanın daha birçok coğrafyasında süren çatışmalar, vahşetler, merhametten nasibini alamamış bir zihniyetin sebep olduğu feci sonuçlardır

Biz, merhametin çağrısına kulak tıkayanlardan olamayız. Türkiye olarak, hem küresel ölçekte hem de yakın coğrafyamızda, yüreğimizi ortaya koyarak yaptığımız çağrılar, esasen hak, adalet çağrısı olduğu kadar, merhamet çağrısıdır.

Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla Sinan Erdem Spor Salonu`nda düzenlenen "Hazreti Peygamber ve Merhamet Eğitimi" konulu etkinliğe katıldı. Erdoğan konuşmasını yapması için sahneye çıktığında salonu dolduran binlerce vatandaş ayağa kalkarak Erdoğan`ı uzun süre ayakta alkışladı. Vatandaşlar `Türkiye seninle gurur duyuyor` sloganları attı. Merhametin ve Kutlu Doğum Haftası`nın öneminden bahseden Erdoğan, Hazreti Peygamberin alemlere rahmet olarak gönderildiğini belirtti.

"HZ. MUHAMMED KARANLIĞI AYDINLATTI"

O vefatıyla dahi insanları, tüm insanlığı aydınlattı. "Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber / Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber"

"BİZİM RUHUMUZUN RENGİ MERHAMETTİR"

Biz, rahmetin, varlıkların bütününü kuşattığı bir dünyanın, bir medeniyetin insanlarıyız. Bizim ruhumuzun rengi merhamettir. Bizim acılarımızın şifası merhamettir. Bu medeniyet öyle bir medeniyettir ki komşusu aç iken tok yatmayı elinin tersiyle iter. Bu medeniyet, sadece yanında, yöresinde değil, yeryüzünün herhangi bir coğrafyasında zulüm varsa, o zulmü ortadan kaldırmadan gözüne uyku girmeyen insanların medeniyetidir. Nerede bir yetim varsa, onun başını okşamadan, ona sahip çıkmadan yüreği ferahlamayan insanların medeniyetidir. Çünkü çocuklara evcik yapan, onlarla oynayan bir Peygamber`in ümmetidir bu medeniyetin insanları. Biz, işte bu merhamet medeniyetinin mensuplarıyız. Merhametin olmadığı yerde insan yoktur, insaf yoktur.

Bizim coğrafyamızdan Tiranlar, Sezarlar, Firavunlar, Neronlar, kanlı despotlar değil, Mevlanaların, Hacı Bektaşların, Ahi Evranların, Yunusların izinden yürümüş yöneticiler çıkmıştır. Bizim coğrafyamız kanla, kılıçla değil, kalemle, mürekkeple şekillenmiş bir coğrafyadır. Şimdi, bu geniş coğrafyada yaşayan her bir insanın, şu soruyu kendisine çok güçlü ve çok samimi bir şekilde sormasını, bunun cevabını en samimi şekilde aramasını, araştırmasını ben gönülden arzu ediyorum: Nerede yanlış yaptık ve yapıyoruz? Neden bu haldeyiz? Hangi hata, hangi eksiklik bizim coğrafyamızı, bizim medeniyetimizi buralara getirdi? Bu coğrafyanın tarih boyunca, refahıyla, zenginliğiyle, ilimde, sanatta, mimaride, musikide ortaya koyduğu şaheserlerle anıldı. Kitaplar coğrafyası", "zengin kütüphaneler coğrafyası" olan bu coğrafyanın aynı zamanda bilim insanlarının el üstünde tutuldu. Bilim ve sanatın tarihte en büyük değeri ve itibarı gördüğü coğrafya oldu.

"HESABA ÇEKİLMEDEN KENDİMİZİ HESABA ÇEKMEK ZORUNDAYIZ"

Bu coğrafya neden kanla, gözyaşıyla, acıyla anılan bir coğrafyaya dönüştü? Neden her köşeden feryat yükseliyor? Neden yakın çevremizde, havaya küller savruluyor? Neden çocuklar ölüyor, neden kadınlar umutsuzluk içinde, çaresizlik içinde kıvranıyor? Yoksulluk neden bu coğrafyanın kaderi haline geliyor? ve evet, neden uzunca bir süredir farklı ülkelerde kardeş kardeşi, aynı kıbleye dönenler birbirlerini katlediyor neden? Bu soruların cevapları, açık söylüyorum, zor cevaplar değildir aslında. Bu soruların cevapları uzaklarda değildir, kalın kitapların derinliklerinde, karmaşık kimyasal denklemlerin içinde değildir kardeşlerim.

Bu soruların cevapları başkasında da değil, bizzat bizdedir, kendimizdedir, nefsimizdedir. Çok karmaşık analizler yapmaya hiç gerek yok. Bizi biz yapan değerler terk edildiğinde, işte bu sonuç da kaçınılmaz olacaktır. Bütün sosyolojik, siyasi, ekonomik, jeopolitik analiz ve değerlendirmelerin ötesinde, en önce kalbimizi, ruhumuzu yoklamak durumundayız. Hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekmek zorundayız. Bizim neslimiz de dahil olmak üzere, genç nesiller, çok büyük meselelere, bölgesel, küresel meselelere günlerimizi, gecelerimizi ayırdık. Sabahlara kadar çay eşliğinde yapılan sohbetlerde gençler ülkeleri kurtardı, çağları kapattı, çağları açtı, İslam coğrafyasının her meselesine teorik çözümler üretti ama alt kattaki komşu yatağa aç girmişse, üst kattaki komşunun oğlu, okula gitmek için yol parası bulamıyorsa, tüm o teorik tartışmaların bir karşılığı olabilir mi?

"MERHAMET ÇADIRIMIZI, ZULMÜN DÜŞTÜĞÜ HER YERE KURMAYA DEVAM EDECEĞİZ"

Her zaman ve her zeminde, merhamet elimizi ateşin düştüğü tüm coğrafyalara uzatmaya devam edeceğiz. Merhamet çadırımızı, zulmün düştüğü her yere kurmaya devam edeceğiz. Bölgemizde yaşanan savaşlar, Irak`ta, Afganistan`da, Filistin`de, Libya`da ve dünyanın daha birçok coğrafyasında süren çatışmalar, vahşetler, merhametten nasibini alamamış bir zihniyetin sebep olduğu feci sonuçlardır.

"BİZ, MERHAMETİN ÇAĞRISINA KULAK TIKAYANLARDAN OLAMAYIZ"

Merhamet çadırımızı, zulmün düştüğü her yere kurmaya devam edeceğiz. Bölgemizde yaşanan savaşlar, Irak`ta, Afganistan`da, Filistin`de, Libya`da, Yemen`de ve dünyanın daha birçok coğrafyasında süren çatışmalar, vahşetler, merhametten nasibini alamamış bir zihniyetin sebep olduğu feci sonuçlardır. Biz, merhametin çağrısına kulak tıkayanlardan olamayız. Türkiye olarak, hem küresel ölçekte hem de yakın coğrafyamızda yüreğimizi ortaya koyarak yaptığımız çağrılar, esasen hak, adalet çağrısı olduğu kadar, merhamet çağrısıdır.

İşte onun için kan akan tüm coğrafyalarda insani inisiyatif alıyoruz. Uluslararası toplumun insani duyarlılığının harekete geçmesi için çaba gösteriyor, bulunduğumuz her platformda vicdanlara çağrı yapıyoruz. Özellikle, komşularımız nezdinde, Ortadoğu`da, Kuzey Afrika`da, kardeşin kardeşi katlettiği ülkelerde, Sünni olsun, Şii olsun, derisinin rengi, dili, inancı, mezhebi, meşrebi her ne olursa olsun, gür bir sesle cesaretle `merhamet` diyoruz. Zira bizim yaradanımız rahmandır, rahimdir ve biz ona sığınıyoruz, çünkü onun bize vaadi var.

O diyor ki `Benim rahmetim gazabımı aşacaktır`. ve bu müjdeyle beraber bu yolda yürüyoruz ve böyle yürüyeceğiz. " Anne ve babanın öneminden bahseden Başbakan Erdoğan, "Biz, toprağa sevgi tohumları ekiyor, sevgi çınarının daha gür şekilde coğrafyamızı kuşatması için gece gündüz mücadele veriyoruz"

Bu haberler de ilginizi çekebilir