Müminde ibadet bilinci
✒ DOĞRUHABER / İLİM - İRFAN
Namaz dinin direği… Namaz müminin miracı… Namaz ki hasta gönüller ilacı… Secde secde Rabbimize yöneliş, Ruhun Rahman`a vuslatı, Müminin Rabbine en yakın olduğu anı… Namaz ki; dinin direği, cennetin anahtarı, daralan gönüllerin ferahlığı…
“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah`a karşı gelmekten sakınasınız.” (Bakara 21) Namaz ki; beden diliyle gönül dilinin birleşip, muayyen sözler ve muayyen fiillerle, Allah`a varma yoludur. Allah`la konuşmanın, sadece ona kul olmanın, sadece ondan yardım dilemenin, sadece onun kıblegahına baş koymak, dua ve niyaz için el açılırken sadece Rab`den dilemektir namaz. Namaz, Müminlerin Rabbiyle münacatı ve Mahbub-u Hakiki`ye vuslatıdır.
Kul, günde beş vakit namaz ile Rabbine kavuşur, Hududullaha karşı, helal ve harama karşı titiz davranır, Allah`a karşı kulluğunu günde en az beş kere namaz ile teyit eder. Müminde oluşan ibadet bilinci onu hayasızlıktan ve kötülüklerden muhafaza eden bir kalkan vazifesi görür.
Necip Fazıl`ın dediği gibi, “Bu kasvet dünyasında kalmadı özlediğim, Namaz vaktinden başka, anını gözlediğim.” Peki; kalabalık şehirlerin yüreğinde bir sonraki namaz vaktini bekliyor muyuz? Vakti gelene kadar namazı özlüyor muyuz? Ezan sesi bir nefes huzur oluyor mu dünya ile sıkışan yüreğimize?
Keşkul
Şaşı çırağın inadı
Bir ustanın şaşı bir çırağı vardı. Bir gün ustası ona, “Bizim eve git rafta bir şişe var onu al bana getir.” dedi. Şaşı eve gitti kapıyı açıp içeriye girdi, ustasının dediği rafa bakınca iki şişe gördü, dönüp geldi: “Ustacığım hangi şişeyi getireyim, çünkü dediğiniz rafta iki şişe var.” dedi.
Usta: “O rafta iki değil sadece bir şişe var git onu getir.” diye tekrarladı. Çırak ayak diretti , itiraz etti : “Beni boş yere azarlama usta o rafta iki şişe var, açıkça hangisini getirmemi istiyorsan söyle.” dedi. Usta çırağa anlatamayacağını, ne söylerse söylesin dinlemeyeceğini görünce: “Madem öyle, orada iki şişe var diye inat ediyorsun git birini kır , diğerini al getir.” dedi. Çırak gitti şişenin birini yere çalıp kırınca ikisinin de gözden kaybolduğunu gördü.
İnsan tarafgirlikten, hiddet ve şehvetten şaşı olur hakkı ve hakikati olduğu gibi göremez.
SURELERİ TANIYALIM
ENFAL SURESİ
Enfal “nefel”in çoğuludur. Sure adını ilk ayetten alır. Arapça `da “savaş ganimetleri, ganimetler, bağışlanan, fazladan bahşedilen” gibi anlamlara gelen Enfal kelimesi, burada “savaş gelirleri ve ganimetleri” anlamlarına gelmektedir. Ayrıca Bedir Savaşı`ndan bahsettiği için “Bedir Suresi” de denilmiştir.
Enfal suresi, Medine döneminde hicretin ikinci yılında Bedir savaşından sonra nazil olmaya başlamıştır. Sure 75 ayettir. Nüzul sıralamasında 88. Sure olduğu ve Ali İmran suresinden sonra indiği belirtilir. Ayrıca bazı ayetlerinin Mekke`de indiğine dair rivayetler de vardır. Surede başlıca geçen konular, savaş ve savaş hukukudur. Bir başka ifadeyle savaş ahlakıdır. Ayrıca ganimetler meselesi ve bunların kimlere ve nasıl pay edileceği konusu da işlenmektedir.
SURENİN TEMEL MESAJLARI
Ganimetler Allah ve resulüne aittir. Onun hükmüne kalben rıza göstermek gerekir.
Allah`a gerçekten inanıp güvenene, Bedir günü İslam ordusuna yardım ettiği gibi yardım edecektir.
Taktik gereği geri çekilme bir savaş taktiğidir. Korku ile olursa büyük bir azap vardır.
Allah ve Resulüne kayıtsız şartsız itaat edilmelidir.
Emanetlere ihanet edilmemelidir.
Fitne ve bozgunculuktan kaçınılmalıdır.
İslam düşmanları ne yaparlarsa yapsınlar, muhakkak mağlup olacaklardır. Bu açıdan Müslümanlar hiçbir zaman üzülmemeli ve gevşememelidirler.
Sabreden müminler muhakkak başarıya ulaşacaklardır.
İslam dininde esas olan barıştır. Düşman barıştan yana olduğu sürece savaş dayatılmamalıdır.
Nasıl ki küfür; söz konusu İslam olunca yekvücut oluyorsa, Müslümanlarda yekvücut olmasını bilmelidirler.
- İnsanların başına gelenler kendi yaptıkları sebebiyledir.
- Bir kavim kendini değiştirmediği sürece Allah o kavmi değiştirmez.
EL-MÜHEYMİN
Bütün mahlûkatın yaptıklarını bilen, koruyan, görüp gözeten ve yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran anlamlarına gelmektedir.
Hiç düşündük mü, Allah`ın koruması olmasaydı hayat nasıl olurdu diye?
Bir düşünsenize. Müheymin olan Allah beynimizi korumak için kafatasını yaratmasaydı…
Ya da Kalbimizin güvende olması için göğüs kafesini yaratmasaydı…
Ya da dilimizi korumak için ağzımızı, vücudumuzu dış etkenlerden koruması için derimizi, gözümüzü korumak için göz kapaklarını, kirpikleri vermeseydi… Peki ya korku duygusunu vermemiş olsaydı ne olurdu?
Vahşi yaratıklardan sakınır mıydık? Elektrikten korkar mıydık?
İşte maddi ve manevi tehlikelerden korunmak, Rabbimizin El-Müheymin sıfatının tecellisidir…
Müheymin isminin diğer bir anlamı; Allah`ın her şeye şahit ve gözeten olmasıdır. “Göklerde ve yerde olanları, Allah`ın bildiğini görmüyor musunuz? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O`dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O`dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlak O, onlarla beraberdir.” (Mücadele - 7)
Günahlarını görmesinler diye İnsanlardan sakınan kişi nasıl olurda her şeyi gören El-Müheymin`den sakınmaz ki…
FETVALAR
SORU: Kızımın süt annesi ile bir arada bulunmamızın şartları ve durumu nedir, kendisiyle davranışlarımız nasıl olmalıdır?
✑CEVAP: Şafi mezhebine göre bir çocuk iki yaşından önce bir kadından beş defa ayrı ayrı süt emerse, kadınla “rıdâ” hukuku başlar. Artık bu kadın çocuğun sütannesi, kardeşleri ise sütkardeşi olur. Diğer mezhep imamları ise çocuğun içtiği süt mideye ulaştıktan sonra bir defa dahi olsa mahremiyetin gerçekleşeceği görüşündedirler.
Peygamber (asm)`ın kaide niteliği taşıyan “Nesep yoluyla mahrem sayılanlar, süt emmeyle de mahrem sayılır.” (İbnu Mâce) hadisine binaen süt emen çocuğun, süt emdiği annesi, çocukları ve diğer yakınları, öz anne ve kardeşler gibi kendisine mahrem sayılır. Aynı şekilde süt verenin kocası da çocuğun süt babası sayılır.
Fakat baba, çocuğuna süt veren kadına mahrem sayılmaz, yabancı hükmündedir.1 Çünkü babayı, süt veren kadına mahrem yapan herhangi bir neden yoktur. Dolayısıyla babanın, çocuğuna süt veren kadınla aynı ortamda tek başına kalması, tokalaşması ve aşırıya varacak şekilde muhabbet etmesi caiz değilidir. Uygun ortam ve fitneden emin olunacak şartlarda ihtiyaç varsa örfi olarak çocuğunun sütannesini sormasında ise bir sakınca yoktur.