Anayasa değişmemiş olsa da fiilen bir başkanlık sistemi var
HÜDA PAR, yayımladığı gündem değerlendirmesinde HDP`li milletvekillerinin tutuklanması ile PKK`nin Diyarbakır`daki bombalı saldırısı başta olmak üzere mezhepçilik ve ırkçılık fitnesi, sınırda yaşanan hareketlilik ile basına yönelik kısıtlamalara ilişkin önemli tespitlerde bulundu
Emrah Deniz / Doğruhaber
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, yeni anayasa çalışmaları, idam ve başkanlık sistemi tartışmalarına ilişkin gazetemize önemli açıklamalarda bulundu.
Başbakan Binali Yıldırım`ın başkanlık sistemiyle ilgili açıklamalarının ardından konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Zekeriya Yapıcıoğlu, “Bunun, hukuki pozisyona kavuşturulması şeklindeki çıkışından sonra MHP`den ‘Bunu meclise getirin, tartışalım` diye benzer açıklama geldi. Dikkat ederseniz Bakanlar Kurulunun bütün toplantıları Cumhurbaşkanının başkanlığında yapılıyor. Anayasa gereği Olağanüstü Hal Kararnamesi çıkarabilmek için Bakanlar Kurulunun Cumhurbaşkanlığında toplanması gerekir. Şu an Türkiye`de anayasa değişmemiş olsa da fiilen bir başkanlık sistemi yürüyor zaten.” dedi.
Başkanlık sisteminin Cumhurbaşkanının şahsı üzerinden tartışıldığını dile getiren Yapıcıoğlu, sözlerine şöyle devam etti; “Son bir haftada başkanlık sisteminin nasıl olacağına dair tartışmalar gündeme geldi, bazı ipuçları verilmeye başlandı. Bunların detayları ortaya çıktıktan sonra daha sağlıklı tartışmak mümkün olabilecek. Hükümetin, parlamentonun, başkanı görevden azletmesi ve başkanın parlamentoyu feshetme yetkisini birbirine paralel olarak getireceği şekilde taslak çalışması var. Bunu görüyoruz. Hükümetin, her iki seçimin de beş yılda bir yapılması gerektiğine dair düşüncesi var. Ayrıntıları ortaya çıkmaya başladı. Bunların bütünüyle ortaya çıkmasından sonra daha sağlıklı şekilde değerlendirmelerimizi yapıp, bu konudaki düşüncelerimizi detaylı bir şekilde paylaşma imkânına sahip olacağız.”
“Başkanlık sistemi geldiğinde OHAL sistemi devam edecekse buna taraftar olmayız”
“Başkanlık sistemi geldiğinde şu andaki olağanüstü hal sistemi devam edecekse buna taraftar olmayız” diyen Yapıcıoğlu, “Şu anda olağanüstü hal dönemi olduğu için bütün toplantılar Cumhurbaşkanının başkanlığında yapılıyor. Bunun sürekli devam etmesi düşünülemez. Olağanüstü şartlar ortadan kalktıktan sonra sistemin bu şekilde devam etmemesi lazım. Mevcut anayasaya göre, bu şekilde devam etmesi mümkün değil.” ifadelerini kullandı.
“Başkanlık sistemi anayasa değişikliğiyle gelecek”
Mecliste bulunan partilerin, 2011 seçimlerinde halka “yeni bir anayasa” sözü verdiklerini hatırlatan Yapıcıoğlu, “Bu yeni anayasanın nasıl olması gerektiği konusunda her partinin farklı düşünceleri var. Bu da doğal... Birkaç kez meclisteki partilerin uzlaşma komisyonu kuruldu ve mutabakat sağladıkları pek çok madde oldu. Şu anda anayasa değişikliği gündemde… Başkanlık sistemi gelecekse bu mutlak surette anayasa değişikliği ile gelecek.” şeklinde konuştu.
Yapıcıoğlu, milletin talebinin yeni bir anayasa olduğunu ifade ederek, “Eğer başkanlık sistemi getirecek anayasa değişikliğini halkın karşısına çıkaracaksanız sadece bununla yetinmeyin. Sadece anayasa ve parlamenter sistemde başkanlık sistemine geçecek şekilde düzenleme yapmayın. Baştan aşağıya yeni bir anayasa milletin talebidir. Zaten 1982 darbe anayasası büyük oranda değişmiştir ama sadece değişiklerle yetinilmemesi gerekir.” dedi.
“Artık ithal anayasalara gerek yok”
Yeni anayasanın milletin inancına, örfüne ve kültürüne uygun olması gerektiğini vurgulayan Yapıcıoğlu, şunları söyledi; “Bizim başından beri söylediğimiz şey, yeni anayasanın mutlak surette yerli bir anayasa olması gerektiğidir... Biz diyoruz ki, artık ithal anayasalara gerek yok. Dünyanın herhangi bir yerinden yapılacak bir düzenleme varsa bu toprağın dokusuna, bu insanların örfüne, geleneğine ve inancına uygunsa onlardan istifade edilir. Hikmet her neredeyse alınır. Fakat birileri yaptı diye bizim dokumuzla, toplumuzun dokusuyla uyuşmayan metinler, başka bir yerde iyi sonuç elde etti diye getirip buralara uygulanamaz… Halkın kültürüne, inancına, tarihine ve hafızasına uygun metin olmasına dikkat edilmelidir diyoruz.”
Türkiye`de yargının tam anlamıyla bağımsız olduğunu düşünmediklerini söyleyen Yapıcıoğlu, “Eğer idam getirilirse bu ceza kanunlarıyla getirilecek fakat bunun için anayasa değişikliği de gerekiyor. Çünkü anayasa göre, birkaç durum istisna savaş hallerinde ve vatana ihanet gibi suçlardan idam cezası bizim anayasamızda yok. Bu cezanın verilemeyeceğine dair hüküm var hatta. Yeniden idam cezası getirilebilmesi için anayasada bu suçların da değişmesi gerekiyor. Anayasanın değişmesi için 330 milletvekili gerekiyor. MHP`nin buna destek vereceği şimdiden belli çünkü ‘açık çek` verdiler. Anayasa değiştirilse kanunlarda başbakanın belirttiği suçlara idam cezası geri getirilirse bunlar o değişikliğin yapıldığı tarihten önce işlenmiş suçların hiçbirine uygulanılmayacak. Ancak bundan sonra benzer suçlar işlendiğinde uygulanabilecek. Kamuoyunun bunu bilmesi lazım.” şeklinde konuştu.
“Siyasallaşmış yargının eline idam silahını verirseniz tedavisi imkânsız mağduriyetler doğar”
Cumhuriyetin kurulduğu dönemden bugüne yargının tarafsız ve bağımsız olmadığını belirten Zekeriya Yapıcıoğlu, “Yargının bu kadar siyasallaştığı bir memlekette Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hiçbir dönemde yargı tam olarak ne tarafsız olabilmiştir ne de bağımsız olabilmiştir. Şu anda Türkiye`de yargının tam anlamıyla bağımsız olduğunu düşünmüyoruz. Bu kadar siyasallaşmış yargının eline idam cezası gibi çok güçlü silah verirseniz tedavisi imkânsız bazı zararların ve mağduriyetlerin doğmasına sebebiyet verebilir.” ifadelerini kullandı.
“Mevcut şartlarda idam cezasının getirilmesini doğru bulmuyoruz”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın, yıllardır haksız yere cezaevlerinde bulunan vatandaşlardan bahsetmesine de değinen Yapıcıoğlu; “Mevcut kanunlarda en ağır ceza müebbet hapis cezasıdır. Şu anda haksız yere müebbet hapis cezası almış vatandaşlar var. Bir şekilde hukuk içerisinde bazı mekanizmaları kullanarak yargıdaki bakış açısı değişikliği ve mevcut kadronun değişmesi, FETÖ mensubu olduğu iddiasıyla bazıların yargıdan uzaklaştırılması sonucu ceza alan kişilerin kumpas sonucu ceza aldıkları anlaşılıyor. Bu telafi ediliyor. Peki, ben şimdi soruyorum. Eğer o insanlar mevcut kanunlardaki en ağır ceza olan müebbet hapis cezası yerine idam cezası almış olsaydılar ve bu ceza infaz edilmiş olsaydı bunu kim, nasıl telafi edecekti? Bu soruya cevap aranması gerekir? O nedenle mevcut şartlarda idam cezasının getirilmesi bizim doğru bulduğumuz bir şey değil.” şeklinde konuştu.