• DOLAR 34.589
  • EURO 36.7
  • ALTIN 2901.17
  • ...
"Kürt halkının Peygamber sevdasında buluşması baronların uykularını kaçırmıştır"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

6-8 Ekim Kobani bahaneli saldırılarda ihtiyaç sahibi ailelere kurban eti dağıtırken PKK/HDP`liler tarafından katledilen Yasin Börü ve arkadaşları Diyarbakır`da düzenlenen panelde anıldı.

Panelde konuşan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Yavuz, Başta kürdistan olmak üzere Türkiye`de yükselen İslamî uyanışın batı tarafından hazmedilemediğini, ve bu yüzden darbeler ve 6-8 Ekim olayları gibi bunun önüne geçmek istediklerini vurguladı.

Darbelerin tarihsel sürecini anlatan Yavuz, darbeye karşı olan Müslüman halkın, saf dışı edilmek istendiğini söyleyerek, “Şehit Yasin ve arkadaşları, bu açıdan Hz Adem ile şeytan arasında başlayan ve günümüze kadar devam edip kıyamete kadar da devam edecek farklı versiyonlarla bir mücadelenin adıdır.” dedi.

“Şehit Yasin ve arkadaşlarını biz tarihin kalbinden tanıyoruz”

Tevhid mücadelesinin Hz. Adem`den bu yana devam ettiğini belirten Yavuz, “Biz tarihin kalbinden tanıyoruz Şehit Yasin ve arkadaşlarını. Sadece 21. yüzyılda değil evet onu Kerbela çöllerinde görmemiz mümkündür. Ve yahut da Halepçe'de görmemiz mümkündür. Herhangi coğrafyada, İslam adına, değerleri muhafaza adına mücadelenin ortaya konulduğu bedellerin ödendiği bir zaman diliminde ya da bir mekânda onu görmemiz pekâlâ mümkündür.” şeklinde konuştu.

Irak, Suriye ve Mısır ve tüm Ortadoğu`da siyasi darbelerin gerçekleştiğine dikkat çeken Yavuz, “Buralarda devasa projeler ve devasa bütçeler ayıran küresel güçler artacak olan İslamî bir dalgalanmanın önünü engelleyebilmek için kendilerince bir takım projeler ortaya koydular. İşte 1980 darbesi bu memleketteki en önemli adımı budur.” ifadelerine yer verdi.

“Amerikalıların ‘Bizim çocuklar` dediği meselenin aslı budur”

İslam dünyasının sömürgeleştirilme sürecine değinen Yavuz, “Lord Curzon`un Lozan`da İngiltere adına görüşmeleri yürüten yetkilinin kendi meclisinde arkadaşlarına ‘Neden bana itiraz ediyorsunuz, biz öyle bir anlaşmaya imza atıyoruz ki, bizim istediklerimizi onlar yapacak. Yani Türk olacak, Kürt olacak, Laz, Çerkez, Habeşli, Sudanlı olacak. Bizim istediklerimizi yapacak.` İşte bu yüzden 1980 yılında Amerikalıların ‘Bizim çocuklar` dediği meselenin aslı budur. Aslında 1980 darbesinin ne olduğunu izah etmiş oldular.

Yavuz, “1980 yılında artması endişe ile takip edilen İslamcı dalgasının kırılma uğratılması etkisinin azaltılması için ılımlı, kültürel İslam Projesi ortaya kondu ve bu projeye şimdilerde belki daha yeni yeni anlıyoruz.  FETÖ tarzı yapılanmaların kaldırılması desteklenmesi bir proje olarak ortaya konması ile devam etmiştir. Kürdistan coğrafyasında ise özellikle bu halkı sekülerize edecek, dininden ve değerlerinden uzaklaştıracak belki kemalizm'in Modern Türk projesinde olduğu gibi bir modern Kürt projesi ortaya konmuştur. İşte bu vahşeti yaşatan örgütlerin karanlık ve kirli ittifakların nereden başladığını anlayabilmemiz açısından son derece dikkat çekicidir.”  diye konuştu.

Kürdistan coğrafyasında Kemalizm'in yapamadığını yapması için Marksist-Leninist bir örgüt olan PKK`nin ortaya çıkarıldığı ifade eden Yavuz, “PKK, ilk başta sol rakiplerini alaşağı etmiş. Kürtleri sekülerize etme noktasında Kemalizm`den çok daha önemli bir görev ifa etmişti. En önemli hedefi olan İslami camiaları yok etmek için girişimlerde bulunmuştu.  Aslında İslami camialar karşısında hiç ummadığı bir direnişle karşılaşmıştı. Sol fraksiyonlar karşısında elde etmiş olduğu başarıyı İslami camialar göre saldırılarında elde edememişti. Hikmetleri konuşulabilir ama gelmiş olduğumuz aşamada sonuçları itibariyle tabiri caizse çuvallamış etki alanı kaybolmuştu.” diye belirtti.

“Kürtleri sekülerize edecek ve laikleştirecek bir proje ortaya atıldı”

90 yıllarda yapılan yerel seçimlerde Kürt illerindeki belediyelerini bir çoğunu Refah Partisi`nin eline geçtiğini hatırlatan Yavuz, “Elbette devasa bütçeler ayırarak ve önemli projeler ortaya konularak 200 yıllık bir hesabın bozulmakta olduğunu gören küresel güç odakları rahatsız oldular ve hemen buna karşı bir tedbir geliştirmek istediler. 90`lı yılların başından itibaren 99 yılına kadar sürecek bir amansız mücadelenin içerisine girilmiş 28 Şubat'ta giden süreçte memlekette adeta bir cadı avı ortaya konulmuştur.  Evet tüm İslami camialar etkilenmiş ama bu bölgede özellikle Kürt coğrafyasında akıl dışı operasyonlara camialar maruz kalmıştı. Kürtleri sekülerize edecek ve laikleştirecek bir proje ortaya atıldı. ABD ve NATO eliyle Türkiye`yle arasından bozulmasını dahi göze alarak, kendi bayrakları ile gölgesi altına almıştır.” şeklinde konuştu.

“Kürt halkının  Peygamber sevdası etrafında buluşması Washinton`daki baronların uykularını kaçırmıştır”

“28 Şubat bölge üzerinde laik ve seküler Kürt hareketlerinin önünün açılması Müslüman ve Mütedeyyin Kürt temsilcilerinin ve Kürt halkının önünün kapatılması projesidir.” diyen Yavuz, “İslami camiaların mensupları çok basit gerekçeler ile zindanlara atılmıştı. Böyle olacak diye İslami camiaların başını kuma sokması beklenemezdi. Bu meselenin sadece dünyevi bir ayağının olmadığı, ahirete taalluk eden bir boyutunun olduğu öngörülmüştür. Şehirlerden, dağlardan ve kasabalardan Peygamber Sevdası ile bir araya gelen Kürt halkı, yükselen bir tevhit bayrağının hamilini yapması gerekiyordu. Sekülerize edilen Kürt halkının tekrardan Peygamber sevdası etrafında buluşması, şehirlerde kasabalarda en ücra köylerde tevhit bayrağını yükseltmesi elbette, Londra`daki, Tel Aviv`deki, Washinton`daki baronların uykularını kaçırmıştır.” ifadelerini kullandı.

“Kürt şehirlerinde yabancı konsolos ve elçiler gezdi”

Yavuz konuşmasını şöyle sürdürdü: “Endişeye kapılan yerel ve küresel güçler tekrar bir tedbir geliştirmek kapsamında yine bir yerlerden düğmeye basmışlardır. Belki bu anlamda çok büyük finans kaynakları açtıkları, ‘Bizim çocuklar` dedikleri, hatta yetmedi çocuklarını beğenmeyip kendi adamlarını bu coğrafyaya gönderdi. Diyarbakır başta olmak üzere Kürt şehrinin birçok şehrinde bir konsolos gidip bir konsolos geliyor. Büyükelçilerden biri gidip biri geliyor. Artık vekaleten işi devretmekten çıkarmış, işi sahiplenmiştir. Bir müstemleke komiseri, bir gestapo şefi gibi bu memleketi arşın arşın dolaşarak evlatlarının arasına kin, nefret ve ayrılık tohumlarının ekilmesine bizatihi ve pervasızca, öncülük ediyorlardı.”

Çözüm sürecinin yanlışlığına da değinen Yavuz, “Bu da yetmiyormuş gibi Londra merkezli, adına ‘çözüm süreci` denen Müslüman halkın barış umudu taşıdığı gerekçesiyle ve Müslüman halkın temsilcileri barış umudunu bünyesinde taşıyor umudu gerekçesiyle destek verildi.  Zalimce ve haince, bilerek veya bilmeyerek, bu bölge bu proje ile örgüte teslim ediliyordu. Bu çözüm sürecinde örgüt yargı birimleri oluşturuyor. Asayiş güçleri oluşturuyor. Yol kontrol ekipleri yapıyor. Astığım astık, kestiğim kestik bir anlayış ile hayatı bu halka zehir ediyor ve dindarları hedef alıyordu.”

“HÜDA PAR ayak bağı olmaya başlıyor!”

HÜDA PAR olarak Çözüm Süreci hakkında taşıdıkları endişeyi her fırsatta dile getirdiklerini aktaran Yavuz, “HÜDA PAR yetkilerinin bölge ve çevresinde yaşananları daha önceden tespit ettiği Böyle bir süreçte, bir siyasi partinin temsilcisi olarak Türkiye kamuoyuna anlatmaya çalışan başta İslami camialar olmak üzere memleketi ve yetkileri bundan haberdar etmeye çalışan HÜDA PAR'ın yetkilileri, üzülerek belirtiyorum ki dönemin Başbakanı tarafından ‘HÜDA PAR ayak bağı olmaya başlıyor` ve baş danışmanı tarafından ‘HÜDA PAR yaşanan olaylardan ve acılardan siyasi rant devşirmeye çalışıyor` şeklinde talihsiz beyanatlara maruz kalabiliyordu. Oysaki HÜDA PAR sahip olduğu imkânları kullanarak bu halka yönelik zulümleri Türkiye kamuoyuna kardeşlerine anlatmaya çalışıyor bunun bir akıl tutulması olduğunu içinde yaşadığımız gemiyi batırmaya odaklı olduğunu, Diyarbakır düşerse İstanbul'un da düşeceğini en gür seda ile anlatmaya çalışıyordu.” diye konuştu.

“Coğrafya insanına yabancılık hissettirecek, gelişmeler yaşandı”

6-8 Ekim`e giden süreçte aylar öncesinden algı oluşturulmaya çalışıldığına dikkat çeken Yavuz, “Bu bölgede İslam adına faaliyet göstermekte olan ne kadar örgütlü yapı varsa ne kadar Sivil Toplum Kuruluşu dernek veya siyasi parti varsa hepsini bu örgütle  (IŞİD) ilişkilendiriyor.  Böyle bir algı operasyonu ve kara propaganda yürütüyordu Kara propagandanın yeterli kıvama geldiğini inandıkları dakika düğmeye basılıyordu. Önce kandilden daha sonra toplantı halinde olan HDP`nin MYK`sı bir anda toplantıya ara veriyorlar. Kendilerine küresel efendilerinden gelen talimatı alarak halkı sokağa döküyorlardı. Bu coğrafyanın insanına yabancılık hissettirecek, ‘Burası benim Diyarbakır`ım mı?, Benim Kızıltepem mi?` dedirtecek, aklı kaybedecek gelişmeler yaşandı. Bu toprakların çocukları rüya gördüklerini sandılar.” açıklamalarında bulundu.

6-8 Ekim olaylarında yaşanan katliam, yağma ve talana değinen Yavuz, “Hülagü`nün yapmadığı yapılıyor, Moğolların yapmadığı yapılıyor. Öyle bir Vandallık öyle bir barbarlık ve öyle bir vahşet… Ve Aziz gençler, halkının emrinde ve hizmetinde bu halkın maddi ve manevi dünyevi ve uhrevi saadetini isteyen, bu değerlerin muhafazası için adalet toplumunun oluşması için bir mücadelenin içerisine giren gençlerin, barbarca katledilmesi olayı... Evet belki bu anlamda 6-8 Ekim`e giden süreci aslında 15 Temmuz`a giden süreci birbirinden ayırt etmemek lazım. 6-8 Ekim`e giden süreç 15 Temmuz`a giden sürecin provasıydı, hazırlık aşaması ile ‘ben geliyorum diyen kaza`nın bizatihi ta kendisiydi.   (M. Sıddık Bilge/M. Hüseyin Temel/Emrah Deniz – İLKHA)












 

Bu haberler de ilginizi çekebilir